Her asır başı bir "müceddid-yenileyici" geleceği hadislerle sabit... Öyle ise asrımızın yenileyicisi kim?... Bu yazımızda, bu soruyu cevaplamaya çalışacağız.

"Müceddid-Yenileyici" mevzuu sözkonusu olunca sormamız gereken, "yenilenen ne ve yenileyen ne?" sorularıdır. Yâni, neyi yeniliyor ve neyle yeniliyor?...
Asrı yenilemek... İslâm'a nisbetle asrın meselelerini çözmek... Zamanını bütünleyerek Kurtuluş Yolu çizgisini birbirine eklenen halkalar halinde yürütmek...
Müceddidler, kendi asırlarını yenilerken ortaya koyduğu iş ve aksiyonla bâtılı ortadan kaldırıyor; Hakk'ı hâkim kılıyor... O zaman aksiyon dâvâsı da sözkonusu!...
Yeni ve yenilik deyince hemen, "Necip Fazıl tanımlaması"na yer verelim:
"Beş asırlık tarih dilimimizle beraber çağımızın nabzını yakalayan, ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ızdırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam... İSLAM'A MUHATAP ANLAYIŞ'ın dünya görüşünü örgüleştiren adam..." (1).
Bu tanımlamada ve 150 ciltlik BÜYÜK DOĞU-İBDA külliyatında da görüldüğü üzere, yenilenen muhatap anlayışı... İdraklerin iğdiş edildiği, Kurtuluş Yolu çizgisini Allah Resulü'nün buyurduğu kırkayak misâli yetmişiki ayrık otun sardığı devrimizde müceddide düşen vazife, İslâm'ın üzerindeki bütün kirleri ve pasları söküp özüyle berraklaştırarak asrına hâkim kılmak... Yâni, tek kelimeyle anlayışı yenilemek... Hem de beş asırdır eşya ve hadiseleri zapt vazifesini kaybedişin muhasebesini yapabilecek bir anlayış mihrakı getirerek...
Mahşerin dört atlısının bir tarafa çektiği, sapık fikirlerin ortada cirit attığı, Kurtuluş Yolu üzerinde türlü türlü spekülasyonlar yapıldığı cemiyetimizin kaos haline, İslâm ülkelerindeki kaosu da ekleyebiliriz. Kurtarıcı Fikir yok, Doğru Yol anlayışı yok... Samimi insanlar var, fakat samimiyet yetmiyor; her kafadan ayrı bir ses çıkıyor... Evet, Kurtarıcı Fikir nerede?... Mezhepleri inkâr eden ve "en yeni değiştirilemez örnek nesil" sahabilere dil uzatan mealci mezhepsizler mi? Batı zehri sivil toplumculuk mu? Adil düzen tekerlemesi mi? Hepsi ayrı kafada müçtehid taslağı reformcular mı? Kaderi inkar edenler mi? Düzen beslemesi ilim (!) adamları mı? Kendinden menkul şeyh taslakları mı? İdraklerin bu kadar uçtuğu devrimizde bu sapıklar cümlesi İslâm'a muhatap anlayış zaruretinin tersinden ispatçısı olmaktadır. Sırf bunlara bakıp yenilenen ve yenileyenin ne olması gerektiğini anlamamız mümkün. Saydıklarımız ve sayamadıklarımız "Kurtuluş Yolu" dışındaki yetmişiki fırkayı temsil ederken bütün bunların kafasına topuz gibi inen "anlayışın" "müceddid-asır yenileyicisi" ve asra hâkim misyon olacağı apaçık değil mi?
Üstad Necip Fazıl'ın, Akıncı Güç (İBDA) kadrosuna ithaf ettiği ve İdeolocya Örgüsü'ne ek olan "İslâm'ı Yenilemek" başlıklı yazı, İBDA'nın asır yenileyiciliği misyonunun bir delilidir. Kıymetinden ve bahsimizle ilgisinden dolayı aynen buraya alıyoruz:
İSLAM'I YENİLEMEK
*İslâm yenilenmez... Anlayışı yenilemek gerekir.
*Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi...Aynayı yenilemek.
*Güneş yenilenemez, göz yenilenir.
*İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi...O'na her an biraz daha nüfûz etmektir ki yenilik...
