Aslında tutuklanmalarının üzerinden birkaç yıl, hatta on-onbeş yıl geçtikten sonra yazmalıydık bu yazıyı. Hatta belki de onların yaptığı gibi ıslık çalmalıydık bu konuda. Hiç değinmemeliydik. 60 telif eser sahibi Salih Mirzabeyoğlu tutuklandığında ve örgüt lideri olmakla suçlandığında, idama mahkûm edilip cezası müebbede çevrildiğinde, 15 yıl tek kişilik tecrit hücresinde tutulduğunda, üstüne bir de Telegram işkencesine maruz kaldığında… Bu barış güvercinleri, fikir özgürlükçüleri, sevgi pıtırcıklarının sustuğu gibi susmalıydık. Hatta hakkında eli kanlı terör örgütü lideri diye yaygara yapan medya organlarında çalıştıklarını da hatırlayıp, katmerli bir şekilde susmalıydık. Ama ne yaparsın ki, bizim bağlı olduğumuz şuur, eğer bir haksızlık ve hukuksuzluk varsa konuşmayı emreder. Bakalım nasıl bir haksızlık?

Necmiye Alpay… 1946 yılında Balıkesir’de doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Doktorasını Uluslararası İktisat alanında yaptı (Paris-Nanterre Üniversitesi, 1978). AÜSF’deki öğretim üyeliği, 12 Eylül dönemi tutuklamalarıyla sona erdi. Üç yıl Mamak Cezaevi’nde kaldı. Bu kopukluk, ilgi alanı olarak dilin öne çıkması sonucunu verdi. Cezaevi sonrasında hayatını çevirmenlik yaparak sürdürdü. “Kuram” ve “Ludingirra” dergilerinin kurucu ve editörleri arasında yer aldı. “Sombahar” dergisinde de editörlük yaptı. 1996-2003 yılları arasında Akademi İstanbul’da ve Yeditepe Üniversitesi’nde Türkçe ve Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi. Çeşitli yazıları ve çevirileri var. “Türkçe Sorunları Kılavuzu” ve “Dilimiz, Dillerimiz” adlı kitapları Metis yayınları arasında çıktı. Radikal Kitap’ta uzun yıllar “Dil Meseleleri”ni yazdı. Özgür Gündem gazetesinde “yayın danışmanlığı” görevini sürdürürken, gazete “terör örgütü yayın organı” olması sebebiyle kapatıldı ve çalışanları ile beraber Necmiye Alpay da örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklandı.

Elbette Necmiye Alpay bir örgüt üyesi değildir. PKK’nın yayın organına “danışmanlık” yapması da “sembolik” bir destek. Bunu böylece, ona tutuklama kararı veren savcı da hâkim de bilir. İlk mahkemede de muhtemelen tutuksuz yargılama kararı verilecektir.

O sembolik desteğe gelince… PKK gibi, artık ABD’NİN VE AVRUPA’NIN AÇIK AÇIK DESTEK VERDİĞİ bir örgüte, onun yayın organı marifetiyle, “Kürt halkının yanında olduğunu belirtmek adına” destek vermek, üstelik 15 Temmuz’da ABD DESTEKLİ bir darbe girişimini engellemiş bir halka ihanettir.  Türkiye’deki “Batı ne derse”ci solcu aydınların bugün düştükleri bu “halk düşmanı” durum, herhalde tarihin bile yazmaya utanacağı bir durumdur.

Mahkeme Necmiye Alpay’ı birkaç ay içinde muhtemelen serbest bırakacaktır. Ama halkın nazarında “halk düşmanı” olarak mahkûm edilmiş bir “solcu” olarak kalacaktır.

Aslı Erdoğan… 1967 doğumlu. Amerikan Robert Lisesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını CERN’de hazırladı. Rio de Janeiro’da başladığı fizik doktorasını yarıda bırakarak yazmayı seçti. 1994’te ilk kitabı yayımlandı. Ulusal ve uluslararası basında kendinden övgüyle bahsedilen yazar, 1997’de Deutsche Welle’nin düzenlediği yarışmada “Tahta Kuşlar” adlı hikayesiyle birincilik ödülü aldı, bu hikaye dokuz dile çevrildi. “Kırmızı Pelerinli Kent” romanı Gyldendal Yayınları’nın (Norveç) Marg serisine seçildi. “Hayatın Sessizliğinde” (2005) Dünya Yayınları tarafından yılın kitabı seçildi. Hayatın Sessizliğinde’den bir bölüm Piccola Tiyatrosu’nda (Milano) Serra Yılmaz tarafından seslendirildi, dans tiyatrosu ve baleye uyarlandı. “Mahpus” adlı hikayesi Fransa’da filme çekildi. Yunus Nadi (Mucizevi Mandarin), Sait Faik (Taş Bina, 2010) ödüllerini aldı. Zürih Şehir Yazarı seçildi (2012). Son olarak “Sınırda Sözcükler Ödülü”nü kazanan yazarın kitapları dünya dillerine çevrilmeye devam ediyor. Aslı Erdoğan, Radikal’de başladığı köşe yazarlığına Özgür Gündem’de devam ederken, gazetenin örgüt faaliyetleri kapsamında kapatılmasının ardından, o da örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklandı.

