Selâm ile...
2011 yılında başlayıp bugünlerde İdlib’de sıkışmış olan Suriye iç savaşı, geçen 9 senelik süre zarfında birçok gerçeğin gün yüzüne çıkmasına vesile teşkil etti. En başta “Müslümanlığı” paravan olarak kullanıp, Şiîlik sosuyla Fars milliyetçiliğini maskeleyen, her adımında İslâm’ı ifsad gayesi güden İran’ın ne olduğunu Müslümanlar görmeye başladı. Açıkçası malûm ilam edildi.
 
Suriye iç savaşı, İran’ın İslâm dünyasının geri kalanı için de ne gibi hedefleri olduğunu gösteren bir prototip misali önümüzde durmakta... Nusayrî rejimin Müslümanlara karşı silah kullanmaya başladığı ilk günden beri rejimin arkasında duran İran, Devrim Muhafızları vasıtasıyla sahaya indi. Dünyanın dört bir tarafından getirdiği, eğitip finanse ettiği Şiî milisler vasıtasıyla Nusayrî rejimi ayakta tuttu, yüzbinlerce Müslümanın kadın çocuk demeden katline, milyonlarcasının da evinden-yurdundan edilmesine sebep oldu. Hâlihazırda İran, Suriye’nin muhtelif bölgelerinde yaklaşık 20 milis grup 120 bin civarında milis ile Müslüman kıyımına devam ediyor. Öldürülen ve göçe zorlanan Müslümanların yerine yine bu milislerin aileleri yerleştiriliyor. Hülasası İran, siyonizmin ve emperyalizmin bölgedeki en önemli taşeronu olarak yüklendiği İslâm âlemini ifsad misyonunu var gücüyle yerine getirmeye çalışıyor. Arada sınırı aştığında da efendilerin tokadı yiyor; ama ses etmiyor. Kasım Süleymani suikasti ve ardından yaşananlar malûm...
 
Buradan memleketimize dönersek; 1979’da İran’da devrimin gerçekleşmesinin ardından neredeyse tüm Müslümanlar ümitle İran’a döndü. Müslümanların devrim yapabildiğini göstermesi bakımından bir şuur atlamasına sebep olacağı düşünülen bu devrim, bilakis Şii İran’ın ikinci İsrail olarak İslâm âleminin kalbine saplanan bir hançer oldu. Rejim ihracı politikasının bir tezahürü olarak İrancılık, Türkiye’de de gelişmeye başladı. Suriye savaşının İran’ın gerçek yüzünü ortaya çıkarmasına mukabil Kasım Süleymani suikastiyle yeniden hortlayan İrancılar, din-i mübini İslâm’a ve memlekete ihanetlerini sürdürüyorlar. Suriye’de 120 bin milis bulunduran İran’a toz kondurmaz iken, topraklarına mülteci akını olmasın diye İdlib’e 5 bin asker gönderen Türkiye’yi hem de Anadolu’da “işgalci” diye nitelendirebiliyor, “İran düşerse Türkiye düşer” martavalını okumaya devam ediyorlar. Bir millî güvenlik sorunu hâline gelen İrancılığın icabına siyasî irade bakmazsa, Müslüman Anadolu halkı bakacaktır, bizden söylemesi...
 
Bu sayımızın kapağında bu meseleyi değerlendirirken “İslâm’ı Yıkma Ocağı: İran ve Türkiye’deki İrancı Hâinler!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu, Ömer Emre Akcebe “500 Yıl Sonra Hortlayan Sapık Din” başlıklı yazısında işledi. 
 
Gazeteci-yazar Mustafa Özcan ile İran’ın İslâm dünyasında üstlendiği ifsad misyonunu mevzu edinen bir röportaj yaptık. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
 
Faruk Hanedar, İran’ın Suriye’de yürüttüğü faaliyetler ve ülkede bulundurduğu Şii milisler hakkında bilgi veren bir yazı kaleme aldı. “Suriye’yi Şiileştirme Projesi” başlıklı yazıyı dergimizin orta sayfasında bulabileceksiniz.
 
En önemli global meselelerden birisi olan korona virüs hızla yayılmayı sürdürüyor. Bu hususta derlediğimiz haberler ile birlikte Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın röportajını da okuyabilirsiniz.
 
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Korona Virüs ve Mülteciler” başlıklı yazısında yaşanan salgının büyüklüğü ve mültecilere bulaşma riskinden bahsederken Avrupa’nın mülteci meselesinde Türkiye’ye yardım etmek zorunda olduğunu söylüyor.
 
Salim Hacıhasanoğlu, “Kemalizmden Nemalananlar Kimler?” başlıklı yazısıyla dergimizde.
Osman Temiz, “Devlet-i Ebed Müddet ve Son Karargâh: Yürüyen Büyük Doğu İbda ve Başyücelik Devleti” başlıklı yazısıyla dergimizde.
 
Oğuz Can Şahin, “Putin Petro’nun Varisi mi?” başlıklı yazısında Rus edebiyatı ve Rus siyasetine temas ediyor.
 
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
 
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...
 
Allah’a emanet olun...