Selâm ile…

Koronavirüs salgınıyla beraber global ekonomi belki de bugüne kadar hiç rastlanmayan bir krizle karşı karşıya kaldı… Ekonomiyi tüm enstrümanları ve yönleri bakımından etkileyen bu kriz sistemin tüm makyajını dökerek çürümüş yüzünü de bir kez daha ortaya çıkardı.

Elbette her global krizden olduğu gibi bu krizden de en fazla etkilenen ülkelerin başında “gelişmekte olan ülkeler” olarak tanımlanan Türkiye ve benzeri geliyor. Bugün Yahudi destekli Yunanistan’la Doğu Akdeniz’de sürdürülen dalaşma, Libya’da birçok devlete karşı aksiyonda bulunma gibi meselelerin yanında -belki de onlardan daha fazla- konuşulan mevzu Türk Lirasının sürekli değer kaybetmesi… Üstelik bu sadece şimdiye has bir vaziyet değil, onlarca senedir en ufak hadisede değer kaybeden bir para birimi TL. Paranın bu sağlıksız vaziyeti memleketimizde ticaretin de sağlıklı bir şekilde yürümesinin önünde engel teşkil ediyor. 

Müesses nizamın en ehemmiyetli unsurlarından birisi “para” ve ona yaklaşımı. Esasında bir mübadele aracı olan para, müesses nizamda salt bir mübadele vasıtası olmaktan çıkarak, kendisi alınıp satılan, onu darp eden memleketin iktisadî politikalarına, askerî ve siyasî gücüne, üretim kapasitesine bağlı olarak değişkenlik gösteren müstakil değer sahibi bir mal halini aldı. Madeni para, kâğıt para, tahvil, bono vs. derken kapitalizmin doyumsuz bünyesinin duyduğu sürekli büyüme ihtiyacıyla para hacmi de -ortada para yokken- genişleyip durdu. Bugün dünyada bir senede üretilen toplam katma değerin birkaç katı senelik borç ortaya çıkarken; toplam reel varlıkların 20 katı civarında işlem hacimlerinden bahsediliyor. Yani global ekonomi denilen şey bir sabun köpüğünden farksız. 

Günümüz dünyasında iktisadî değerler dolara göre tanımlanırken siyasî olarak doların tahtını sallayacak gelişmeler yaşanıyor. Dünya düzeninin değişim sinyalleri verdiği şartlarda para rejimi de yavaş yavaş tartışmaya açılıyor. Türkiye de bu süreçte Kemalist rejim gömleğini parçalayıp tarihî misyonunu üstlenmeye çalışıyor. Dünya düzeninin temel taşlarının yerinden oynadığı, global sistemin çatırdadığı vetirede yaşananlar da Türkiye’ye destek oluyor. Bu süreçte millî para birimine kıymet vermek de zaruret arz ediyor.

Bugün, paranın ortada olmadığı, sadece rakamların konuşulduğu mevcut sisteme nazaran ayakları yere basan bir sisteme ihtiyaç olduğu aşikâr. Ekonomiyi herhangi bir reel kıymeti olmayan ve üzerinde rahat manipülasyon yapılan yapısından kurtarmak gerekiyor. Bu çerçevede kaime sistemine geri dönüş olarak da düşünülebilecek altın standardına bağlı para, zannediyoruz ki mantıklı bir çözüm olacaktır. Bunun teknik detayları üzerinde konuşmak gerekmektedir. Ekonomiyi ve ticareti sağlıklı bir zemine çekmenin yolu para biriminin sağlıklı-stabil bir vaziyete getirilmesinden geçiyor.

Kapağımızda bu meseleyi işlerken “Kur Oyunlarından Kurtuluşun Anahtarı: Türk Lirasına Altın Standardı” manşetini attık. Teklif ettiğimiz model ile alakalı “Kur Krizinden Çıkışın Anahtarı: Türk Altın Lirası” başlıklı yazısıyla kapak mevzumuzu işleyen Ömer Emre Akcebe, “Türk Altın Lirası hakiki bir ekonominin tesisi için atılacak/atılması gereken adımlardan yalnız biri…” diyor.

Kapak mevzumuz ile alakalı olarak Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu ve Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer ile yapmış olduğumuz söyleşileri alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz. Tabakoğlu’na paranın altın standardına bağlanmasının yanı sıra son zamanlarda gündemde olan “İslâm iktisadı” meselesini; Tatlıyer’e ise yine aynı mevzu ile birlikte salgın dolayısıyla ortaya çıkan global ekonomik krizi sorduk.

Sinami Orhan, “Yeter Artık” başlıklı yazısında “artık vatanı büyütmenin ve bununla hemhal olanların vakti geldi” diyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “İhanetin Affı Olmaz” başlıklı yazısında İsrail ile BAE arasındaki anlaşma çerçevesinde hainlerin cezalandırılması gerektiğini ifade ediyor.

Oğuz Can Şahin’in “İstanbul’un Deryâçesi” başlıklı yazı dizisi dördüncü bölümüyle devam ediyor.

Bayram Aydın, “İnsan Ne İçin Yaşar” başlıklı yazısında kafayı kuma gömmekle olanlardan kaçılamayacağını belirtiyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. 

Hicrî 1400 gergini mânâsı çerçevesinde 15. İslâm asrının 42. senesi, 1442 tüm Müslümanlar için hayırlara vesile olsun. 

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun…