Fransa’da Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasından beri Müslümanlara zulüm giderek arttı. Fransa, 28 Şubat’ını yaşıyor!

Avrupa Birliği’nde (AB) en fazla Müslüman, Fransa’da yaşıyor. Fransa’da yaklaşık 6 milyon Müslüman’ın yaşadığı ifâde edilse de bu sayının daha fazla olduğu düşünülüyor.

Fransa’da 2020 yılında Müslümanlara yönelik saldırılar bir önceki yıla göre yüzde 53 artış gösterdi. Fransa’da İslâm düşmanlığı yasalaşş durumda, Fransız medyası ve siyasetçiler de Müslümanlara zulmü teşvik edercesine davranışlarda bulunuyor. Müslüman öğrenciler, öğretmenler tarafından ayrımcılık görüyor. Dahası, “radikal” kisvesiyle İslâmî kuruluş, dernek ve camiler Fransız hükümeti tarafından kapatılıyor.

Ayrılıkçı yasa tasarısı” kabul edildi

Fransa senatosu, geçen yıl boyunca tepki çeken bir yasa tasarısını 4 Mayıs 2021’de onayladı. Senato'da yapılan oylamada tasarı 109 "hayır" oyuna karşı 208 "evet" oyuyla kabul edildi.

18 yaşından küçük kadınlara başörtüsü yasağı bu tasarıyla beraber gündeme geldi… Macron'un partisi Cumhuriyet Yürüyüşü (LREM) milletvekili Aurore Berge ve Jean-Baptiste Moreau'nun 18 yaşından küçük kızlara kamuya açık alanlarda başörtüsü takmayı yasaklama girişimleri Ulusal Meclis tarafından kabul görmedi. Fakat hâlâ bu yöndeki eylem ve söylemler devam ediyor.

“Düşman” olarak algılanan dernek ve sair kuruluşlar kapatılacak.

"Cumhuriyet'in ilkelerine ters" yabancılara oturum belgesi verilmeyecek yahut oturumları yenilenmeyecek.Şayet bir Müslüman, evde yahut cami harici bir yerde ibadet ederse başı belaya girecek.

30 cami, 650 müessese kapatıldı

Fransa'da Kasım 2020-Eylül 2021 tarihleri arasında 89 camide yapılan denetlemelerin neticesinde 30 camiin kapatılmasına karar verildi.

Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Le Figaro gazetesine verdiği demeçte, "ayrılıkçı" yasa yürürlüğe girmeden önce ülkede sözde "aşırıcıların" bulunduğu 650 yerin kapatıldığı ve 24 bin yerin polis tarafından denetlendiğini söyledi.

İslâmafobi” tuzağı

Fransa'da çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve "ayrılıkçı" yasa tasarısı mağdurları ile insan hakları savunucuları, “İslamofobi’yi protesto ediyoruz” diyerek yer yer sesini çıkarmaya çalışıyor.

Sosyolog Ramazan Akkır, dergimize verdiği demeçte, İslâmofobi algısını anlayalım. İslâmofobi, Batı dünyasının kendi İslâm algılamasının bir neticesidir. Bu algılamanın oluşturulmasında elbette siyasî, askerî, ekonomik veya tarihî nedenler bulunmaktadır. Çeşitli iletişim araçları kullanılarak, sürekli olarak İslâm’ı terör ve şiddet olaylarıyla ilişkilendiren yayınların yapılması, İslâm hakkında yeterli bilgisi olmayan gayrimüslim halkta İslâm ve Müslümanlara karşı korunma içgüdüsünün neden olduğu bir korku oluşmasına sebep olmaktadır. İslâmofobi’nin oluşumunda en büyük sorumluluk, kitleleri etkileyip yönlendirme gücüne sahip olan medya organları, politikacılar, aydınlar ve Batılı din adamlarınındır. Kısacası Batı, kendi algısının kurbanı ve kendi kendisinin celladı olmuş durumdadır. Batı Doğuyu, Doğu insanını ve İslâm dünyasını ipotek altına alabilmek için bir korku veya düşman oluşturmuştur. Bunun adı ise İslamafobya olmuştur.” diyor.

Sosyolog Ramazan Akkır

Batılı değerlerin, dünyayı uçuruma sürüklediğini söyleyen Akkır sorunun kaynağının Batı’nın kendisi olduğunu ise şu sözlerle ifade ediyor:

“Amerika’nın liderliğindeki Batı dünyası, terör korkusunu sürekli büyütmüştür. Bununla beraber, Avrupa’nın bilinç altında önemli bir yer tutan İslâm korkusu, Amerika’nın Irak, Afganistan ve Suriye başta olmak üzere, bütün İslâm dünyasını Filistinleştirmesiyle, dünyanın her yanında, yeni boyutlar kazanmıştır. Batı hem İslâm dünyasını işgal etmiş hem de İslâm korkusunu üreterek varlığının meşrulaştırmıştır. Bu strateji de dünyayı Müslümanlar için yaşanılmaz kılmıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanlar öldürülürken, boğazlanırken Batı insanlığını ve vicdanını rafa kaldırmıştır. Sırp ve Hırvatların Bosna Hersek’te Boşnak Müslümanlara yönelik soykırım yapmaları veya Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan cami, köprü gibi tarihî eserleri tahrip etmeleri Avrupa’nın bilinçaltında yatan İslâm korkusunun ve düşmanlığının bir tezahürüdür. Ve bu korku hala devam etmektedir.”

