“Atatürk’ü seviyor musun sevmiyor musun?”

Bir kısım insanlara göre seversen iyi, sevmezsen kötüsün. Diğer bir kısmına göre de, seversen kötü, sevmezsen iyisin!

Vatanı kurtardığına inandığı için onu seven bir kimseye sevmediğini söylersen, onun nazarında vatanını sevmeyen bir hain olursun.
Bu memlekette dinini sevdiği için Atatürk’ü sevenler bile var.

Onlara sorsan “Atatürk gerici yobazların başını ezmiş/büzmüş, irticanın kökünü kazımış, gerçek din alimlerini korumuş. Din iyi anlaşılsın diye Elmalı’ya tefsir bile yaptırmış.” derler.
Değil mi?

Evet.
Bu yılın on Kasım’ında bazı okullarda ona tapınma ayinleri düzenlendi. Bu rezalete Atatürkçü Düşünce Derneği bile karşı çıktı.

Ama, kazın ayağı hiç de göründüğü gibi değil. 

Aynı şeyler her zamanki kutlamalarda bizzat devlet ricali tarafından farklı versiyonları ile kesintisiz devam ettiriliyor!

Bilhassa okullarda, resmi kurum ve kuruluşlarda, küçük büyük bütün beldelerde Atatürk heykelleri etrafına toplanan kalabalıklar -boynu bükük!-  sizce ne yapıyorlar?

Ne yapacaklar?
“Vatan kurtaran kahraman” Atatürk’ü selamlıyor, ona şeklen de olsa bir uluhiyet payesi yükleyip -çaktırmadan- tapıyorlar.
Şimdi bu sözlerden hareketle, “yok canım ne alakası var?” diyebilecekler çıkabilir. O zaman biz de “Öyle değilse bu hal neyin nesi? İzahını yapabilen birileri varsa beri gelsin.” deriz.

O heykeller boşuna mı yapıldı?
İşte CHP’nin 6 oklu bayrağında da var olan ve halka dikte edilen Atatürk ilkeleri.
1-Cumhuriyetçilik. 2-Milliyetçilik. 3-Halkçılık. 4-Devletçilik. 5-Laiklik. 6-İnkılâpçılık. 

Bütün bunlar Ziya Gökalp’in  kafasından çıkan hezeyanlardır. Sonradan Atatürk’e mal edilerek Amentü’nün esasları yerine ikâme edilmiştir!

CHP Milletvekili
KEMALETTİN KAMU Çankaya şiirinde:
“Ebedi bir güneşle
Burada doğdu Gazi,
Yaprak yığını gibi
Burada yandı mazi.
Burada erdi Musa,
Burada uçtu İsa;
Bülbül burada varsa
Hürriyet için öter.
Ne örümcek ne yosun,
Ne mucize ne füsun;
Kabe Arap’ın olsun
Çankaya bize yeter...”
Demiştir. 

Atatürk’e karşı olanların bazıları ile onu sevenlerin arasında görünmez bir bağ vardır. karşı olurken onu tersinden yaşatan bir bağ!

Tamam, bir an için şöyle kabul edelim. Bütün Türkiye “Atatürk kötü” desin. Sonuçta ne olacak?

Hiç bir şey!
Sen nesin? Getirdiğin teklif ne? Birilerine kötü demek seni iyi yapar mı?

Aynı şekilde bütün Türkiye “Atatürk iyi derse” iyi mi olacağız? Onların teklifi ne? Yukarıdaki ilkelerden başka bir şeyleri yok ki. O ilkelerin tatbikinden çıkan sonuçlar da ortada! 

Tapınma ayinleri, putlaştırma seansları eşliğinde çağdaşlık masalları ile uyutulan bir toplum.
İlköğretime yeni başlamış küçücük çocukların kafasına atılan kurtarıcı kemendi onun yakasını bir ömür boyu bırakmıyor.

Ailesi evlatlarının istikbaline zarar gelsin istemedikleri için çocuklarına yapılan aşı ile teskin oluyor!

Herkes gittiği her yerde Atatürk ile karşılaşıyor. Özellikle resmi kurumlarda, şehirlerin meydanlarında, tv ekranlarında... Şurada burada... 

23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs ve 10 Kasımlarda devleti yönetmeye talip bütün siyasi partilerin ileri gelenleri, belediye başkanları, meclis üyeleri, teşkilat başkanları, şunlar bunlar, hepsi... Atatürk’ü övme yarışında baş çekiyorlar!
Karşı olanların kötü demesi bir şeyi değiştirmiyor. İşler kötü/iyi tartışması ile düzelmiyor. 

Kötü diyenler iyi’sini ortaya koyacak. Ama bir bakıyorsun onlardan bir kısmı daha da kötü. Üstad’ın deyimiyle “kaba softa, ham yobaz!”
“Allah’tan korkmaz, ama Allah ile korkutan” cinsten!
İyi diyenlerin hali zaten ortada. Bunlardan bir cacık olmaz!

Vatanını, dinini, milletini sevdiği için Atatürk’ü sevenleri düşman kabul edip onlarla didişmek yanlış! Onlara hakikati anlatmak lâzım.

Son söz yine her zaman olduğu gibi Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun:
“Cehennemin dibinde mekânı hazır olan “ahbes”e lânet!..
Bunu ezbere bir nefret içinde sürdürürken, tersinden onu yaşattığını anlamayanlara esef!..”*
 
*SALİH MİRZABEYOĞLU, Ak Doğuş Dergisi 2. sayı, Sayfa 1, 2 Atalık 1989


Baran Dergisi 671. Sayı