1 Şubat 1991. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, Amerika karşıtı izinsiz gösterileri, başörtüsü ve Ayasofya eylemlerini tertib etmek ve İBDA-C adlı yasadışı İslâmî bir örgüt kurarak laik demokratik düzeni yıkıp Türkiye dahil bütün Ortadoğu’yu kapsayan federe bir İslâm Devleti kurmak için faaliyetlerde bulunmak iddialarıyla gerçekleştirilen “Panik Operasyonu” kapsamında gözaltına alındı.

1990'ların başında yayın hayatına atılan ve gündeme her dâim damgasını vuran Taraf Dergisi, 1 Şubat 1991’de gerçekleşen bu hadiseyi ilk sayısında “Salih Mirzabeyoğlu ve İbda Mensupları Tutuklandı, Panik Operasyonu” manşetiyle vermişti.

Taraf dergisinde yayınlanan haber şöyle:

17 Şubat 1991 Pazar günü Radyo TV ve gazetelerde İslami örgüt operasyonu başlığıyla, İBDA Cephesi'ne mensup 17 kişinin yakalanarak adliyeye sevkedildiği haberleri yer alıyordu. Devlet tekelindeki radyo, televizyon ve özgür(!) basın habercilik ahlakları gereği, bahsi geçen bu 17 kişinin 15 gündür

Gayrettepe hücrelerinde işkence eşliğinde sorguya çekildiklerinden bahsetmiyordu. 16 Şubat 1991 günü DGM savcılığına çıkartılan bu 17 kişiden 11'inin serbest bırakılması da bir haber değeri taşımıyordu onlar için. Polisin ve basının ısrarla suçlu göstermeye çalıştığı bu 17 kişi niçin ve nasıl gözaltına alındılar, 15 günlük gözaltı süresinde hangi işkence ve sorgulamalara maruz kaldılar, DGM savcılığınca hangi iddialarla suçlandılar, basın bu suçlamalara nasıl katkıda bulundu, operasyon hangi önlemler altında gerçekleştirildi, son durum nedir, vesaire…

Salih Mirzabeyoğlu’nun Gözaltına Alınması

1.2.1991 Cuma günü saat 15.30 sularında evinden çıkıp arabasına binerek hareket eden Salih Mirzabeyoğlu'nun önü üç sivil araba ile kesilerek yakalanıyor. Ailesinin ve yakınlarının 26 saatlik bütün çabalarına rağmen Mirzabeyoğlu'na ulaşılamıyor. Polis ısrarla ellerinde böyle birinin olmadığını söylüyor. Daha sonra edinilen bilgilere göre, Mirzabeyoğlu'na ağır işkenceler yapılıyor, ensesine vurulan silah dipçikleriyle bayıltıyor (DGM'ye de kanlı elbiseleriyle sevkedildi ve biz bunu fotoğrafla tesbit ettik), elektrik, askı, falaka vb. her türlü sistematik işkence altında 15 gün boyunca sorgulamalar devam ediyor. Siyasi Polis'in CIA, MOSSAD, MİT gözetiminde gerçekleştirdiği sorgulanmalardan sonra işkence izleri özel yöntemlerle yok edilerek adli tıpa sevkedilen Mirzabeyoğlu'na "izsiz işkence"ye rağmen, vücudunda darp izleri olduğu tesbit edilerek 5 gün rapor veriliyor.

Gözaltılar Devam Ediyor

Salih Mirzabeyoglu'nun gözaltına alınmasından sonraki gece Siyasi Polis İstanbul Barosu avukatlarından Harun Yüksel’i ve özel bir şirkette muhasebe müdürü olan Mevlüt Koç’u evlerine baskın taparak. hiçbir açıklama yapmaksızın gözaltına alıyor. İzsiz işkence üzerine Amerika'da CIA'nin işkence merkezlerinde eğitim gören işkenceciler Avukat Harun YUKSEL’e Mevlüt KOÇ'un üzerine çullanıyorlar. Bu işkenceler esnasında Mevlüt KOÇ'un göğüs kemikleri kırılıyor.

DGM'ye çıkartılmadan önce adli tıpa götürülen Mevlüt Koç, doktorun rapor vermek istemesi üzerine buradan kaçırılıyor. Gözaltına alınanlardan Ali Osman Zor’a da ağır işkenceler yapılıyor.

Adli Tip A. Osman Zor'a 7 günlük rapor veriyor. İbda Yayınevi sahibi Bilal Saylak'a da oldukça ağır işkence yapılıyor, çıplak vücudunda defalarca sigara söndürülüyor.

4.2.1991 günü İbda Yayınevi ve Ak-Doğuş Yayıncılık Ltd. Şti’ne basarak karakol kuran polis, buralara gelen alakalı alakasız herkesi gözaltına alıyor ve bu yerleri 12 gün boyunca sabah açıp akşam kapatıyor. Polis bu gözaltılarla yetinmiyor. Gerek İstanbul içinde gerekse Anadolu'da bu eylemlerine devam ediyor. Yalova'da Ak-Doğuş abonesi iki kişi gözaltına alnıyor. Kahramanmaraş İbda Kitabevi sorumlusu iki gün boyunca karakolda dövülüyor. Konya'da çok sayıda müslüman gözaltına alınıyor. Bu arada arananlar listesinde olup da ele geçirilemeyen kişileri yakalamak için Anadolu'nun muhtelif yerlerinde yoğun operasyonlar yapılıyor, otel, motel ve benzeri yerlere gece baskınları düzenleniyor. Ak-Doğuş Dergisi'nin genel yayın müdürü Mustafa SAKA'nın evi, kayınpederinin evi ve memleketindeki baba evi didik didik aranıyor, babası ve kızkardeşi karakola götürülerek dayak ve işkenceyle tehdit ediliyor. Annesine ve kızkardeşine çeşitli tehdit ve şantajlar yapılıyor. Ak-Doğuş Dergisi idarecilerinden Hayrettin SOYKAN ve Sinami ORHAN'ın da evleri aynı şekilde aranıyor. Ayrıca İbda Yayınevi'ne kitap almak için gelen 18 yaşından küçük üç kişi de gözaltına alınıp Salih Mirzabeyoğlu'nun eserlerini niçin okuyorsunuz diye tartaklanıyor ve on gün sonra serbest bırakılıyor

İddialar

Savcılıktan ve basından edinilen bilgilere göre İBDA sempatizanlarına karşı girişilen "PANİK OPERASYONU"nun iddialarından bazıları şunlar:

  • 1) Körfez Savaşı münasebetiyle Amerika ve müttefikleri karşıt izinsiz gösteri ve yürüyüşler tertip etmek ve bu yönde kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmak.
  • 2) Ayasofya Camii önünde Ayasofya'nın ibadete açılması için korsan gösteri düzenlemek.
  • 3) Türban yasağını protesto için Sultanahmet ve Beyazıt Meydanlarında izinsiz gösteri ve yürüyüş tertip etmek.
  • 4) Ruhsatsız silah ve mermi bulundurmak.
  • 5) Amerika, İsrail, İngiliz ve Fransız kuruluşlarına karşı eylem hazırlığı içinde bulunmak.
  • 6) İbda-C adlı yasadışı İslami örgüt kurarak, laik demokratik düzeni yıkıp yerine sınırları Türkiye dahil tüm Ortadoğu'yu kapsayan ve çeşitli İslami devletlerden oluşan federe bir İslam devleti kurmak amacıyla faaliyetlerde bulunmak.
  • 7) Bazı kişilerin dövülmesi, Atatürk'ün resim ve heykellerinin parçalanması, duvarlara yazı yazmak vs.

OLAYLARIN PERDE ARKASI:

Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU, Üstad Necip Fazıl'ın Büyük Doğu Fikriyatı'na nisbetle oluşturulan İBDA FİKRİYATI’nın mimarı. Henüz 40 yaşında ve basılmış ve baskıya hazır 40'tan fazla telif eser sahibi İslamcı bir mütefekkir. Salih MİRZABEYOĞLU daha önce, Haftalık NOKTA Dergisi'nin kapak yaptığı görüşmede "PROVAKASYONLARIN BİLE DURDURAMAYACAĞI BİR İSLAMİ HAREKET"in oluşmakta olduğundan bahsetmiş, daha sonra da haftalık bir dergiye (5.10.1991 Cuma Dergisi) verdiği beyanatlarda da, "Körfez Krizi'nde İslamcı kesimin reaksiyonlarının hesaba katılması"ndan bahsetmiş ve "dünya çapında muhtemel terör hareketleri"ne dikkat çekerek, "Amerikan vatandaşları ile Yahudilerin dünya üzerinde can güvenliklerinin kalmayacağını söylemişti. Mirzabeyoğlu bahsi geçen konuşmasında şu değerlendirmede bulunmuştu: "Halkı müslüman olan ülkelerde hükümetlerinin tutumu ne olursa olsun, halkın ayrı bir hissiyatı ve sezgisi vardır. Şuurlara alternatif vermek gibi olmasın ama, şu veya bu sebeple müslüman ülkelerde bulunan yabancıların da hayatı tehlikededir. Amerika ve diğer Batılı ülke vatandaşları, sadece İslami örgütleri değil, sol ve milliyetçi örgütleri de karşılarında göreceklerdir.”