*"Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır." hadisindeki sonsuz hikmettir ki yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.
*Dâvâ işte bu mânâda İslâm'ın yeni neslini yuğurmakta...
*İslâm'ın en yeni, değiştirilmez ve örnek nesli Resùl eliyle yuğrulan sahabiler...
*Sahabilerin ardından "Tâbi"ler bu nesil çizgisini uzatmışsa da onlardan sonra dava içtimaì plânda zaafa uğramış ve büyük ferdi zuhurların çevrelediği mahzun zümrelerden öteye geçilemememiştir. Bu tecellide, muhafazası en zor iş olan aşkı kaybetmenin ve kaba akılla yapayalnız dış plânda kalmanın neticesi olarak ilahî hikmet aşikâr.
*Emevî ve Abbasî devrelerini takip ederek Türk'ün eline geçen İslâmî devlet livası, 600 küsur yıllık gerçek devlet hayatının ancak 250 senesinde böyle bir nesle yataklık etmiş, ondan sonra 300 yıl korkunç bir aşk ve üstün anlayıştan yoksunluk çığırına girmiş, 100 küsur senedir de aynı ham yobaz ve kaba softa idrakinin tersine dönük şekliyle bütün cehdini İslâm'a karşı çıkmakta bulmuştur.
*O gün bugündür ki, nesillere kahraman diye tanıtılan İslâm'dan tiksinmenin fikrî ve fiilî icracaları olmuştur.
*İslâm'ı, zâtından zerre feda etmeden olanca saffet ve asliyetiyle kucaklayabilecek ve nefslerinde yenileyecek nesillerin böylece köküne kibrit suyu dökülmeye başlanınca, din ihtiyacından büsbütün kurtulamayan muvazaacı mizaçlar her tarafta işi reformculuğa dökmüş; ve olduğu gibi bir İslâm yerine, oldurulmak istenildiği tarzda bir İslâm'a kapı açmaya bakılmıştır.
*Reformcu, İslâm'ı şu veya bu görüş ve mezhep lokomotifine bağlamak, onu zâtına ve aslına göre değil, şahsî nefsine ve idrakine iliştirmeye kalkmak, böylece çürük gördüğü bir binayı kendince payandalamaya yeltenmek bakımından İslâm'a cepheden zıt olanlardan daha tehlikelidir ve İslâm'ı kalp ve göz yenilenmesi yoluyla koruyacak olan nesil cemiyet dairesi içinde üç düşman tanıyacaktır. Aşksız ham yobaz, duygusuz kâfir, nasipsiz reformcu... Yâni ruhu kör nefsinde kabuklaştıran, büsbütün inkâr eden ve bu ikisi arasında arabuluculuğa kalkışan...
*İslâm 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye'de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye'de düzelirse her yerde sağlığa kuvuşabileceğine ait ilahî bir ihtar...
*İslâm'ı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felaketleri Türkiye'sinde son ve som hepçi ve bütüncü tepki halinde zuhur etmekle mükellef...
*Bunca zevâlin ardından ancak kemal çığırı açılabilir...
*Dört büyük halifenin sırasıyla şiarları olan merhamet, celadet, edep ve akıl da tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm asrının eşiğinde İslâm'ı yenilemek dâvâsını çözümleyecek nesilden ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet... (2).
Bu ithaftan da anlaşıldığı üzere, Üstad Necip Fazıl, İBDA Mimarı mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nu, "İslâm'ın yeni neslini yuğurmakla" vazifelendirmiştir...
Yenilik ve yenileyicilik dâvâsı?... Elbette ki lafla olacak iş değil; kuru iddiada bulunmak kolay, iddiasını ispatlamak ise zordur... Her örgüsü tezatsız sistem çapında bir fikir gerek... Şeriata harfiyyen uygun, eşya ve hadiselere nakşedilecek bir fikir ve diyalektik; kanla ve canla kavgası verilen, hareket cephesi de örgüleştirilen bir aksiyon gerek.
