7 Şubat 2012 günü, Fetullah Gülen’e bağlı savcı ve polislerin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı tutuklama teşebbüsüyle beraber Türkiye’ye yönelik olarak başlatılan asimetrik savaş, bugün Cemaat ile aynı mihraklara hizmet eden çeşitli örgütlerin iştirakiyle kanlı bir safhaya taşınmış olarak devam ediyor.
Geçtiğimiz sayılarda yeri geldikçe hafta hafta tafsilatlı bir şekilde bu sayfalarda işlemiş olduğumuz hususları ana hatlarıyla toplayıp bir panorama hâline getirelim ve evvelâ bütün resmi bir görelim.
***
7 Şubat 2012: MİT Müsteşarını tutuklama teşebbüsü.
27 Mayıs 2013: Gezi Parkı Olayları.
28 Ekim 2013: I. Washington Kürt Konferansı.
17-25 Aralık 2013: Yolsuzluk Operasyonu.
25 Aralık 2013: Bandırma Cezaevi’ne yönelik askerî operasyonla alâkalı olarak 13 sene sonra 32 İbdacıya kesilen 228 senelik ceza.
19 Ocak 2014: MİT Tırlarına yönelik operasyon.
21 Ocak 2014: Rojava “Demokratik Özerklik.”
6 Ekim 2014: 6-8 Ekim Olayları.
28 Ekim 2014: II. Washington Kürt Konferansı.
31 Mart 2015: Savcı Selim Kiraz’ın odasında öldürülmesi.
20 Temmuz 2015: Şanlıurfa, Suruç’ta patlama.
22 Temmuz 2015: Çözüm Süreci ile başlayan ateşkesin sona ermesi.
10 Ekim 2015: Ankara, Tren İstasyonu patlama.
11 Ocak 2016: Doğudaki operasyonlara yönelik akademisyenlerin keleme aldığı bildiri.
12 Ocak 2016: İstanbul, Sultanahmet’te Alman turistlere yönelik bombalama.
22 Ocak 2016: ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyareti.
17 Şubat 2016: Ankara, Merasim Sokak’ta TSK’nın kurmay kadrosunu hedef alan patlama.
26 Şubat 2016: Can Dündar ve Erdem Gül’e “yetki aşımı yapan” Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye.
11 Mart 2016: Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın Washington Post’a yazdıkları yazıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik yaptıkları istifa çağrısı. (Bu yazıda dikkat çekici bir diğer husus ise 1980 darbesine yapılan atıftır. Ayrıca zamanlaması ilginçtir ki, ABD Büyükelçiliği Askerî Ataşeliği, 27 yıldır Türk Subaylarının eğitim için gönderildiği West Point Askerî Akademisi’nin kuruluş yıl dönümü etkinlikleri çerçevesinde, mezunlara yönelik olarak 16 Mart tarihinde ilk kez Ankara’da bir kutlama planlıyor. Bir de, Abramowitz, aynı zamanda Cengiz Çandar’ın yakın arkadaşı olmakla beraber, Fetullah Gülen’in yakın dostu, Kürt Konferanslarına da ön ayak olan kişidir. )
13 Mart 2016: Ankara, Kızılay’da patlama.
***
Siyasî örgütler vardır; bunlar kendi ideolojilerinin hâkim olması adına legalden illegale kadar birçok yolu benimseyebilirler. Bir tutarlılığı vardır, çünkü kendi ideolojilerini hâkim kılma davası güdüyorlardır.
Çıkar amaçlı suç örgütleri vardır, çeteler; bunlar da kendi menfaatlerini arttırmak yahut korumak adına legalden illegale kadar birçok faaliyet içine girebilirler. Yine bir tutarlılığı vardır, neticede daha fazla kazanmak istiyordur.
Peki ya başkasının çıkarı peşinde koşan, başkasının ideolojisine gardiyanlık yapmaya kalkan örgütlenme çeşidinin adı nedir?
“Ankara’da geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen saldırıyı yukarıda örgütlerden hangisi gerçekleştirdi?” Acaba sorulması gereken doğru soru bu mu, yoksa “yukarıdaki taşeron örgütlerden birine, Ankara’da sivil halkı hedef alan bir saldırı gerçekleştirilmesi ihalesini kim verdi?” sorusu mu doğru? Eğer ki sorulması gereken ikinci soruysa, o zaman bir de şu suale yanıt vermek gerekir; ideolojik(!) keskinlikten gözü kör olacak kadar ileri gitmiş bu kimseleri, emperyalistlere peşkeş çeken pe.evenkler kimler? I. ve II. Washington Kürt Konferansı’nda, alt unsurlarıyla beraber PKK ve alt unsurlarıyla beraber sol örgütleri ABD’ye pazarlayanlar kimler? Hemen yanıtı da verelim. Başta Radikal’de yazıları yayımlanan Cengiz Çandar, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, eski ABD Erbil konsolosunun karısı Amberin Zaman ve diğerleri... Hadi satıldınız, hadi kullanılıyorsunuz; aracılarınızı da bilin.