Aslı Erdoğan’a destek de elbette özgeçmişi kadar “parlak”… PEN yazarlar birliğinin “onur üyesi” ilan edildi geçenlerde meselâ. Fransa, Almanya vesaire, tepkilerini dile getirdiler. Elbette bir gazete “terör örgütü propagandası” ile suçlanır ve kapatılırsa, yazarları da bu konuda yargılanır. Burada problem yok. Problem, “bütün dünyanın tanıdığı” (A. Erdoğan öyle diyor), ama Türkiyeli okurun pek tanımadığı (bunu da ben diyorum) edebiyatçının “tutuklu yargılanması”. Mahkeme heyeti, “kaçma tehlikesi” gerekçesiyle tutuklamış.

Cezaevinde Necmiye Alpay’la birlikte kalıyorlarmış. Aslı Erdoğan’ın sağlık sorunları var. Boyun fıtığı sebebiyle “felç kalma” riski varmış. Fıtık yastığını vermemiş cezaevi yönetimi. Pismiş ortam, sağlıklı değilmiş. Böyle şikâyetleri var. Şöyle diyor tutuklanması hakkında:

- “Keyfi ve hukuk dışı bir uygulama. Yasa açıkça diyor ki, yayın danışma kurulu gazeteden kanunen sorumlu olmaz. Benim kaçmam mümkün değil. Ben bilinen bir yazarım. 18 yıldır bir yazıma dava açılmadı. Hakkında dava açılmayan dört yazımı dosyaya koymuşlar. 2. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’da bir edebiyatçı tutuklanmadı. 14 dile çevrildi kitaplarım ama AKP edebiyatçıları küçümsüyor.

Benim kitaplarımda şiddete bakışım belli. Aslı Erdoğan’ı merak eden açar okur.”

Burada Aslı Hanım’ın gözünden kaçırdığı mesele, edebi eserleri sebebiyle tutuklandığını zannetmesi… Tutuklanma sebebi, PKK yayın organında yazıyor oluşu. Yani “şiddeti” benimsemiş bir örgütün yayın organında yazıp da, “şiddete karşıyım” diyerek bir çelişkiye düşmeye gerek yok. “AKP edebiyatçıları küçümsüyor” derken, oradaki “edebi tehdid”i de görmüyor değiliz. Yargılama devam ediyor. Muhtemelen o da Necmiye Alpay gibi birkaç ay içinde serbest kalacak. Elbette sadece yazdıkları veya eylemsiz destekleri sebebiyle tutuklanıyor oluşları, bu iki yazara da haksızlık. Destek verdikleri PKK yayın organı, neticede bir yayın organıdır. Örgüt propagandası yapmaktan alacakları ceza da bellidir.

Asıl mesele, Türkiye’deki solcu aydınların bugün PKK’dan yargılanıyor oluşları. Onlar adına utanç verici bir durum olmalı. Çünkü PKK, bugün ABD’nin açıktan destek verdiği bir örgüt... Başka söze gerek var mı?

15 Temmuz’dan sonra, solcu aydınların, AK Parti’yi iktidardan düşürmek için şeytanla bile işbirliği yapabileceğini, kendi değerlerini dahi hiçe sayacaklarını, Fetö dâhil her türlü hain yapıyla kucak kucağa olabileceğini öğrenmiş olduk. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay, asıl fikir haysiyeti namına, durdukları yerden dolayı yargılanan, kendi yaslandığı değerlere bile ihanet eden kirli bir yapının, kirli bir ittifakın yanında durmaktan dolayı mahkûm edilmişlerdir zaten. Daha fazla “barış, demokrasi, insan hakları, özgürlükler adına hapse girdik” diye “fiyaka” yapmalarına müsaade etmeyin, serbest kalsınlar ve hayatlarının bundan sonraki bölümünü, “uğrunda yaşanmaya değer” hiçbir şeyleri kalmamış, “fikir haysiyetinin” mahkûm ettiği mahpuslar olarak yaşasınlar.

Evet, ben de katılıyorum o kampanyaya: “Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’a özgürlük!”…

Barab Dergisi 506. Sayı