Şunu rahatlıkla ve açıklıkla söyleyebiliriz ki, BÜYÜK DOĞU-İBDA dışında, asrı yenileyen herhangi bir fikir ve aksiyon mihrakı sözkonusu değildir. Eğer varsa şu soruları acilen cevaplamak zorundadır: "Asrı neyle yeniliyor?Yenilediği ne, getirdiği ne?..." Ben yenileyiciyim demekle bir şeyin yenilenemeyeceği meydanda olduğuna göre neyi ve neyle yenilendiğini göstermek, bunu ortaya koymak mecburiyetindedir.
İslâmcı cemaatlerde görülen bir hastalık türüne bu yazıda temas etmek istiyoruz: "Kurtarıcı Fikir" şartlarına malik olmaksızın herkesin kendini "kurtarıcı" ilan etmesi; kendi himmete muhtaç olanların himmete kalkması... Kendini şeyh ve müceddid ilan edenler, İBDA askiyon mihrakı ve diyalektiği karşısında boyunun ölçüsünü çoktan alması gerek... 150 ciltlik, her örgüsü tezatsız bir bütün olan BD-İBDA Dünya Görüşü karşısındaki cücelikler fazla ciddiye almaya da deymez. Fakat hakikatin tesbiti ve kafa bulanıklıklarının sebebini işaret etmek için bahsettik. Yoksa, nerede yüzyıl İslâm Diyalektiği İBDA, nerede diğerleri?... Her şey ortada iken halâ ortada kararsız dolaşanların ve görmemek için gözünü kapatanlara devekuşu misâlini hatırlatmak isteriz... Ve herkesi kaçak güreşmeyi bırakıp er meydanına çıkmaya davet ederiz. "Niye İBDA?" diye hasetlenenlerin ise, ancak çatladığı ile kalacaklarını da belirtelim.
İslâm'a Muhatap Anlayışı'nı yenilemenin nasılı BÜYÜK DOĞU, niçini İBDA ve bunlar bir ayniyetin birbirinden ayrılmaz ve birbirine denk iki kanadı halinde tek ve bir...
Yüzyıl İslâm Diyalektiği İBDA... Zamanla mutabakatı olan anlayış. Hayatın nabzını tutabilen bir anlayış sistemi, sistem şuuru... Hayatın meselelerine uygun çözümlemelerle ve çıkardığı her yalnışın yerine doğrusunu koyabilen bir diyalektikle yürüyen asrın fikri... İslâm'a Muhatap Anlayış'ı tezatsız bir sistem (tüm) halinde temsil eden İBDA... Fikir ve aksiyon mihrakı olarak kendini izhar eden yenileyici... Yeni ve benzersiz demek olan İBDA...
Hayatın meselelerinden ve çözümlerinden uzak olanları hayat reddeder... Hayata dair tatbik edilecek bir projesi olmayanın İslâmcılık iddiası da olamaz... Sistem çapında tatbik fikri olmayanın tatbike dair yaptıkları da bir mânâ ifade etmez... Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olamayacağına göre, Mutlak Fikre nisbetle Tatbik Fikri (İBDA) olmadan doğru faaliyette bulunmak da sözkonusu olamaz... Nerede kaldı asrı yenilemek, zaman ve mekâna hâkim olmak?... Önce düşüncede zamanı bütünlemek, eşya ve hadiselerin kendini empoze eden meselelerinin çözümlerini göstermek ve bunun aksiyonu... Ben şuyum, ben buyum demekle olmuyor, iddiasının gereklerini yerine getirmek gerekiyor... Elindeki hırdavat malzemesiyle eczane sahibi olduğunu iddia edenler ancak gülünç duruma düşerler.
Zamanı bütünlemek nasıl olacaktır? Zaman nedir? Zaman ölçüsü, iş ölçüsü, ahlâk ölçüsü?... Çağın ihtiyaçlarına ve özelliklerine göre çözümler üretebilmekle ancak zamana hâkim olunabilir... İslâmî ölçüleri kuru kuru geveleyenler zamana hâkim olamayacağı gibi, zamanın dışına düşerler. İslâmî ölçüleri çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde açımlayabilmek... İslâm "Felah-Kurtuluş" dini, felah ise dindeki gizliliklerin açık edilmesidir. Ancak bu şekilde çağın meselelerine İslâm'ın öngördüğü çözümler açık edilebilir... İBDA'nın misyonu ve mânâsı da "felah-kurtuluş"tur; Topluluk Hakikatini temsil edişi, yâni dâvâyı içtimai plânda zuhur ettirmesidir... Kurtuluş Yolu çizgisi, Allah Resulü'nden bugüne Kurtuluş Yolu zincirinin birbirine eklenmesiyle yürümektedir. İslâmî ölçülere bakacak ve onları anlayacak ve tatbik edecek gözü temin eden İBDA, Kurtuluş Yolu zincirinin asrımızdaki halkasıdır. Demek ki, zamanımızın sahibidir, asrımızın yenileyicisidir. Demek ki, halkayı koparanlar bütün zinciri kaybeder ve dalalet çukuruna düşer...
