Belli bir süre ülkemizin gündeminden uzak olan IŞİD tekrardan ekranlarda boy göstermeye başladı; Kobane'ye (Ayn el-Arab) düzenlediği saldırı ve "Kafkasya Vilayeti"ni ilan etmesiyle... Kobane'de yaşananlar karga medyasında (merkez medya) saniyesi saniyesine gösterildiği için oralara girmeden Kafkasya'nın, özelde Çeçenya Mücadelesi'nin geçmişine ve bugün IŞİD tehlikesiyle burun buruna gelmiş olmasına bir göz atalım. İşe öncelikle Kafkasya'nın kalbi ve dimağı olan Çeçenya ile başlayalım ve orada yaşanan mücadeleyi geçmişten bugüne kesit kesit aktararak asıl mevzumuza dönelim.
Geçmişi kahramanlara parmak ısırtacak cinsten olan Çeçenya, İslâmiyet'le 8.yy'da tanıştı, ancak dışarıdan gelen her şeye bünyeleri tepki veren Çeçenlerin İslâmiyet'i tam olarak hazmetmesi İmam Şamil dönemine kadar yaklaşık 1000 yıl sürecektir. İslâm'ı kabullenmede ne kadar direnmiş olsalar da bu kabulleniş savaşlar ile değil, sözlü tebliğ ile ve isteyerek olmuştur. Bu zorunlu girişten sonra efsane mücahidler İmam Muhammed, İmam Mansur, İmam Şamil ve öteki kahramanlarımızın dönemine gelecek olursak artık İslâmiyet'in her ulvî şeyden önce geldiğine şahid oluruz ve gazavatları herkesçe malûm olan bu büyüklerimizin şanlı dönemini, rezil Sovyet dönemi izler. Sovyet yönetimi kurulurken tüm halklara "kendi kaderlerini tayin hakkı" tanındı ve özgürlüklerine düşkün olan Çeçenler de özerkliğini ilk ilan eden kavimlerden biri oldu. O dönem başlarındakiler bugün olduğu gibi her ne kadar Moskova'ya göbekten bağlı olsalar da Çeçenler gerek milli, gerek dini hissiyatlarından zerre taviz vermeden, bunların gereklerini hayatlarına şöyle veya böyle tatbik ettiler. Ta ki despot Stalin'e kadar. Stalin döneminde başlayan tarassut ve din düşmanlığı dalgası ilk hedef olarak İslâm’ı ve Sovyet halkları içinde İslâmî hayatı yaşamaya son derece bağlı olan Çeçenleri bulmakta gecikmedi. 1944 senesinde Orta Asya bozkırları ve çöllerine sürülen 750 bin Çeçen, "lutfen" çıkarılan kanun ile 1956 senesinde -aradaki doğum ve ölümler ile- 400bin kişi ile topraklarına dönebildiler. Aradaki 350 bin Çeçen ise ya sürgünde öldü ya da öldürüldü. Bu netameli ortamda henüz ufak yaşlarda olan Dudayev ise gördüklerini-yaşadıklarını anı anına bir sünger gibi hafızasına çekiyordu. Müslümanların önündeki sert bürokrasi engellerini iman kaynayan göğsüyle deviren, 1966 senesinde Tambov Uzak Menzili Uçakçılık Yüksek Okulu'nu pilot-mühendis olarak bitiren Dudayev, bir darbede önündeki engelleri yıkarak 1974 senesinde Yuri Gagarin Hava Kuvvetleri Akademisi'ni bitirerek kurmay subay ünvanını aldı. Nihayet Kızılordu Hava Kuvvetleri'nde ilk Müslüman tümgeneral... SSCB'deki sovyetler arası tutkalın eridiği ve kütürdeyerek bir bir koptuğu dönemde Estonya Tortu Garnizon ve Stratejik Uçaklar Filosu Komutanlığı... Estonya soğuk iklimine rağmen o günlerde oldukça sıcak bir dönemden geçiyor ve Kremlin canavarının sabrı taşmakta... Nihayet hava kuvvetlerine "bombala!" emri ve "özgürlüğü için mücadele veren bir halkı bombalayamam" şeklindeki ileriyi gören, ulvî çıkış ve dünya kamuoyunda ilk sempati toplama! İsyankâr komutan Dudayev "ceza" olarak birliğiyle birlikte Çeçenya'ya sürülür ve SSCB'deki "tutanın elinde kalır" ortamında Çeçenler de bağımsızlıkları için kongre düzenlerler ve nihayet Çeçen-İnguş Cumhuriyeti kurulur; Dudayev ilk cumhurbaşkanı... Derken kemiyette zıt, keyfiyette SSCB'yi aratmayan Rusya Federasyonu'nun siyasî, ardından ekonomik , ardından da askeri müdahalesi... Sadece 1 milyon civarındaki bu ufak halk, iman gücünün nelere kadir olabileceğini, özelde Müslümanlara, tüm dünyaya gösteriyor... Olay akışını az daha hızlandıracak olursak nihayet Estonya, Letonya, Ukrayna, Gürcistan, Türkiye, Fransa ve ıkına sıkına da olsa ABD'nin gözleri Kafkasya'daki