“Bugün Batı’yı ve Amerika'yı ayağa kaldıran, -dikkat edin dünyayı ayağa kaldıran demiyorum- hak duygusu değil emperyalist düzenlerinin bozulması kaygısıdır, diğer devletler de onun maiyeti olarak, onlara çeşitli mahkumiyetleri olan figüranlar…”

"Camiamızda herkesin nefsine şunu teklif etmesini istiyorum. Amatörce yapılan faaliyetleri sahici fikrin emrinde profesyonelce örgütlemek ve yönlendirmek, profesyonelce yapılan çalışmalarda da işi amatörce bir heyecanla beslemek ve güçlendirmek durumunda olsunlar… Hadiselerde geveze ve seyirci bir durumda değil de, tuttuğu tarafın aktif bir oyuncusu olsunlar... Tarafımız ne şu, ne bu, sadece İslam’ındır!..”

Gözaltına alınıp daha sonra DGM’ce tutuklanan Avukat Harun YÜKSEL de George BUSH’a KIVAM-I HUKUK BUROSU adına gönderdiği mektupta. Körfez in Amerika için Vietnam'dan beter olacağına söylemişti.

Bu görüş ve değerlendirmelerin mevcut hukuk nazarında suça mevzu teşkil etmeyeceği apaçık bir gerçekken, polisin ifadesi; bu görüşlerden dolayı operasyonun yapıldığıdır. Gözaltı süresince işkence eşliğinde yapılan sorgulamalarda da üzerinde durulan konu bu görüşler ve başörtüsü, Ayasofya ve nihayet on binlerin yürüdüğü anti emperyalist gösterilerdir. Kılıf: İslami Örgüt!

Polisin örgüt suçlamasıyla giriştiği bu panik operasyonu, temel insani hak ve hürriyetlerin nasıl ayaklar altına alındığının tarihi vesikasıdır. Uydurma bir örgüt masalıyla gözaltına aIınan bu kişiler gözaltı süresince her türlü insanlık dışı ruhi ve fiziki işkenceye maruz kalmışlar, mesele adliyeye intikal eder etmez 17 kişiden 1l'i serbest bırakılmıştır. Polis tarafından aranıp da ele geçirilemeyen yirmi iki kişi de daha sonra DGM savcılığına giderek ifade vermişler ve serbest bırakılmışlardır. Adalet ve hakkaniyet iddiasında olanlara soruyoruz; en azından bu salıverilen 11 kişinin çektiği eziyetin hesabını kim verecektir? Polis örgütsel dokümanlar olarak basına teşhir etmiş ve savcılığa delil olarak sunmuştur. Ayrıca Salih Mirzabeyoğlu'nun yayına hazır 12 ciltlik "TİLKİ GÜNLÜĞÜ" isimli romanının 1. cildi de basına örgütün eylem günlüğü olarak teşhir edilmiştir. Bu arada birkaç istisna dışında basının polisin iddialarını aşarak suç dosyasına katkıda bulunması da hesabı verilmesi gereken bir ahlaksızlıktır.

Olaya tepkiler:

Olayın duyulmasından sonra Kivam-ı Hukuk Bürosu bir bildiri yayınlayarak, yapılan hukuk dışı davranışları kınadıkların ifade etmişlerdir. Bildiride özetle şöyle denmiştir: "Hukukun üstünlüğünün ve kanun hakimiyetinin varlığından iktidar tarafından sıkça söz edildiği bir ortamda, Türk Hukuk Mevzuatının uluslararası sözleşmeler çerçevesinde daha demokratik bir çehreye kavuşturulması çalışmalarının yoğunlaştığı günümüzde, bir hukuk adamının gece apar topar evi aranarak gözaltına alınması ve günlerce haber alınamaması ayrıca dikkate değer bulunmaktadır.

Her zaman olduğu gibi bu tür baskıların biz hukukçuları sindirmek yerine, azmimizi bileyeceğini, hukuk savaşından zerre taviz vermeksizin hak ve doğru bildiğimiz yoldan sapmayacağımızı da duyururuz.