Selam ile...

“Türkiye’nin kadim müttefiki (!) ABD, bu hafta kapıya yeni bir hediye ile geldi. Esasında bu hediye daha evvelkilerden pek de farklı değil. Müttefikliğin bir gereği olarak (!) sıradan bir yaptırım. Biraz da ayıp ettiler aslına bakarsanız, kadim müttefikler daha ağır ambargoları, daha sert yaptırımları hak etmez mi? İşte böyle nezaketsiz, kaba-saba adamlar bu Amerikalı müttefiklerimiz!..”

ABD’nin patronaj ilişkisinde bulunmadığı ve müstemleke olmaya rıza göstermeyen bir Türkiye’yi asla kabul etmeyeceğini, dolayısıyla iki ülkenin asla dost olmadığını ve olamayacağını bugüne kadar türlü şekillerde, envai çeşit ifade ve misalle dile getirdik. Mevzuun absürdlüğünün görülmesi bakımından bir de böyle söyleyelim, dedik.

1940’lar itibariyle bir Amerikan çiftliği hâline gelmeye başlayan, 1952’de NATO’ya üye olmak için o güne kadar hiçbir ilişkisi bulunmadığı halde Kore’ye asker gönderen, Batı’nın bir dediğini ikiletmeyen; buna mukabil karşılığında hor görülmekten, tiye alınmaktan başka bir muameleye tabi tutulmayan Türkiye… Batı’nın emir ve direktifleri dışına her çıktığında kafasına sözlerle, mektuplarla, yaptırımlarla ve ambargolarla vurulan ve her defasında dize getirilen Türkiye… Bugün, birbirlerini dış tehditlere karşı korumak için bir araya gelen NATO müttefiklerinin, doğrudan tehdidi ile karşı karşıya…

Geçtiğimiz hafta AB, Türkiye’ye yaptırımların görüşüldüğü zirvede topu ABD’ye atmıştı.

Bu hafta ise, Patriotları Türkiye’ye vermeyerek Rusya’dan S-400 almaya iten ABD bu bahaneyle Türkiye’ye yaptırım kararı aldı. Bu vaziyet tabiî olarak köhnemiş dünya düzeninin ehemmiyetli unsurlarından olan NATO’nun artık bir “çöp”ten ibaret olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. ABD’nin Sovyetlere karşı oluşturduğu bu pakt müesses nizam ile birlikte ile çökerken artık sadece adı kaldı.

Kapağımızda “ABD’den Türkiye’ye Askerî Yaptırım” derken NATO’nun çöp olduğunu belirttik. Kapak mevzumuzu “Beşerî Komedya” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, adı ne koyulursa koyulsun “Bugün dünya çapında bir savaş yaşanmaktadır ve zaman zaman örtülü, zaman zaman da açıktan cereyan eden bu savaş Anadolu merkezli olarak sürmektedir.” diyor.

Kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Prof. Dr. Hüseyin Beyazıt ve Sabah Gazetesi Dış Haberler Müdür Bercan Tutar’a görüşlerini sorduk. Hüseyin Beyazıt 15 Temmuz’un dünya düzeninin değişimi açısından son derece ehemmiyetli bir yere sahip olduğunu belirtirken, Bercan Tutar ise yaptırımların ABD’nin Türkiye’yi Çin’e kaptırmamak için başvurduğu yollardan biri olduğunu belirtiyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed) “Venezüella’da İktidarın Seçim Zaferi”ni işlerken, idari yozlaşma ve ABD’nin ekonomik saldırılarıyla harabeye dönen ülkenin içinde bulunduğu vaziyete nasıl geldiğini ve önümüzdeki süreçte neler yapılması gerektiğini söylüyor.

Dergimizin ortasayfasında ABD’nin bugüne kadar Türkiye’ye karşı işlediği cürümlerin birkaçını sizler için derledik.

İbrahim Tatlı, “MHP ve Bürokrasi İş Birliğiyle Rejim Değişikliği” başlıklı yazısında “Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisi misyon olarak inkâr ettiği dedesinin elini öpmeye mahkûmdur.” derken rejim değişikliği üzerine düşünce ve tekliflerini ortaya koyuyor.

Bahattin Yeşiloğlu, peygamberin evlilikten sünnetinden uzak kalmış âlim, dava adamı ve mütefekkirlerden “Uzak Durun!” diyor.

Eren Haklı, “Herkes Başkasının Meleği” başlıklı yazısında hususiyetle gençlerin başkaları için bir şeyler yaptığını iddia ederken kendini unutmasına temas ediyor.

Oğuz Can Şahin, resme dâir “Feyyum Portreleri ve Ölü Sûretler” başlıklı yazısıyla dergimizde…

Baran’ın bu sayısında sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

İntikam hissiniz dâim olsun!