Bütün dünya ve özelde memleketimiz büyük bir buhran içinde; bu buhranın kaynağı değil de neticeleri olmak durumundaki içtimâî, idârî, siyâsî ve iktisâdî problemler konuşuluyor ve çözüm teklifleri aranıyor, tartışılıyor. Neticede,  palyatif ve işin kaynağını çözücü tedbirlerden ziyade, günü kurtarıcı ve hâli hazırdaki problemleri sonraki ay ve yıllara taşıyıcı hamlelerden öte bir davranış bulunamıyor; krizler, daha sonra ve daha büyük bir şekilde ortaya çıkmak üzere öteleniyor. Bu durum, istisnasız dünyanın her köşesinde böyle.
Dünden bügüne bedeller ödenerek sürdürülen İslamcı Mücadele'nin verimleri siyâsî ve içtimâi planda  yer bularak ve idealine doğru varamasa da hareket ederek bir güç birikmesi hâlinde Kemalist zihniyete karşı dikilivermiştir; bunu kimse inkar edemez ve tabanını başka bir yere atfedemez; bugün bu taban birisi iri cüsseli bir kaç partiyi sırtlamış durumda. Varlığını bu şekilde hissettirmekte. Ama sadece partileşti demek de doğru değil, bir verim olarak bu inanç potansiyeli aktı ve kendi kaybettiği ruhunun özlemi içinde "ehveni şer" görülen bu partilerde billurlaştı. Bu birikimi kendi malı zannedenler, “Göklerin ve yerin (mülkü ve) hükümranlığı Allâh’a âittir. Allâh’ın gücü herşeye yeter.” (Âl-i İmrân, 189)ayetini hatırlamalı...
Bugün, biribirine karışmış kurumları ve dağılmış aile ocakları arasında, AVM'lere koşturup çılgınca alışveriş yapan binlerce insanı ile içinde bulunduğumuz toplum hiç te sağlıklı değildir  ve bundan eski hükümetler kadar son on küsür yıldır iktidarda bulunan mevcut hükümette sorumludur.
Sorumluluğundan kaçan ve bir türlü laf dinlemeyen bir çocuk gibi, yapması gerekenleri erteleyerek ve bunları siyâsî çıkar malzemesi mesabesinde değerlendirerek hareket eden iktidar, herşeyden  önce yapılması gerekenlerin Müslümanlığın icaplarından olması ile günün demokratik temayülleri arasında bocalamaktadır. 
Bugün, dünün Batı yanlısı işbirlikçilerini işaret edip oy toplayan, siyaset güden; ama, Ayasofya'yı açmaya kudreti yetmeyen, hakeza, onu hâlen müze olarak tutarken, iktidarının uzun bir döneminde kültür bakanlığını CHP fikriyatlı ve "demokrasi" putuna ömrünü vermiş insanlara emanet eden, sonrasında ise, "daha güçlenmedik" yaveleri ile her baş meselemizi erteleyen bir iktidar var karşımızda.
Gezi parkı hâdiseleri vesilesiyle İslam'a kin kusanlara karşı her cephesi ile birlik olan ve dinini, imanını vecd ile savunmaya hazır Müslüman Anadolu insanının meselelerini erteleyen, görmezden gelen ve en basit tedbir ve iyileştirmelerden uzak bir halde hiçbirşey yokmuş gibi gün üstüne gün ekleyen, yeni seçim startları gözleyen bir iktidar var bugün.
Anadolu insanının iman hassasiyetini Gezi Parkı vesilesi ile arkasında bulan mevcut iktidarın, bugüne kadar kendisinde "birşey" vehmettire vehmettire takvim yapraklarını harcarken, başta Ayasofya meselesinden Salih Mirzabeyoğlu'nun hukuksuz bir biçimde içeride tutulmasına, başörtüsü meselesinden eğitim müfredatına kadar hiçbir şey yapmadığını, Müslüman halkın bekleye bekleye tahammülü kalmadığını görmesi ve duyması gerekiyor.
Bir de, bütün bunların üstüne, "Ergenekon Davası" ile beraber, "halk ve hak düşmanları" olarak gördükleri ve çoğu da İslâma karşı tutumları ile gerçekten şaibeli kişilerin, mevcut kanun önünde aldıkları cezalara bir ağlamamaları kalması da ayrı bir garabet; daha da korkunç tarafı ile, onlara (Ergenekonculara) 28 Şubat zihniyeti güttükleri için ceza verirken, 28 Şubat'ın kara listeye aldığı, medyasında aşağıladığı ve baba kaatilleri muamelesi ile hapishaneye attığı, başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere tüm samimi Müslüman insanlara kulaklarını tıkayarak, günlük politikacılık esnaflığına soyunmak 2023, 2070 hedefleri ile nasıl bağdaştırılabilir?
Hele üstüne üstlük, daha yeni haber sitelerinde gördüğümüz "Fener Rum Patrikanesi'nin daha önceden devletleştirilen mallarının iadesinden sonra bugün Heybeliada Ruhban Okulu'nunda açılacağı" yönünde dolaşan haberlere ne demeli?
"Mısır'daki sağır sultan"ın bile duyduğu bir durumu, Mirzabeyoğlu'nun hukuksuz bir biçimde içeride tutulmasını, her laf açıldığında "hukuk"tan dem vuranların duymazdan gelme tavırları, İslâmcısından solcusuna, aktivistinden sanatçısına herkes tarafından dile getirilirken, toplumsal mutabakatın nadir örneklerinden birisi yaşanırken bu suskunluğun, bu duyarsızlığın sahibi olmak bir iktidar için ne acı bir siyâsî gaflet!
Ayasofya da Mirzabeyoğlu gibi esir ve bayrak düştüğü yerden kalkacak; isteseniz de, istemeseniz de!

   
    Baran Dergisi 344. Sayı