29 Mayıs 1453 tarihi gerek Müslümanlar açısından gerekse de Batı ve dünya tarihi açısından müthiş bir ehemmiyeti olan ve kimsenin hafızalarından silemediği tarih… Bu tarih bir ordunun ve o ordunun başındaki komutanın Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olduğu tarih… Bir çağın kapanıp bir çağın açıldığı destanın günü… 29 Mayıs 1453, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Edirnekapı’dan Konstantiniyye’ye (İstanbula’a) girdiği gün… Hak aşkı ve vecd ile coşkun seller hüviyetine bürünen İslâm ordusu karşısında Doğu Roma İmparatorluğu’nun devasa surlarının diz çöktüğü o gün, mahzun Ayasofya beklediği sevgilisine kavuşuyor. Fethin sembolü oluyor Ayasofya…

Ayasofya 6. asırda Doğu Roma İmparatoru I. Jüstinyen tarafından yapıldığı dönemden 16. asra kadar dünyanın en büyük ibadethanesi… Hıristiyanların inşa ettiği en eski ve en görkemli katedral… Bizde ise aradığı manâya 1453’te kavuşana kadar mahzun ve mahpus olarak sevgilisini, Peygamber'in müjdelediğini bekleyen…

Fethin ardından İslâm-Hakk’ın bâtıla olan üstünlüğünün sembolü hüviyetine bürünen Ayasofya, 1935 senesinde müzeye çevrilerek bu sefer Müslüman Anadolu halkının ayaklarına vurulan pranganın sembolü haline gelmiştir… Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in tabiriyle “Ayasofya, muayyen bir idare ve zihniyetin getirdiği ruhî, ahlakî, içtimaî, iktisadî, idarî, siyasî felaketler eliyle Batı dünyasına takdim edilen hediye kutusu üzerinde fiyonklu kordeladır. Topyekûn şahsiyetlerini düşmana teslim edici böyle hediyeleri veren milletler ise, hediyeyi alanlar nazarında hakir ve zelildir.”

Ayasofya'nın taşıdığı bu mânânın biz ne kadar farkındayız?

31 Mayıs 2014 günü Anadolu Gençlik Derneği’nce bir Ayasofya'nın bahçesinde çok anlamlı bir eylem tertib edildi. Mahzun ve Türk’ün öz mânâsının duvarları arasında mahpus olduğu Ayasofya’nın gölgesinde bugüne kadar düzenlenmiş en yüksek katılımlı eylemdi bu... Ayasofya’nın cami olarak açılması için dualar edildi. Kâbe imamlarından imam Basfar sabah namazı kıldırdı. Öyle mahşeri bir kalabalığı Ayasofya Meydanı acaba hiç gördü mü? Ayasofya’nın aşağısında Gülhane’ye, karşısında Cağaloğlu’nun sokaklarına ve yukarısında Beyazıt’a kadar uzanan ve sağanak yağmur altında Ayasofya’nın zincirlerinin kırılması için saf tutan on binlerce Müslüman… 

Evet, Ayasofya müzeye çevrildi çevrileli böyle kalabalık görmedi… Gündemde yankı bulması amacıyla Kâbe imamı namaz kıldırmak için getirildi… Duyurular yapıldı… Netice: Türkiye’de hüsran; Avrupa ve Batı’da buhran… Bizdeki hüsranın sebebi ruhunu kaybetmiş, şahsiyetsizleşmiş omurgasız entelejiyansamızın Ayasofya’nın mânâsının farkına varıp bu müthiş kemiyeti ve içinde az da olsa barındırdığı keyfiyeti ademe mahkûm etmesi, Batı şakşakçısı basının bu hadiseyi sıradan bir haber muamelesine tâbi tutması…  Samimi ama ahmak olanlarımızın ise mânânın farkına bile varamaması neticesinde üzerinde durmayı bile gerek görmemesi… Avrupa ve Batı’da ise buhran… Ayasofya, ki Hıristiyan’ın Müslümanları tahakküm altında tuttuklarının remzi ve o remzin önünde binlerce Müslüman sağanak yağmura rağmen secdeye gidiyor. Batı medyası bizimkilerin yaptığının aksine bu haberle çalkalanıyor; NBC, BBC gibi haber merkezleri hadiseyi, “Protestocular Ayasofya’nın cami olması için namaz kıldı” şeklinde geçiyor. An be an bilgi veriyor…

