Osmanlı- İngiliz Balta limanı Andlaşması’ından sonra iktisadımız çuvalladı. İthal mal ucuz girmeye başladı ve her şey bollaştı. Çünkü, Türk malı yerine yabancı mal daha ucuz oldu.
Şimdi de durum aynı. Ucuz ithal mallar her yerde.
Her şey bol; kullan, tüket, at! Tüketim teşvik ediliyor; çünkü bu durum uluslararası sermayeye yarıyor. Bizdeki hükümetler ise Batıcı sistem içinde nema buluyor.
Cari açık düşürülemiyor. Çünkü yurt dışından gelen (para-mal) ile çıkan arasındaki fark kapatılamıyor, devamlı aleyhimize işliyor.
Sıcak para da bu olumsuzluğu tetikliyor. Sıcak para katma değerli yatırımlara kullanılırsa iyi; işsizliği önler. Bizdeki faiz oranları mesela ABD’nin yaklaşık on iki katı olduğu için sıcak para çok para kazanarak gidiyor. Bu da ayrı bir mesele; faizin yüksek oluşu.
Türkiye’nin ihtiyacı hangi sektörler, katma değerli yatırımlar hangisi? Bunlar tesbit edilse ve ona göre yatırım olsa bizden çok kazanmasına rağmen sıcak para iyi olabilir…
Bağımsız bir iktisad programımız var mı?
Bağımsız siyasetimiz yok ki, iktisad politikamız bağımsız olsun…
Bağımsız politikalar için lider ülke olmak gerekiyor. En son “füze kalkanı”nda görüldüğü üzere, kukla ülkeyiz.
Tüketim toplumu olmuşuz. Uluslar arası sermayenin pazarı olmuşuz. Her şey giriyor ülkemize, bolluk var… Kredi ile özelleştirmelerle bugünümüz ve çocuklarımızın geleceğini de satarak, yani kısaca her şeyimizi rehin bırakarak tüketiyoruz. Mümkün olsa mezar toprağımızı da rehin bırakıp tüketime kullanacağız.
Bu ülkede en çok kâr eden kurumlar, üreticiler ve mal ticareti yapanlar değil para ticareti yapanlar, yani bankalardır.
ABD dolar basmaya devam etsin. Kapitalizmin orospuluğu icabı.
Tüketim toplumu olmanın zararları bunlar. Hedonizm, liberalizmin ve nefsaniyetin sonuçları bunlar. Hükümetler de bunu değiştiremez; çünkü tüketim toplumu hayat tarzı olmuş ve bunu değiştirecek hükümetler ise yıkılır.
Ne güzel çark kurulmuş, ye-iç-harca, yabancılara yaramış önemli değil. Bedeni ve nefsi arzular önde gidiyor. Bu arada alta kalanın canı çıksın. Zaten yemeyen de yiyenler gibi olmak peşinde. İstisnalar hariç. Bu gidişe karşı duranlar hariç.
Sadece mastürbasyonda kalmamak için şunun da altını çizelim.
Bedavadan kalkınma olmaz…
Bedavadan vatanseverlik olmaz…
Bedavadan Müslümanlık olmaz…
Sevmek bedel ister…
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) değişti; değişemez denilen şeyler değişiyor… 80 küsur yıllık tabular yıkılıyor. Bunlar güzel şeyler. İrtica tehdit olmaktan çıkarıldı, İsrail tehdit olarak konuldu deniyor. Doğrusu şöyle: “İrtica tehdidi” ifadesi yerine, iç güvenlik bölümünde “din istismarı” ile “aşırı dinci örgütler” ifadeleri kullanılıyor.
Peki, aşırıcı dinci örgütler kim ve hangi faaliyetler?
Acaba ilköğretimdeki kızının başını örten anne-babalar aşırı dinci örgütlerden mi oluyor?
İslâm dinine göre çocuk yedi yaşından itibaren ebeveyni tarafından yavaş yavaş dini eğitimine başlatılır. Bu hususta Hadisler mevcut. Çocuklarımızı laik-seküler (dinsiz-dünyevi) eğitime bırakamayız. İktisadi olarak çocuklarımızın geleceğini ipotek edemeyeceğimiz gibi dini ve harsî olarak da çocuklarımızı Batıcı sisteme teslim edemeyiz.
Hayrunnisa Gül, ilköğretimde başörtüsü takma hadiselerini ailelerin cehaleti olarak niteledi ve yanlış niteledi. İlköğretim bilhassa son sınıfları ergenlik yaşını da kapsayabilir. Hadi 7 yaşında baş örtme şartı yok, 12-15 yaşında ne olacak? Zaten hadiselerin evveliyatı da var. Zafer Üskül Beyefendi (!) de şöyle zırvaladı: “Devlet bu çocukları alır!” Halbuki kanunlarda böyle bir durum yok. Ebeveyn çocuklarına bakmayıp işkence eder ve sokağa atarsa böyle durumlar gündeme gelir. İnsan, “Ne alaka” diyor Zafer Üskül’e!
Devlet her şeyimizi alacak çocuğumuzu da alacak, öyle mi? Devlet bizleri Batıcı ve Allahsız bir sisteme entegre edecek, başörtümüzü aç-kapa diyerek ayaklar altına alacak, öyle mi? Eğitim sistemi de yerinde “hedonist-hazcı” bir anlayışı tavsiye edecek ve bizler de buna uyacağız öyle mi?
Bütün bunlar olacak iş değil. Kendileri gibi olmamızı bizden beklemesinler. Bu kafa yapısının şu ân tasfiye olan kökten laik Kemalistlerden ne farkı var?
Batıcı sistem çerçevesindeki bir kafa yapısını ve bu kafada yetiştirilecek bir nesli kabul etmiyoruz…
Biz, pazarlıksız Allah ve Resulüne ve onun dinine bağlıyız. İnancımız yaz boz tahtası değildir…




Baran Dergisi 200. Sayı