***
Sık sık Türkiye, Suriye ve Irak üçgeninde bir çatışmadan bahsediliyor, dikkat ederseniz. Evvelâ bu yanlışı düzelterek başlayalım. Bu üçgenden öte, yangın bütün bir Akdeniz’i sarmış vaziyette. Bunu acaba hakikaten de göremiyor muyuz? Avrupa’nın, Amerika ve Rusya karşısında yeniden eski gücüne kavuşmak için Yahudileri ve Müslümanları kendi safında buluşturmayı amaçladığı Akdeniz Birliği’nin kurulmasının hemen akabinde başlayan Arab Baharı’nın maksadı aşikâr değil mi? Diğer taraftan, birlikle beraber Avrupa oyundan düşürüldükten sonra, bir üst klasmanda kalan Rusya ve ABD’nin, kendi çıkarları istikâmetinde bölgeyi yeniden şekillendirmek adına giriştikleri rekabet değil mi bugün yaşananlar? Unutmadan, oyunun tam merkezinde olduğu hâlde sükûtunu muhafaza eden, bir yandan da evvelki gün Avrupalıya, dün Rus’a ve bugün de Amerikalıya göz kırpan Yahudi’yi es geçmemek gerek.
1914 ile 1918 seneleri arasında cereyan eden savaşa dünya harbi denmesinin sebebi, savaşan büyük ülkelere sömürgelerinin de destek vermesidir. Bugün cereyan eden savaşta ise, fiilî sömürgecilik olmadığından dolayı, sömürgeleşmiş ideolojilerin mensubları, sömürge örgütler destek vermekteler. İş sömürge memleketlerin katılımından çıkıp sömürge örgütlerin iştirakine dönünce, savaşın şekli de değişiyor tabiî. Bugün Türkiye, Irak, Suriye üçgeninden başlayıp önce Akdeniz ve ardından da bütün dünya sathına yayılmış bulunan savaş, tam da bu sebepten ötürü simetrik değil, asimetrik bir savaştır. “Bütün dünya sathına mı yayılmış?” diyenler çıkacaktır. Hemen ifâde edelim, henüz fiilî plana dökülmemiş olsa da, herkes kendisine göre pozisyonunu almış ve vakti kollamaktadır. Batı da bu vaziyetten kendisini vareste görmek ahmaklığına kapılmasın.
***
Hâsılı kelâm, Türkiye’nin üstlenmesi gereken bir misyon ve bu misyonu kuşanmanın tabiî şartları var. Çokça ifâde ettiğimizden hepsini tekrar etmeye lüzum yok... Yalnız bir husus var ki, zikretmesek olmaz: Defaatle ifade ettiğimiz üzere, ülke ve millet olarak varlığımızı idamenin yegâne yolu ülke içi birliğin sağlanmasından geçmektedir. Bu şarta mani olan, olmaya yeltenenlerin de kim olurlarsa olsun ve ne şekilde olursa olsun artık tasfiye edilmesi gerekmektedir. İçte birlik olmadan, dışa karşı birlik ve dışarıyla uğraşacak güç de olmaz. Birlik olduktan sonrası kolay... İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ifade ettiği üzere; “bu millet, büyük oynayanlarla büyük oynayabileceğini isbat etmiş bir millettir.” Dolayısıyla içte birlik tesis edildiği andan itibaren dışta çekinilmesi gereken kimse yoktur.
Yazımızın başlığımızda da dediğimiz gibi; asimetrik savaş kızışıyor, taşlar hemen her gün yerinden oynuyor ve çember daralıyor. Şartlar ne olursa olsun taşların her gün yerinden oynadığına bakarak bile kimsenin elinde bir yol haritası, plan olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mademki “doğaçlama” yapılıyor, o zaman içte birliği tesis edin ki, kervanı yolda düzmekle meşhur bu millet, doğaçlama nasıl oynanırmış cümle âleme göstersin.
Türkiye bu ateşten çemberi artık kırmak zorunda!
***
Rusya, hava kuvvetlerinden başlayarak Suriye’den çekilme kararı almış. Anladığımız kadarıyla Rusya Suriye’de ummadığı kadar kayıp verdi ve vermeye devam edeceğini gördü. Elindekileri tutmak ve asla kaptırmamak kaydıyla, zayiatını asgariye indirmeyi hedefliyor. Neticede, bilhassa Doğu Akdeniz, batık gemiler gibi nice batık devletin sergisi hâline gelmiş bir sualtı müzesidir aynı zamanda. Pusulası şaşmış nice devlet bu tuzlu suların altında çürürken, Akdeniz’in bir yenisine ve bir daha yenisine hayır demeyeceğini biliyoruz.
Rusya kendini kurtarmak adına Karadeniz’in kuzeyine kaçıp gidiyor da, Türkiye’nin meselesi asıl şimdi başlıyor. Kapalı kapılar ardında neler konuşuluyor bilmiyoruz. Başından beri ifâde ettiğimiz üzere, Türkiye sağına soluna bakmadan kendisi olarak Suriye’ye müdahale edecek, bu işi de birkaç kilometreyle sınırlı bırakmayıp İsrail sınırına kadar inerek gerçekleştirecek ve tarafları bunun ardından masaya davet edecek ise, ne ala. Suriye’deki mezalimden doğan “ah” zaten kendi başına yedi düveli boğar. Ama yok, bunun yerine Türk askeri IŞİD’in peşinde Batı’nın mayın eşekliğini yapacak olursa, bizim karşı olmamamız da bir yana, verilen her kaybı içeride yapacakları algı operasyonuna malzeme edecek ve başından beri kolladıkları iktidarı devirme emellerine giden yolu bizzat siz kendi elinizle açmış olacaksınız. Bizden söylemesi. 

Baran Dergisi 479. Sayı