Selâmün aleyküm.
Nasılsınız? (Av. Güven Yılmaz iyi olduğunu söyleyip, Kumandan Carlos'a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
Bir sürü problem sözkonusu burada, bir sürü... Her Allahın günü, büyük problemler yaşıyorum... Gardiyanların çoğu kibar, fakat bazıları sırf beni rahatsız etmekle görevlendirilmişler... Geldiğimden beri, problem üstüne problem yaşıyorum... Belli ki, kimi Venezüellalı diplomatlarla Fransız güvenlik servisi işbirliği yapmış ve beni rahatsız etmek üzere anlaşmışlar.
Mahkemeye çıktıktan sonra, sürekli duruşmalara katılmamdan korkuyorlar. İstedikleri şey, ben oraya ilk gün gideyim ve mahkemenin sonraki sürecine katılmayayım. Böylece, konuşmayayım. Bu şekilde  beni yıldırmaya çalışıyorlar. 45 gün sürecek bir yargılama olacak; büyük bir mahkeme tabiî.
Yine bu yıldırma politikası yüzündendir ki, savunmam için, avukatlarım için Venezüella’dan bana gönderilen tek kuruş para da yok. Çok büyük bir problem teşkil ediyor bu. Belki ailem bile bana para gönderemeyecek. Kardeşim Lenin ve eşi Carolina, savunma masraflarım için geçenlerde bana 10 bin euro göndermişlerdi. Yazdan beri sözkonusu olan bir davaydı, burada âcil bir durum var kuşkusuz. Ne var ki, o 10 bin euroyu göndermek için bile, karaborsaya 1000 euro daha ödemek zorunda kaldılar ve elime ulaşacak 10 bin euroya karşılık, 11 bin euro masraf yaptılar. Tam bir facia yâni yaşadığımız.
Venezüella’da sayısız insan, her gün birbirine on milyonlarca dolar para transfer eder. İştir, ailedir, şudur budur, ne gerekçeyle olursa olsun, rahatça para alışverişi yapar. Ancak benim aileme gelince, tek bir dolar bile gönderemezler bana. Venezüella’dan kaynaklanan bu problem, direkt devlet başkanının şahsıyla ilgili değil. Stratejik bazı mevkîlerde yuvalanmış karşı-devrimci belli bürokratların marifeti. Çok basit bir örnekti size verdiğim. Lâkin, çok ama çok müşkül bir gidişat var ortada.
Bugün Venezüella’nın başkenti Caracas’ta bir toplantı düzenlenecek, sonra hep birlikte Caracas’ın merkezindeki Bolivar Meydanı’na gidecekler. Bu toplantı, siyasî nitelikli ve benimle dayanışma amaçlı. Orada olacak insanlar arasında, Başkan Chavez’in avukatı, o iyi adam Manuel Vadell de var. Neler olup bittiğine dair bilgilendirilecek. Başka siyasî şahsiyetler de katılacak. İlginç elbette. Bolivar Meydanı’na bir de 60 küsur kiloluk kocaman bir doğum günü pastası getirilecek (gülüyor). Bu pasta fikri, aileme değil, oradaki bazı yoldaşlarıma âit ve pastayı da onlar yapmışlar zaten. Pastayı hem dağıtacaklar, hem de savunma masraflarıma destek kabilinden bu vesileyle satacaklar, sembolik bir yardım toplayacaklar. Tişört falan gibi şeyler de varmış satılacaklar arasında. Sözkonusu toplantı esnâsında, benim de sesim misafirlere hitab edecek. Tam o ânda arayamayacağım ancak daha önce kaydedilmiş sesimi kullanacaklar.
Çok ama çok sıkıntılıyım şu aralar. Eşim Isabelle Coutant-Peyre ile konuştum bugün telefonda. Başka avukatlarla toplantı hâlindeydi. Karşı tarafın tam 62 şahid çağırdığını söyledi bana. Olayın benimle ilgisi yok oysa. Biz de şahidlerden birini çağıracağız.
Tam bir karmaşa hüküm sürüyor her yönden. Meselâ, Venezüella hükümeti, Libya’yla dayanışma içinde olduğunu ilân ediyor, Başkan Chavez buna yönelik destek açıklamaları yapıyor, falan. Hâlbuki Venezüella’nın buradaki büyükelçisi, üstelik bir de Güney Amerika-Afrika Birliği’nin başkanı olan kişi, hani şu birkaç sene önce Venezüella’da birçok devlet başkanının katılımıyla kurulan teşkilâtın başındaki kişi, Libya’ya bir kez bile ayak basmamıştır. Fakat benim eşim Isabelle Coutant-Peyre gitti! Hem de Libya’ya vardığında, dünyada görülmüş en büyük bombardıman sürüyordu orada. Bunu ben söylemiyorum, resmî olarak kendilerinin açıkladığı rakamlara göre böyle. Evet, Kaddafî ailesinin temsilcisi bir avukat olarak, Isabelle oraya Albay Kaddafî’nin kızını görmeye gitti.
