Geçen hafta bir başörtülü kadın Meclis’ten çıkarıldı. Meğer kendisi Sayıştay denetçisiymiş. TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmaları eşiyle birlikte izlerken, görevliler tarafından izleyici bölümüne alınmak istenince, başörtüsü nedeniyle sivil vatandaş muamelesi yapılmasına kızan Nejla Eroğlu, Meclis’i terk etmiş. Sayıştay’daki görevini yaparken başını açıyormuş.
Diğer bir örnek, bugün (24 Nisan) sözkonusu oldu. Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı'nda (2011-ALES) başörtüsü gerginliği yaşandı. Fatih'te bulunan Mahmudiye İlköğretim Okulu'nda sınava girmek için gelen başörtülü öğrenciler, sınav sorumlusunun talimatı üzerine bir süre okul bahçesinde bekletildi. Basın mensublarının gelmesi üzerine de, sınava alındılar. Yani basın mensubları gelmese, oradaki yetkili keyfine göre uygulayacaktı yasağı…
Üniversite sınavlarında da benzer problemler yaşandı. Üniversitelerde ise başörtüsü yasağı hâlâ devamda. Ankara’da geçtiğimiz hafta bir grub başörtülü öğrenci Ankara Üniversitesi Eczacılık fakültesine alınmayınca, eylem yaptılar.
Başka bir haber: «Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hatem Akbulut'un aynı üniversitenin Çevre Mühendisliği öğrencisi kızı Ahsen Akbulut, bir ödev kapsamında araştırma yapmak için üç arkadaşıyla birlikte Tüpraş'a gitmek istedi. Gezi öncesinde e-posta yoluyla randevu aldıklarını ve taleplerinin kabul edildiğini kaydeden Ahsen Akbulut, "Girişte problem yaşadım. Başörtüsü ile içeri kabul edemeyeceklerini söylediler. Diğer arkadaşların başı açık olduğu için herhangi bir problem olmadı. Başımı açarsam girebileceğim söylendi. Tabiî böyle bir şey yapmayacağım için geri döndüm." dedi.»
Hele, Adana’da Polis Haftası münasebetiyle düzenlenen şiir yarışmasında birinci olan Lise 2. sınıf öğrencisi Şaziyenur Erdoğan’ın, başörtülü olduğu için, ödül verilmek üzere sahneye çağrılmamasına ne buyurulur?
Başka bir örnek, Sibel Eraslan’dan. Star Gazetesi’ndeki “Vatan Borcunu Deftere Yazdıran Kadınlar” başlıklı yazısında, AK Parti İstanbul 1. bölge milletvekili adayı Meltem Gürler’den bahsetmiş. (Tabiî ki başörtülü bir aday değil, 1. bölgeden aday olduğuna göre!) Şöyle diyor:
- «Arkadaşımız Fadime Özkan, AK Parti İstanbul 1. Bölge adaylarından Meltem Gürler’le önemli bir röportaj yaptı. “Siyaset benim için bir tür vatan borcu ödemek gibidir” demiş Meltem Hanım. İyi demiş hoş demiş de, vatana borcunu bir türlü ödeyemeyen yüzbinlerce kadını düşününce, insan eziliyor bu ağır yük altında. Ülkede kadın nüfusunun yüzde altmış ilâ yetmiş arasındaki dilimi, öyle veya böyle başını örtüyorken... Nüfusun yüzde yetmiş sekizi, başörtülü kadın vekili normal karşılayacağını dile getirirken... Başörtülü kadın ve siyaset denkleminde, “vatan borcunu” niçin hep deftere yazdırmak zorunda kalıyor aynı kadınlar?»
Eraslan, başörtülü olduğu halde görevi gereği başını açanlar ile açmayanlar hakkında çarpıcı bir örnek de vermiş yazısında:
- «Bizde “elti” derler, erkek kardeşlerin eşleri, birbirlerine. Merve Kavakçı İslam ile Ayşenur İslam da eltiler... İslam ailesinin iftihar edeceği iki isim. Birincisini yalnız Türkiye değil tüm dünya tanıyor, başörtülü ilk kadın milletvekili olarak mazbatasını aldığı hâlde, haddi bildirilerek önce Meclis’ten, ardından da vatandaşlıktan atılmıştı Merve Kavakçı... Şimdiyse dünyanın en seçkin üniversitelerinde ders veren bir akademisyen. İslam soyadını taşıyan ikinci isimse Ayşenur Hanım; akademik kariyerini yarıda keserek, Meltem Hanım’ın deyimiyle “vatan borcunu” ödemeye çıkmış yeni adaylardan birisi... İnsanların kılık kıyafet konusundaki seçimlerine elbette saygılıyız. Ama Ayşenur İslam Hanım, hayatını başörtülü bir şekilde devam ettirmeyi göze alsaydı meselâ... Neler yaşardı? Siyaseti geçiniz, akademik hayatı daha en başından sönmez miydi? “Vatana borcu”nu nasıl öderdi, şayet örtülü olmaya devam etseydi Ayşenur Hanım? Ya Merve Kavakçı’ya ne demeli? Vatan, ona olan borcunu ne zaman ödeyecek?»
Neredeyse her gün gazetelere düşen “başörtüsü yasağı” haberleri, “ileri demokrasi”nin başörtülü kadınlar için geçerli olmadığını gösteriyor göstermesine de, başörtülü kadınların haklarını aramak konusundaki bu suskunlukları neden?
BDP eski başkanı Selahattin Demirtaş söylesin:
- «Etnik kimliğimiz, siyasî düşüncemiz ne olursa olsun demek ki haksızlıklar karşısında ortak hareket edebiliyormuşuz. Bence Kürtler de bunu görebilmeli.(…) YSK’nın neden olduğu ‘veto’ krizine karşı gösterilen tavır Türkiye’de ortak bir aklın olduğunu ortaya koydu. Kürtler de bu süreçten gereken dersleri çıkartmalı. Bir Türk, bir Alevi, bir başörtülü, bir işçi, bir öğrenci, karşılaştığı haksızlıklar karşısında aynı refleksi gösterebilmeli.»
Haklarımızı oturduğumuz yerden alamayacağımız, iktidar partisinin dahi bu hakları bize “veremeyeceği” ortadayken, başörtülü kadınlar nerede?..