“İslamafobi değil, İslâm karşıtı”

İslâmofobi kavramına da değinen Akkır şunları söylüyor:

“Bir de barışı, esenliği ve güveni içinde barındıran İslâm dinini, korku/fobi kavramı ile bütünleştirmek bu dine ve bu dinin mensuplarına yapılmış bir haksızlıktır. Çünkü bu kavram, İslâm’ın “fobi” olarak anlaşılmasına neden olmaktadır. İslâm, korkulması gereken bir din midir? Bu kavramı kullanmak, Batılı siyaset yapıcılarının tuzağına düşmek anlamına gelmektedir. Bu kavram yerine İslâm karşıtı, İslâm düşmanı gibi farklı bir kavram kullanılmalıdır.”

NYT’den Müslümanlar Fransa’yı terk ediyor iddiası

Amerikan New York Times gazetesinde "Müslümanların Fransa'yı sessizce terk edişi" başğıyla özel bir haber yayınlandı.

NYT’nin haberinde ülkede yaklaşan cumhurbaşkanı seçimi kampanyalarında ağırlıklı olarak göç tartışmaları ele alınırken Fransa'yı terk eden Müslümanların sayısının gün geçtikçe arttığı, bunun derin bir krize işaret ettiği iddia ediliyor.

Haberde, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un en yakın 3 rakibinin seçim kampanyalarında daha çok "göç karşıtlığını" vurguladığına ancak Fransa'nın son yıllarda birçok Avrupa ülkesinden daha az göç aldığına dikkat çekildi.

Fransa'nın dinamizm ve fırsat arayışında olan son derece kalifiye profesyonelleri kaybettiği belirtilen haberde, "Bu kişiler güvenliklerini, ait olmama duygusunu sürekli sorguluyor ve kendilerine yönelik önyargı engelinin varlığı nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda hissediyor." ifadelerine yer verildi.

Profesör Esteves: Fransa kendi ayağına sıkıyor

Fransa'dan ayrılmış 900 Müslüman'la konuşarak bir anket yapan Lille Üniversitesi Profesörü Olivier Esteves'in "Bu kişiler Kanada, İngiltere gibi ülkelerin ekonomilerine katkı sağlayacak, Fransa kendi ayağına sıkıyor."ifadelerine de yer verilen haberde, ülke nüfusunun yüzde 10'unu oluşturan Müslümanların, merkez sağın adayı Valerie Pecresse tarafından suç ve diğer sosyal sorunlarla ilişkilendirildiğine işaret edildi.

“20 kat daha fazla kimlik sorgusu”

Eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy döneminde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı olan Senegal asıllı Müslüman Rama Yade'nin de 2017'de cumhurbaşkanı aday kampanyasının başarısız olmasının ardından ülkeden ayrıldığına dikkat çekilen haberde, 45 yaşındaki Yade'nin, partisi merkez sağ Cumhuriyetçileri de “Fransız kimliğinin dışındaki her şeye düşmanca tavır” aldığı için terk ettiğinin altı çizildi.

Öte yandan haberde, Fransa'da İnsan Hakları Ulusal Danışma Konseyine yapılan şikayetlere göre, 2020'de Müslüman karşıtı eylemlerin bir önceki yıla göre yüzde 52 arttığı bilgisi de yer aldı.

Ülkede, 2017'de yapılan bir kamu araştırması Arap ya da siyahi Fransız erkeklerin polisler tarafından 20 kat daha fazla kimlik sorgusuna maruz kaldığını, Kasım 2021'de yayımlanan bir hükümet raporu da "Arap" adı taşıyan adayların iş mülakatlarına çağrılma ihtimalinin yüzde 31 daha düşük olduğunu ortaya koydu.

Fransa’nın sonu gelirken

Afrika’da bir sömürge imparatorluğu kuran ve oradan kendisine hizmet etmek için taşıdığı insanların uyanışıyla karşı karşıya olan Fransa, iktisadî sıkıntıların ırkçı psikolojiyi desteklediği dönemde kozmopolit nüfus yapısının getirdiği sıkıntılardan kurtuluş için yollar arıyor. Bunu yaparken de Müslümanlara olan zulmü her geçen gün artırmaya kalkıyor; fakat bu çabaların kurtuluş için bir çare olmayacağı aşikâr… Kıta Avrupa’sının Almanya ile beraber en önemli ülkesi olan Fransa, kendini çok yakın bir gelecekte şimdi yaşadığının kat be kat fazlası bir kaosun içinde bulacaktır.
 

Haber: Oğuz Can Şahin