Ahlâk, inanılanla iş ve eser arasındaki uygunluk olduğuna göre, İslâm'ı hayata geçirmekten, İslâm dâvâsı gütmekten dem vuranlara "inanılanı hayata geçirmek için gereken tatbik fikrin nerede?" diye sormak zorundayız. Yâni; "İslâm'ı tatbike dair fikrin, İslâm'a muhatap anlayışın nedir?... "Anlayış mihrakı"nı göster?" Bunu gösteremediğin anda ahlâkî olma özelliğini kaybettiğin gibi, karşı olduğun "din ve dünya işleri ayrıdır" sapıklığına düşmüş olursun. Dünya işlerine İslâm'ı tatbike dair bir projen, bir anlayış mihrakın olmayınca, karşı geldiğin "din ve dünya işleri ayrıdır" diyenlerle bir farkın kalmaz. "Teoride müslüman pratikte kâfir" şeklinde de formüle ettiğimiz böyle tehlikeli bir durum sözkonusu. Daha İslâmcılık iddiasında bulunmanın temel şartlarını yerine getirmeyenlere ve bu hallerinde ısrar edenlere yazıklar olsun!
Kâinatı sarmalayan İBDA dünya görüşü... Kelâm ve mânâ toplayıcısı İBDA anlayış mihrakı... Herşeyi kendinde toplayabilen, düzünden ya da tersinden bunu gösterebilen asrın diyalektiği... Diyalektik de çok mühim... Bu kadar, usul, ölçü ve endazenin kaybedildiği bir devirde, diyalektiklerin çelmesini aşırıcı bir "üst diyalektik-üst mânâ" şart... Asrın hastalığına karşı ancak böyle üstün bir diyalektik mücadele edilebilirdi... Aslın kaybolduğu, parçalarda boğunulduğu bu devirde herşeyi aslına bağlayabilmek... Teferruatı kendine bağlayan asıl, aslı gösteren teferruat... Yenilenenin ne olması gerektiğinden bahsediyoruz... Teşhis olmadan tedavi olamayacağına göre... Doğru dürüst teşhis koyamayanların, daha doğrusu teşhisten alâkasız lâflar yuvarlayanların yenilik ve yenileyicilikle bir ilgisi olamayacağı açık...
"SILA" vasfındaki yenileyici... Fikir ile aksiyonu, tecrid ile teşhisi, teori ile pratiği, ruh ile akılı, marifet ile ilmi, fert ile cemiyeti, zâhir ile bâtını, merkez ile muhiti barıştıran yenileyici. Birbirine zıt gelişen parçaların sınırlarını tesbit ederken, neyin neye bağlı olduğunu ve neyin ne kadar hakkı olduğunu yerli yerine oturtan ve birbiriyle uyum içerisinde çalıştıran bir diyalektik... Bunları evlendiren, bunların arasında mutlu bir yuva kuran dil... Evlendirmek, iki şeyin arasını birleştirmektir... İmam-ı Rabbânî Hazretleri'nin işaret ettiği İBDA'nın SILA DİLİ... İBDA'nın CEM vasfı...