Ve Isabelle, hem oraya giderken hem de gelirken, herşeyi cebinden karşıladı. Bunun için borç para almak zorunda kaldı. Libya’da da kendisine para vermediler. Çünkü Kaddafî’ye karşı savaş sürüyordu, her yerde güvenlik kontrolleri vardı, yanında para taşıyamazdı. Böyle olunca, Ayşe Kaddafî buraya, Fransa’ya gönderdi parayı. Elbette savunma masrafları için belli bir ücret alınması gerekiyordu. Neticede, Fransa devlet başkanına, savunma bakanına, genelkurmay başkanına, hava kuvvetleri komutanına karşı bir dava açacaksınız. Ne var ki, Libya’dan bu amaçla gönderilen resmî nitelikli bu paraya dahi el konuldu ve Paris Barosu’nun kontrolü altında bir banka hesabına yatırıldı ve bundan tek kuruş bile geçmedi eşim Isabelle’in eline. Hesabtaki paradan masraflar için avans çekmeye çalıştıysa da olmadı.
Bir de benim mahkemem var şimdi ve onun için bile Venezüella’dan tek kuruş para gelmedi. Venezüella’dan bu amaçla resmî yoldan gönderilen tüm parayı da, iktidardaki bir takım namussuz Venezüellalı bürokratlar alıkoydu.
Size hep kendimden bahsediyormuşum gibi gelebilir ama ben sadece kanlı canlı bir örneğim. Mesele, umumî plânda, karşı-devrimcilerin ihanetidir.
Fidel Castro, hainleri idam ederdi. Kardeşi Raul Castro da öyle, hattâ ondan daha serttir. Masumları değil, hainleri idam ederlerdi. En azından, 20 yıl hapis cezasına çarptırırlardı. Devrim yapmanın icabı budur.
Venezüella’da ise, anavatanına ihanet etmenin, Venezüella’ya karşı Amerika Birleşik Devletleri’yle işbirliği hâlinde çalışmanın bir bedeli olarak, hapiste yatan tek bir hain bile yok. Chavez’i öldürmeye çalışanlardan bile tek bir kişi yok. Venezüella’da sürüp giden hâdise tam anlamıyla inanılmaz. Libya’ya, Kaddafî’ye destek diye açıklama üstüne açıklama yapılıyor ama, hiçbir icraatın görülmediği bir demde kendi gayretleriyle Libya’ya giden eşime Kaddafî ailesi tarafından resmî kanallar ve evraklarla gönderilen paraya bile el konuluyor ve kimseden tık çıkmıyor. Venezüella’nın resmî siyasetinin arkasında işler çeviren hainler her türlü haddi aşıyor ve bunlar karşılıksız kalıyor.
Mahkemem dolayısıyla getirildiğim bu cezaevinde çok kötü bir muameleye maruz bırakılıyorum. Ne tıraş olmama izin veriliyor ne elbiselerim iade ediliyor. Şu soğuk havada üzerime giyeceğim bir ceketim bile yok. Çünkü benden aldıkları ceketimi vermiyorlar.
Şimdi İBDA davasından yatan gönüldaşlarım var orada. Şurası çok açık: Bizler korkmuyoruz. Yaşayan şehidleriz. İdeallerimiz için savaşmaya ve kendimizi fedâ etmeye hazırız. Oysa düşman, tüm o devâsâ gücüne rağmen, bizim korkumuzdan gece gündüz titriyor. Tarihin en büyük para gücü onlarda. Para dediğin nedir ki, onu icad eden de onlar, basılmış kâğıt ne de olsa ve bu onlarda hudutsuz. Bizimse hiçbir şeyimiz yok. Ancak bizdeki cesaret, kararlılık, savaşma ve kazanma iradesi onları müthiş korkutuyor. Bizse korkmuyoruz onlardan! Tüm hayatım boyunca, tüm mücadelem boyunca hep bunu gördüm.
Mahkememde, savunma sıralarında hukukçu Albay Suyunaliyev’i görmek istiyorum. Venezüella Dışişleri Bakanı’nı durumumla ilgili bilgilendirdim. Fazla bir şey değil, bu zâtın da gelip beni görmesini, aynı şekilde, savunmam için buraya bir avukat göndermelerini, yine ordu kumandanının da burada olmasını istiyorum. Ayrıca, siz de dahil, tüm avukatlarımın bir süre burada bulunmasını istiyorum. Savunma avukatlarımın tabiî ki oteldir, yol parasıdır, türlü masrafları olacak; bunların da sembolik mikyasta bile olsa karşılanmasını istiyorum. Fakat olmuyor. Olmuyor, çünkü kendimi savunmamam için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Değil başkası, değil avukatlarım, benim bile mahkemeye katılmamam için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Beni baskılarla yıldırıp sadece ilk gün duruşmaya çıkmamı ve sonra cezaevine geri dönmemi arzu ediyorlar.
Ancak, gideceğim! Zaten mahkeme başkanına da söyledim. 28 Eylül 2011’de görüşmüştüm kendisiyle. Şöyle dedim:
- “Dinleyiniz. Bilmenizi isterim ki, dövülsem de, saldırıya uğrasam da, yaralansam da, her ne olursa olsun, ilk günden son güne kadar, sabahtan akşama kadar, tüm duruşmalara katılacağım. Kimse beni engelleyemez! Mahkemenin basına açık olmasına da rıza göstereceğim. Herkes ne olup bittiğini görecek!”
En iyi dileklerimi, selâmlarımı lütfen Kumandan Mirzabeyoğlu’na iletiniz. Aynı şekilde, orada direnen, teslim olmayan, isterse parmaklıkların ardında olsunlar, İslâmın ve insanlığın düşmanı emperyalizme karşı dikilen tüm kardeşlerime de selâm olsun.
Allahü Ekber.
 
15 Ekim 2011
İngilizceden Tercüme:
Hayreddin Soykan