Goethe’nin romantik dünyası ile Nietzsche’nin kusursuz dünyasını harmanlayıp üstün Alman ırkı idealiyle dünyayı kasıp kavuran Hitler’in tatlı rüyası, dünyanın geri kalanı için elbette kâbustur. Bugün dünya ile birlik olup Hitler’e lanet okur gibi görünen Almanların çoğunluğunun zihninin bir köşesinde Hitler’in tatlı rüyası bütün canlılığıyla durmaktadır. Bu iddianın ispatını, iki dünya savaşıyla yerle bir olmuş memleketlerini zirveye taşımış olan Alman milleti yapmıştır. Benzer başarıyı geleneklerinden taviz vermeyen Japonlar da ispat etmiştir. 

Komünizm idealiyle yola çıkan Ruslar ile Liberal dünyanın lider ülkesi ABD’nin başarısı, birbirine zıt gibi görünse de, biri eşitlik diğeri sınırsız özgürlük ideallerine inandırılmış bireyin sömürülmesini esas alan, sermayenin başarısıdır. Sermayenin bayraktarlığı Yahudi grupların elinde olmakla birlikte her türlü ideale ait devasa sermaye grupları meydana çıkmış ve aralarındaki rekabet dünya üzerine huzursuzluk ve savaş olarak yansımış durumdadır.

Alman faşizminin taklidini geliştiren İtalya ve İspanya (savaşa katılmadığı halde) savaş sonrasında Almanlar ve Japonlar gibi aynı başarıyı gösterememişlerdir. Çünkü başarı ruh işidir. Milletin ruhuna dokunmayan şiirle aşk meydana gelmez. Aşkın olmadığı yerde zoraki bir evlilik ya da aleni fuhuş vardır. 

Bugün Alman ve Japon milletinin suskunluğu ve liberal imiş gibi davranıyor olmaları yenilgi sonunda geriye çekilip güç toplama stratejisi olarak değerlendirilebilir. Aynı strateji İtalyanlar ve İspanyollar için geçerli değildir. Zira onlar Alman şiirini bırakıp Amerikan rüzgârına kapılarak bir yanlıştan diğer yanlışa geçiş yapmışlardır. Fransa, İngiltere ve müttefik Avrupalılar savaşın galibi gibi görünseler de Almanlardan kurtarılmış olmanın bedelini ABD’ye öderken kibir dolu idealleri tarih olmuş ve millet olma vasfını yitirerek birer ABD eyaletine dönüşürken kaba Amerikan kültürü içinde eriyip gitmektedirler. Özetle liberalizm, ikinci dünya savaşı sonrası galip ve mağlup ülkelerin çoğunu, soğuk savaş sonrası dünyanın geri kalanını ABD’nin eyaleti durumuna getirmiştir.

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun tabiri ile “açlar topluluğundan” ibaret olan Çin, ABD’yi tehdit eden en büyük milli güç gibi görünse de basit bir “Corona virüs” salgını ile dizlerinin üzerine çökmüş görünüyor. Bu durum muhteşem Çin ordusunun varlığının dış tehdit amaçlı değil tamamen içerideki köleleri idare etmek için beslendiğini göstermiştir. Rus ordusu dâhil, bütün ordular liberal oligarkların emir eri durumundadırlar.

Elbette ABD de milli bir devlet değildir. Aksine milliyet şuurunu kara delik gibi yutarak sözde bireysel özgürlükler üzerine kurulmuş sermaye örgütlenmesidir. Hayati tehdit altında görünmeseler de sermayeye olan bağımlılıkları dikkate alındığında kölelikten en çok nasiplenenlerin Amerikan halkı olduğu görülecektir. Trump gibi birisinin başkan olarak vitrine çıkartılmış olması, kölelerin diliyle atıp savurması, onlara daha çok aş vaadinde bulunarak uyanmalarını erteleme amaçlıdır.

Arıların en büyük sorunu “varoa” denilen bir tür kenedir. Bu asalaklar arılar üzerine yapışıp onlardan beslenirler. Kendilerinin beslendiği yetmezmiş gibi arılar üzerinde açtıkları deliklerden birçok mikrobun içeri girmesine neden olarak yüzlerce değişik hastalığın bulaşmasına neden olurlar. Asalak işte; aklı olsa daha temkinli davranır. Arı ölürse kendisi de ölecek farkında değil. (Burada nedense Fetoş itinin hoşgörü masalı geldi aklıma)

Çok şükür ki Rabbim onların akılsızlığı karşısında arıları koruyan bir denge kurarak arıların yok olmasını engellemiştir. Yazımızın birinci bölümünde de değindiğimiz gibi güçlü ve asil arılar, üzerlerindeki asalağı temizler ve kolaylıkla hastalanmadığı gibi bolca bal üretir. Bunlara kılıç arı denir.