Asır yenileyicisi mevzuuna, müçtehid bahsine de açıklık getiren Üstadımız'dan işaret edelim:
"Demek ki, hem gerektiği şartlar ve hem de esasen getirdiği şartlar ve hem de esasen getirilmesi gereken şeylerin tanımlanmış olması bakımından apaçık içtihat kapısı yeni bir geçişe sımsıkı kapalıdır. Bu devirde ve gelecek çığırlarda yeni zaman ve mekân tecellilerine (ihtiyaçlara) karşı ancak ŞERİAT BÜTÜNLÜĞÜNDEN ZERRE FEDA ETMEYEN BÜYÜK MÜTEFEKKİRLER GELEBİLİR VE BUNLAR ASIR YENİLEYİCİLERİ OLMAK gibi muazzam bir makama namzed olabilirler; fakat asla müçtehid olamazlar... Düşünün ki, bir asrın değil, on asırlık yekpare bir zaman blokunun yenileyicisi İmam-ı Rabbânî Hazretleri derecede belki bütün hak mezhep müçtehidlerinden üstün olduğu halde Hanefî mezhebindendi ve bu mezhep üzerine kurduğu bin yıllık yenileyiciliğini gösteren bina ile mezhebi arasında en küçük bir aykırılık pürüzü yoktu."
Yukarıdaki ifâdelerin peşinden İBDA Mimarı'nın kısa ve açık yorumu:
"Bundan böyle içtihad ancak bunların kurduğu binaya yeni katlar çıkarak olabilir ki, bu da içtihad değil, Şer'i tatbik ve yenileme mânâsına alınabilir." (3).
Asrı yenilemek için gereken "tatbik fikri"... İslâm'a Muhatap Anlayış'ı örgüleştiren Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu... Herşeyi kendine tâbi kılan -kılabilen bir anlayış mihrakıdır İBDA... Üstün dünya görüşü ve üstün diyalektiği ile sağlamıştır bunu... Arz Cazibe Kanunu'nun herşeyi kendine tâbi kılması gibidir İBDA... Arz cazibesi kaybolduğu zaman ne olur? Herşey darma duman olur, birbiriyle ilgi ve bağlantısı kopar. Sürüklenme, parçalanma, dağılma ve kaos olur. Günümüzün insan ve toplum meselelerindeki bu faciası, toplayıcı bir fikir mihrakı ile ancak düzeltilebilir. Unsurları uyum içerisinde çalıştıran bir diyalektik şart...
Dağılan parçaları toplayıcı, unsurları yerli yerine oturtucu unsur üstü bir şey gerek. Yâni, "Bütün Fikir"... Günümüzde fizik ilmi bile kabul ediyor:"Parçaların toplamında parçalardan ayrı bir şey var" diyor.
"Herşey parçaların toplamından ayrı bir şeydir"... Kısaca "Toplayıcı Fikir, Kurtarıcı Fikir" şartını hayatın her sahası ihtar etmekte...
Burada önemli bir parantez açalım: İlim mücerred mânâda bilme demektir... Bilme de anlayışla mümkün... İslâm'a Muhatap Anlayış'ı yenileyen İBDA'nın ilmi, zarurî ilmihâlimizdir; yâni öğrenmemiz gereken asrımızın ilmidir... Fıkıh da, anlayış mânâsına gelmektedir ve her mü'minin öğrenmesi gereken, faiz, icar, seleme v.s meseleleri değil, İslâm'a muhatap anlayıştır.Ehl-i Bidat tehlikeleri karşısında Kurtuluş Yolu'nu gösteren İBDA, öğrenmemiz gereken fıkıhtır, ilimdir... Allah Resulü buyuruyor: "Hiçbir kazanç sahibi, kendisini hidayete nâil edecek ve tehlikeden kurtaracak bir ilme sahip olmak gibi bir kazanç sağlamadı... Aklı doğru olmayanın dini doğru olmaz".
İslâm teslim olmak demek... Kurtuluş Yolu'nu, "efrâdını câmi ağyarını mâni" şeklinde bullurlaştıran Akl-ı Selim mesabesindeki İBDA'ya teslim olmak zorundayız... "Selim akıl-tâbi akıl" budur. Kendi kuru aklı ile gidenler, "Aklı doğru olmayanın dini doğru olmaz" ihtarına çarpar... Hakikat ilmi İBDA'ya sırtını dönen, kuru akılcı mealci sapıklar ve reformcular, aklı ile Kur'an'ı tefsire kalkışanlar, kader inancını akılla izaha kalkıp inkar edenler ve bilumum kitap yüklü merkepler işaret edilen tehlikeye misâldir... Parantezimizi kapatırken, bunların akıldan da nasipsiz, akılsız akılcılar olduğunu belirtelim.