cehennemde neler yaşandığına kayıyor ve dünya kamuoyu baskısıyla dönemin Rusya başkanı Yeltsin ne yapacağını bilememekte! Elbette ki bu kamuoyu Dudayev ve yiğit mücahidlerinin destansı direnişinden kaynağını devşiriyor. Öyle-böyle derken kemiyet planında bir dev, bir cücenin ayaklarına kapanıyor; tabii aslında keyfiyette dev olan Çeçenya ve Çeçen halkı... Moskof kanının ve namusunun bir ispatı olarak Ruslar maddi ve manevi hezimete uğradıkları Çeçen halkına kalleşlik yapıyor ve Dudayev bir güdümlü füze ile şehid! Ancak dava, kişi ölünce ölecek kadar basit bir dava olmadığı için cihad, Yandarbievler, Maşhadovlar ve Basayevlerle günümüze kadar geliyor. Bugün türlü alavere dalaverelerle Çeçenlerin başında bir züppe bulunuyor ama bizce meşru olan baş Dudayev’in ilk başkanı olduğu İçkerya yönetimi, en başında da Ahmed Zakayev var. Bir diğer kesim de İslâm davası gütmeleri yanında ölçüde nefsanî hareket eden Kafkas Emirliği, kurucusu şehid Umarov. Çeçen cihadına olan ilgimden ötürü yaptığım incelemelerde ve her gün takip ettiğim Çeçen ve Kafkas sayfalarından edindiğim kanı şu: Kadirov (başka değişle Kafirov) her ne kadar Rus tasmasını taşıyan bir "şey" ise de, belli başlı ülkelerde Çeçenlerin tanınmasında ve temsilinde başarılı olmuş durumda. Ancak tabii ki bu başarı Ruslarla uzlaşılmış olmasından kaynaklanıyor ve Kafirov'un baskıcı yönetimi ve gençlerin ahlâklarını dejenere edici eğitim sistemini de görmezden gelemez hiçbir Müslüman. Zakayev'in başında bulunduğu İçkeryacılar ise Müslümanlıktan gelen kula kul olmama içgüdüsüyle Rusya'ya ve onun Çeçenler üzerindeki eli Kafirov'a tavizsiz, dünyada ve özellikle Avrupa ülkelerinde Çeçen halkına ve direnişine sempati hatta yeri geldiğinde destek verilmesinde baş âmil. Özellile STK'lar ve Çeçen diasporalarında oldukça aktifler diyebilirim. Gelelim Kafkas Emirliği'ne, kendisi gibi Müslüman hassasiyetine malik olan İçkeryacılar ile aralarındaki ihtilaf beni hep düşündürmüştür. Hâlbuki "birlikten kuvvet doğar" ilkesi ortada ve ortak düşman belliyken bizim ülkedeki "Şenî İttifak" gibi "tek Müslüman biziz" tavrıyla hareket etmek, şu yazının akışına göre ne gibi bir kıymet hükmü belirtiyor, varın siz düşünün. Kafkasya'daki tarikat önderleri ve Müslüman aydınlarının sıkça yaptığı "davayı radikalize etmeyin, rayından çıkarmayın" ikazlarını dinlemeyen emirlik, başarılı fakat geçici üstünlük belirten ve gelecek adına bir şey belirtmeyen operasyon ve eylemlerle varlığını koruyor. Emirlik içindeki mücahidler, en son olarak Çeçen valinin Bağdadi'ye biatiyle IŞİD tarafından yutuldu. IŞİD'in Çeçenistan da dâhil bazı bölgeleri kendi vilayeti ilan etmesinin yegâne sebebi ayrılıkçı ve nefsanî tutumuyla emirliktir ki son raddede kendi yönetimi bile IŞİD'e biatı reddetti. Hülasa bunca emek, mücadelenin meyvelerini yoldan geçen 2 taraf bölüştü: Emirlikçe radikalize edilen gençler ve Kafirov’un propagandasıyla IŞİD'den tiksinen gençler (tabii ki bunlar İçkeryacılara kaymadılar, bilakis Kadirov’u dayanak olarak gördüler). En son Ahmed Zakayev de "Bu oluşuma da, Rus yanlısı diktatörlüğe de taviz vermeyeceğiz!" kâbilinden bir açıklama yapmış olsa da dünyanın güney ve kuzey kutbundan kaynaklı manyetik çekimin yanında buzdolabı magnetinin değerinden öteye geçemeyecek gibi İçkeryacılar... Allah yine de yar ve yardımcıları olsun.
Velhasıl yazı akışı boyunca ana hatlarıyla vermeye çalıştığım Çeçen mücadelesi ne idüğü hâlâ belirsiz IŞİD ve Moskof Kadirov tarafından parçalanmak üzere. Fiili bir direniş yoksa da siyaset ve uluslar arası ilişkide yürütülen mücadele bu vesileyle akamete uğrayacak gibi... Umarım Nakşî ve Kadirîbüyükler ve STKlar olaya el atar da Çeçen mücahidler enerjilerini bir oldubittiyle başka yönlere kanalize etmemiş olurlar.
Baran Dergisi 442. Sayı