Global dünya dedikleri kavram aslında yukarıda açıklamaya çalıştığımız liberalizmin tek devlet halini aldığının üstü örtülü itirafıdır. Bugün yaşanan çatışmalar kılıç arıların ürettiği balı, bal toplamaya mecali olmayan asalaklı hasta arıların emek sarf etmeden çalıp yemeye kalkmalarından çıkmaktadır. Bedava balı bulan, asalağını besleyip yan gelip yatarak pislik içinde mutlu mesut ölürken, Kılıç arılar, bir yandan asalakları ortadan kaldırmaya diğer yandan bedava bala hücum eden hırsızlarla savaşarak onların pisliklerini temizlemeye uğraşıyor; bunun üstüne bir de bal üretmeye çalışıyor. Bu hengâmede birçoğu yoğun çalışmaktan, bir kısmı savaşmaktan ölürken, bir kısmı da pes ederek asalaklı tembellere karışıyor. Al sana ekonomik kriz ve kalan bal için daha büyük bir savaş nedeni.

Bu tespitlerden sonra bana, “arkadaşın Bolşevik damarı kabarmış sermaye düşmanlığı yapıyor, İslam da sermaye düşmanlığı yoktur” diyen Fetoşistler çıkacaktır mutlaka. Kovan’ın sermaye sahibi anaarı ve erkek arılardır. Onlar da kovanın bekası için çalışırlar. Asalağa sermayeyi teslim eder isen, ömrün boyunca diyalog masalları anlatarak onları beslediğin yetmezmiş gibi pislik içinde geberişini, sabır ve takva diye millete satarsın.

Tembellik küfür âdetidir. Her ne kadar küfür vızır vızır çalışır gözükse de onlar mazlum kılıç arıların ballarını çalmak için vızıldamaktadırlar. Hepsi asalaklı ve illetlidir. Hepsi leştir. Bizi bu leş grubunun içerisine atan Kemalist ruh, küfrün tembelliğine özenerek İngiliz ve Fransız kenelerini gönüllü olarak sırtlarına alıp, yattıkları yerden Anadolu’nun balını yediler. Lakin ilahi adalet asalağa da asalak musallat ederek ortada ne İngiliz bıraktı ne Fransız.

Bizim Hitler faşistini taklit etmek gibi bir isteğimiz olamaz. Ancak Hitler’in milletinin ruhuna hitap eden ideallerini takdir ederek dersler çıkarmamız gerekir. Milletimizin ruhuna hitap eden şey, aciz insan idealleri değil, İlayi Kelimetullahtır. Bu nedenle her daim haklı ve güçlü olan Müslümanlardır. Reis“dünya beşten büyüktür” dediğinde umutlarımız yeşerdi, geleceğe umutla bakar olduk. Bu sözün batıl üzerindeki ürkütücü, mazlum üzerindeki umut verici tesiri haktan yana oluşundandı. 

Yazının birinci bölümü yayınlandığı sırada 36 askerimizin şahadete yürüdüğü haberini içimiz yanarak aldık. 36 kılıç arı. Geçen hafta Kemalist-Fetoşişt reflekslerle bir yere varamayız demiştik ve varamayacağımızı devlet aklı da anlamak zorunda kaldı. Kumandan Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi; “şartlar bize tarihi misyonumuzu dayattı.” Ki bu saldırıya verdiğimiz cevapla binlerce rejim leşini gören dünya apışıp kaldı. Bazı illetli kafalar hala Suriye’de ne işimiz var diyerek sahipleri için surumuzda gedik açmaya uğraşırken, kenelerinden memnun tembel arılarımız rahatlarının bozulması ve hazır baldan olma telaşı ile paniklese de Anadolu ayakta. Maşallah! Anadolu kenelerini silkelemeye hazır. Umarız hevesimiz kursağımızda kalmaz. Umarım devlet aklı şartların dayattığı hakikatin karşısına dikilip altında kalmaz. Bu nedenle dergimizin geçen sayısında “Suriye konusunda acil yapılması gerekenler” başlığı altında belirtilen hususları tekrar hatırlatıyoruz;

1-Ohal ilan edilsin.

2-Hemen savaşa girecekmiş gibi seferberlik hazırlığına girişilsin.

3-Memleket içerisinde iktidara muhalif olacağım diye düşmanla ittifak edenler şiddetle susturulsun ve Anadolu’dan tek ses duyulsun.

4-Gerektiği takdirde Montrö sözleşmesine dayanılarak boğazlar Rus gemilerine kapatılsın.

5-TSK kademeleri içindeki kurmay kadro baştan sona gözden geçirilsin ve belli siyasi görüş ya da kaypaklıkları dolayısıyla Anadolu insanının halet-i ruhiyesine aykırı zihniyette olanlar ivedilikle tasfiye edilsin

6-Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan elindeki yetkileri kullanarak iç güvenliği sağlamak için tedbiren ve acilen milis güç teşkil etsin.

Zira bize, batının tefeci demokrasisi ve pisliğe bulanmış refahı içinde yaşamak zulüm gelir. Bize ilahi olana hizmet etmek ve o yolda şerefimizle gaza etmek can verir.


Baran Dergisi 686. Sayı