Özellikle medya aracılığıyla gençlere yoğun bir dejenere etme çalışması gerçekleştiriliyor. Saman altından su yürütmek derler ya; işte bu tarz bir yol izleniyor. Siz deyin apolitikleştirme, ben diyeyim idrakleri bozma... Aslında tüm toplum bu çalışmaların hedefinde; fakat gençler bilhassa önem arzediyor.
Herkes biliyor ki bir ideoloji hedefi büyük tutuyorsa; bir inkılabı, bir devrimi, bir ihtilali vb. gibi büyük çapta kıymet arzeden bir hareketi hedefliyorsa; birikimli, donanımlı ve duruş sahibi bir genç kitle oluşturmak zorundadır. Çünkü tarihte benzeri hareketlerin tamamında gençler hep ön saflarda yer almışlardır ve kalabalık bir genç kitleye hitap edemeyen hiçbir ideoloji de ayakta duramamıştır.
Gençlik, ideolojiler için böyle büyük bir önem arzettiği için hakim ideoloji, gençlerin muhalif ideolojilere kaymaması ve sempati duymaması için her zaman çaba sarfeder. Tarihte bu hep böyle olmuştur.  Hakim güç; kendi ideolojisinin propagandasını yaparken diğer ideolojilere ise sansür uygular, onların medya organlarına kısıtlamalar getirir ve gerektiğinde de kapatır.
Bazı zamanlarda ise hakim gücün bir ideolojisi olmadığından veya var olan ideolojilerini kimseye kabullendiremeyeceklerini bildiklerinden farklı bir yola başvururlar. Bu yol gençleri apolitikleştirmektir. Gençleri apolitikleştirmek demek onları tavırsız, duruşsuz, fikirsiz, düşüncesiz bir hale sokmak; kaba tabiriyle ‘’otlaştırmak’’ demektir.
Hakim güç bu çalışmayı da medya aracılığıyla yapar. Bakın şu işe ki bu medyayı bazıları kendi ideolojilerinin propagandasını yapmakta, bazıları da tam tersi bir istikamette yani ideolojisizleştirmekte kullanıyor. Hatta zamanımızda medyanın en yaygın aracı olan televizyon insanları asosyalleştirme yolunda büyük çaba sarfediyor ve meyvesini alıyor.
Malumunuz Türkiye çok okuyan bir ülke değil fakat çok televizyon seyreden bir ülke. Zaten bu apolitikleştirme çalışmalarının mimarları olan toplum mühendisleri de iyi biliyorlar ki, televizyon ile bıraktıkları etkiyi yazılı medya ile bırakamazlar. Zira okuyan kafalar kolayca törpülenemez. Bu nedenle bu iş için en elverişli medya aracı olan televizyonu kullanıyorlar. Fakat bu sadece televizyonu kullanıyorlar anlamına da gelmesin.
Magazin ve spor gazeteleri, fikirsiz ve sanatsız macera romanlarının basılması, gazetelerde kültür-sanat köşelerine yer verilmemesi vs. şeklinde daha da uzatabileceğimiz bunca şey yine bu çabanın ürünleridir.
Bunlar sadece medya destekli olanlar... Bu çalışmalar o kadar derin ki, okuyan gençlerin bile idraklerini bozmak, şuurlarını kısırlaştırmak için kavramlarla, tanımlarla oynuyorlar. Öyle ki her şeye lugat anlamını yükleyerek geride kuru bir mânâ bırakıyorlar. Böylelikle ‘’lisânla sınırlı olan idrak’’ körleşmiş oluyor ve kelimeler şuura ulaşamıyor. Bunun sonucunda ise neyin ne olduğu hakikatiyle kavranamıyor.
Hal böyle olunca da gençler güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı ayırt edemiyorlar. İdrakleri o kadar köreliyor ki hayata arabesk bir gözle bakmaya başlıyorlar. Fuhuş, alkol, uyuşturucu had safhaya çıkıyor. Sonra da aileler çıkıp üstünü başını paralıyor. En sonunda da bu durumun asıl sorumluları çıkıp çok muzdarip olduklarını söylüyorlar. Kurt koyunu yese ve sonra da bu hareketinden dolayı çobana üzüntüsünü bildirse, ancak bu kadar trajikomik bir sahne olurdu.
Madem gençlerimizin bu yollara bulaşmasını istemiyoruz, başta gençlerin dejenere olmasına onları amaçsız ve gayesiz başıboş bir hayatı benimesemelerine yol açan toplum mühendislerinin bu faaliyetlerinine bir dur dememiz, sonrasında ise onların birer ideal sahibi olabilmeleri için yetiştirmemiz lazım. Gençlerin duruş sahibi olması neden bu kadar önemli derseniz; çünkü toplumda sapık fikirlerden ve kötü alışkanlıklardan ancak bu çaptaki gençler kendilerini koruyabiliyorlar.
Zamanımızda anne-baba olmak zor olabilir ama genç olmak ondan da zor. Onun için ailelerin küçük yaşta çocuklarını yetiştirmesi gerekirken gençlerin de kendi çabalarıyla fikir ve düşünce, bir ideal, bir görüş sahibi olmaları gerekiyor. Efsane dergi Taraf’ın da sloganıydı: ‘’Taraf olmayan bertaraf olur.’’ Gençlerin de ideoloji ve taraf sahibi olması bu nedenle mühimdir.
Böyle bir zamanda en büyük iş yine gençlere düşüyor. Gençler tavır ve davranışlarıyla, duruşuyla, yürüyüşüyle, selamıyla, okuduğuyla söylediğiyle hatta elinde taşıdığı dergiyle, gazeteyle, kitapla kısacası her şeyiyle fikir ve düşüncesini yansıtmalı; bu uğurda ter dökmeli, mücadele etmeli.