Batıcılık Türk halkına bir şey kazandırmadığı gibi, Kürt halkına da birşey kazandırmadı. Zaten kavmiyetçilik de, Batı ideolojisidir.
Ülkemizin kökünü Batılılar ve Batıcılar kuruttu. Bizi, millî ve manevî değerlerimizden uzaklaştırıp sürü yaptıkları gibi, (ulus kelimesi İbrani’ce  koyun demek) ekonomik bakımdan da sömürüp durdular.
Hem batıcı hem antiemperyalist olunamayacağı gibi, hem batıcı hem millîci olunamaz, yurtsever de olunamaz. “Türkiye Türklerindir” sözü de doğru değildir. Maalesef kaydıyla söylüyoruz: Türkiye, dönme, mason ve bunların paralelindeki Batıcı İhanet Şebekeler’inin elindedir; Ulu Hakan Abdülhamid Han tahttan indirildiğinden beri bu böyledir.
Abdülhamid’i tahttan indirerek Osmanlının sonunu getiren dönme, batıcı ve dinsiz İttihat ve Terakki örgütü daha sonra TC’yi kurmuştur. Ermeni, Kürt ve Türk katliamları da (şapka giymedi diye İstiklâl mahkemelerinde idam edilenler) İttihat ve Terakkici zihniyetin eseridir. Devletin adının Türk olduğuna bakmayın en çok mağdur olan ve yok edilen öz be öz Oğuz soyudur, Türk oğlu Türktür. Soyadı kanunu da bunun için çıkmıştır, Harf inkılabı da bunun için yapılmıştır. Batıcı devrimlerin neticesi düzen yetiştirmesi şen sıpa nesli bunun canlı misalidir. 80 yıldır en büyük zulmü Türkler görmüştür, Kürtler görmüştür kısaca batılılaşan- paryalaşan Anadolu ahalisi görmüştür. Sözde kurtulduk, devletimize kavuştuk yalanlarıyla. Üstad Necip Fazıl’ın “Sahte Kahramanlar” diye vurguladığı husus...
Fikret Başkaya’nın Aylık Dergisi’nin Aralık 2006 tarihli nüshasında yayınlanan “Misak-ı Millî: Bir Efsaneyi Sorgulamak” yazısı, Lozan’a ve TC’nin kuruluşuna resmi yalanlar dışında projektör tutmakta, vatanın neyin karşılığında ve kimler tarafından paryalaştığı, haysiyetli bir aydın tavrı ile sorgulanmaktadır.
ABD’nin yeni dünya düzeninde mutfakta hizmetçilik dahi olsa yer kapmaya çalışan ve bu uğurda AB’ ye girmeye çalışan bizdeki ulusalcı, küreselci bilmem neci çevreler hiçbir zaman gerçek kurtuluşçu olamadılar. Amerika’nın tasfiye ettiği “ulusalcı” zümrenin de tek derdi kenara atılmaktır, yoksa şeref ve millet değildir. Zerre onur sahibi olan TC’nin kuruluşuna gider, tarihin anahtar şahsiyeti Abdülhamit’i kimlerin devirdiğine bakar. Fakat İslâm nefretinde müşterek olanlar bu uğurda her türlü onursuzluğa ve yalana razılar. Hatta domuzdan (Batıdan) daha domuz olabiliyor, her türlü ibneliğe alkış tutabiliyor, her türlü ahlâk ve fazilete düşman olabiliyorlar. Medya çeteleri halinde çalışarak her türlü batıcı ihanete destek verebiliyorlar.
Dünya buhranının kaynağı Batıdır. Dünyada bu kadar savaş ve bu kadar adaletsiz bir düzen varsa bunun sorumlusu Batı ve ABD’ dir. Çünkü Batı özünde maddeci ve sömürgecidir, herşeyi meta olarak görür, insanı da. Amerikalı âlim, müslüman olduktan sonra Meryem adını alan hanım, şöyle diyor, İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun “İstikbâl İslâmındır” eserinde:
-“Batı medeniyetinin kötülüğü tesadüfi değildir; yahut ASIL PRENSİPLERİNE göre yaşamakta kusur eden sırf BEŞER ZAAFINDAN DA ileri gelmiş değildir. Eksik olan, bizzat ASIL PRENSİPLERİDİR. Batı medeniyeti teoride de pratikte de kötüdür!”
Ve Batının paryalaştırdığı ülkelerde nasıl bir tesir icra ettiğini de mütefekkir Massignon’ dan işaretleyelim:
-“Onların her şeylerini tahrip ettik... Artık hiçbir şeye inanmıyorlar, derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için olgun bir hâle geldiler...”
Sanki batılılaşma- hayvanlaşma batağında debelenen bizim ülkeyi tanımlıyor Massignon. Gazete kupürlerinden: Türkiye suç toplumu oldu... 2006 suç yılı, geçen yıla oranla % 62 artış var... 17 aylık bebelere kadar tecavüz, çocuk pornosunda patlama, gasp hırsızlık, cinayet, uyuşturucu... Batılılar ve batıcılar mutlu olsun!


Baran Dergisi 8. Sayı