Eşya ve hadiselere İslâm'ı nakşetmek değince sözkonusu olan ilm-i ledünün de Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun vasfı bulunduğunu belirtelim ki, yenileyicilik vazifesini neden İBDA'nın yerine getirdiği daha iyi anlaşılsın... Dünyanın verim kanunlarına hâkim olamayanın İslâm'ın hakimiyetini sağlaması mümkün değildir zaten...
Zamanın sahibinin vasfı ilm-i ledündür ve ilm-i ledün hakîm Salih Mirzabeyoğlu'na verilmiştir; O'nun vasfıdır...
Vav, Allah'a taalluk eden tek harf... Vav, rahmet mânâsına da gelir... Bu da topyekûn varlığı kuşatıcı "Rahmet" sırrına işaret... Vav, mukadder oluş halinde İBDA mânâsına da gelir. Bu da Allah'ın rahmetinin tecellisi olan İBDA iman ve aksiyon davasına işaret... Kurtuluş Yolu'nu billurlaştıran İBDA, Allah'ın rahmetine vasıtalık etmektedir... Doğru Yol-Kurtuluş Yolu'nu ışıldatarak insanların Allah'ın rahmetini kazanmasına vesile olmaktadır... Çünkü "Tevhid Sırrı" ile "Rahmet Sırrı" birdir. İslâm'a Muhatap Anlayış'ı billurlaştırarak Tevhid Yolu'nu aydınlatan, rahmet sırrını da tecelli ettirmiş olur...
Faal, münfâil... Abdülhâkîm Arvasî Hazretleri'nin faal eli Salih Mirzabeyoğlu... "Yapanı yaptırandan gelici bir tecrid bünyesini temsil ediyorum" diyordu İBDA Mimarı...
"Yenilik Sırrı"nın "Kendinden Zuhur"la ilgisine dair bir kaç söz: Önce, "imân ne demek?" "İmân olmuş bitmiş bir şey değil, her ân oluş ve yenileniştir"... Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun, İBDA Diyalektiği adlı eserinden işaretlediğimiz bu husus, bize çok şey söylese yeridir... Her ân oluş ve yenileniş. Peki, bu nasıl olacak? Müceddinin vazifesini de ilgilendiren bir soru bu. Bu sorunun cevabını İBDA külliyatında buluyoruz. İBDA'nın yenileyicilik misyonu vasıtasıyla asrı yenilemenin nasıl olduğunu gördüğümüz gibi, kendimizi nasıl yenileyeceğimizin şifresini de buluyoruz. Böylece, kulluk-halifelik vazifemizin aksiyonuna da kapı aralanmış oluyor.
İslâm'a Muhatap Anlayış'ı yenileyen İBDA, kendimizi yenilemediğimiz an pörsüyeceğimizi ihtar ediyor. Kendimizi, bu ruh ve anlayışta yenilemek... Yenileyici İBDA ve İBDA'ya nisbetle kendimizi yenilemek zorunda olan da biz... "Kendinden Zuhur" da budur.
İBDA sırrı, yenilik sırrıdır... İnsanoğlunun âşık olduğu yenilik sırrını, "yeni ve benzersiz bir şey meydana getirmek" olan İBDA ifade ediyor... Mübdî, ibda yapabilene, eserlerine de "bedia" denmektedir... Kul plânında "Mutlak Mübdî" Allah'ın en kamalli eseri olan Allah Resulü... Ve Allah Resulü'nün varisi olan BD-İBDA'nın sırrı yenilik sırrı oluyor... Yani, insanoğlu'nun aşık olduğu yeniliktir İBDA... Yağmurun yeniliği gibi, çocuğun yakınlığı gibi... Yenileyici ve Allah'a yakınlaştırıcı İBDA "yenilenenin ne ve yenileneyenin ne" olduğunu ortaya koymuş bir anlayış ve aksiyon mihrakıdır. Bunu, hem zevken anlamamız mümkün, hem de tahkiken anlamamız mümkündür...
Dipnotlar:
1-Salih Mirzabeyoğlu - İslâma Muhatap Anlayış 2. Basım sh. 64
2-Necip Fazıl - İdeolocya Örgüsü 9. Basım sh. 565-567
3-Salih Mirzabeyoğlu - İBDA Diyalektiği 3. Basım sh. 141-142
Akademya 11. Sayı