Gelelim gözlemlerimize: Organizasyonu düzenleyen ve, herhalde, en fazla 100 bin kişilik bir katılım bekleyen AGD, meydanı bu katılıma göre hazırlamış görünmekteydi; lakin, iştirakçi sayısı beklenenin neredeyse iki misline çıkınca ciddi bir karmaşa yaşandı. AGD, insanımızdaki Ayasofya'nın manasını için için kavrayan o ruhun vardığı noktayı hesap edememiş. Keşke bir helikopter ile tepeden eski İstanbul’un sokakları da dâhil olmak üzere kameraya alınması akıl edilseydi de Müslümanların Ayasofya’nın duvarları içinde mahpus ruhlarına kavuşma sevdası ile Ayasofya ve Sultan Ahmet Meydanlarına ulaşma çabası görüntülenseydi! 

Organizasyonun medya ayağı eksik kaldı.  Hangi siyasi görüşe veya fraksiyona mensup olursa olsun imkân bulan bütün Müslümanların orada olduğunu gördük… Medyada yer olan fotoğraflar ise kalabalığın sadece % 20'sini gösterir nitelikteydi.

Aslolan, mânânın farkına yavaş yavaş varıldığını göstermesi… Bu bakımdan ehemmiyeti haiz bir eylem oldu ve en nihayetinde “yalnız mânayı anlasak, yalnız onu yerine getirebilsek, Ayasofya’nın kapıları sabır taşı gibi çatlar, kendi kendine açılır. İsterse açılmasın; ondan sonra her şey, küçük bir tatbikat işinden ibaret kalır.” İnanıyoruz ki, o gün yakındır.

Ayasofya Müslümanların Hıristiyan Batı karşısında “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” olduğunun göstergesi olarak İstanbul’un kalbinde duruyor ve her gün bu esaret gözümüze sokuluyor. Bizim için Mescid-i Aksa ne ise Hıristiyan Batı için Ayasofya o… Ayasofya’da namazsız geçen her gün Peygamber’e ve Fatih’e ihanet… Ayasofya özgür olduğu gün Müslümanların üzerindeki tüm musibetlerin kalkması adına en büyük adımlardan biri atılmış olacaktır. Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması Müslümanların prangalarından kurtulup dünyada huzur, refah ve adaleti yeniden tesis etmeleri için aşmaları gereken en mühim psikolojik eşiklerden biridir. Kudüs’ün, Arakan’ın, Patani'nin; tüm Büyük Doğu coğrafyasının ve ümmetin kurtuluşu Anadolu’nun kurtuluşundan, Anadolu’nun kurtuluşu ise Ayasofya’nın özgürlüğünden geçer. Bunun daha çok farkına varıldığını her geçen gün görüyor ve o günü dört gözle bekliyoruz. Bu sel önüne kattığını sürüklerken ne hükümet ve ne de küfür cepheleri önünde duramayacaktır. Yazımızı Üstad Necip Fazıl’ın “Ayasofya Hitabesi”nde geçen cümlelerle noktalayalım: 

“Ayasofya açılacak!.. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.

Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek...

Ayasofya açılacak!.. Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak...

Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak...

Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak...

Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır.”

Taşıdığı mânânın büyüklüğü ve katılımın yoğunluğu, eylemde yaşanan organizasyon noksanlıklarını önemsiz hale getirdi. O yüzden, başta AGD yöneticileri olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik ederim. Duâm, bir dahaki namaz "eylemini" Ayasofya'nın içinde gerçekleştirmeyi Yüce Mevlâ'nın nasib etmesidir.


Baran Dergisi 386. Sayı...