11 Eylül’de El-Kaide’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin askerî ve ticarî üstünlüğünün sembolleri olan Pentagon ve İkiz Kuleleri hedef alan saldırılarından sonra ortaya pek çok iddia atıldı.

Ne hikmetse bu teorilerde hadisenin nasıl yaşandığı noktasında farklılıklar olsa da, ortaya konulan ana fikir, yâni Amerika’nın kendi kendisini vurduğu iddiası hep sabit kaldı.

İşin daha da vahim tarafı, Ergenekon İddianamelerini okuyanların hatırlayacağı üzere, o dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önemli kademelerinde görev alan yüksek rütbeli subayların kendi tuttukları notlara ve aralarındaki görüşmelerin çözümlerine bakıldığında da görüleceği üzere, devlet bürokrasisi bile Amerika’nın vurulduktan sonra imajını korumak için piyasaya sürdüğü yalan rüzgârına kendisini kaptırmışlardı. Burada Ergenekon’da yargılanan rütbeli subaylar ile istihbaratçıların zihinlerindeki çarpıklığı resmetmekten maksadımız, onlar ve dünyanın geri kalanındaki Batıcı benzerlerinin, kademeleri ve görevleri ne olursa olsun efendilerine olan sarsılmaz imanlarını tesbittir.

Birkaç senaryo

Amerika’yı vuranın El-Kaide değil de Amerika olduğuna dair birkaç teoriye burada yer verecek olursak:

- Saldırıyı ABD’nin Arap ülkeleri ile savaşmasını isteyen İsrail yaptı. Bu teoriyi savunanlar saldırı günü Dünya Ticaret Merkezi’nde çalışan 4 bin Yahudi’nin İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından işe gitmemeleri yönünde uyarıldığını iddia etmişti.

- İkiz kuleler kontrollü patlama yöntemiyle yıkıldı. Bu teoriyi savunanlar 10 saniye süren çökmeyi kulelerin birinde 56 dakika, diğerinde de 102 dakika süren yangınla kıyaslıyor. Ayrıca çökme öncesi duyulan patlama seslerine ve alt katlardaki şiddetli enkaz püskürmelerine dikkat çekiyor.

- Boeing 757 tipi yolcu uçağı Pentagon binasına çarpmadı. Bunun yerine bir füze, küçük bir uçak ya da insansız hava aracıyla saldırı yapıldı. Ancak saldırıda Amerikan Havayolları’na ait 77 sefer sayılı uçuşundaki yolcu uçağının kullanıldığını doğrulayan kanıtların artması üzerine bu kez komplo teorisyenleri uçağın karmaşık manevrasını öne sürerek saldırının El Kaide üyeleri tarafından değil Pentagon’un kendisi tarafından yapıldığını iddia etmeye başladı.

Bu İddialar Ya Doğruysa!

Farz edelim ki, Amerika Birleşik Devletleri, Pentagon ile İkiz Kuleler’i Afganistan ve Irak işgallerine bahane üretebilmek için kendisi vurdu. Aslına bakacak olursanız, bize kalırsa Amerika için tüm ihtimaller içinde en kötü senaryo bu olurdu. Dünyada hangi devlet yahut millet, iki ülkeyi işgâl edebilmek için önce kendisine ve kurduğu düzene ait en mühim sembolleri vuran, sonra da bu bahaneyle işgâl ettiği yerlerden ayağında terlik savaşan adamlardan kaçmak için doğru düzgün bir tahliye planı bile yapamayan bir ülkeyi kaale alır ki. Velev ki bu iddialar doğruysa ve Amerika’yı kendi kendisi vurmuşsa, bize kalırsa bu bir marifet değil, müntehasından bakıldığında neticeleriyle beraber onlar için açık seçik bir rezalettir. Düşünsenize, önce kendinizi kendi topraklarınızda vuruyorsunuz, sonra gidip birde işgâl etmeye kalktığınız yerde dünyanın sopasını yiyor, sonrada oradan kaçıp geri dönmeye kalkarken de sizinle işbirliği yapanlar başta olmak üzere herkesi yüzüstü bırakıp, kaçıyorsunuz.

“Amerika’yı Amerika’dan başka kimse vuramaz”

2001 senesinde zihinlerinde “Amerika’yı Amerika’dan başka kimse vuramaz” çarpıklığından dolayı pek çokları Amerika’ya bu saldırı vesileyle bile bir kez daha iman tazelemiş olabilirler; fakat şu saatten sonra hâlâ Amerika ile iş tutmaya kalkan, Amerika’ya güvenen kimseler ya uyuşturucu madde müptelâlarıdır yahut ona iman ettiklerinden, kendilerini onun bir parçası, oraya ait gördüklerinden başka çaresi olmadığı için Amerika ile iş tutmaya devam etmek zorunda kalanlardır.

Amerika’nın Asıl Oyununu Açıklayalım

Ortada bir plan, bir strateji varsa, bunun arkasında, göğe bağırsak gibi uzanan yüksek katlı plazaların son derece modern şekilde döşenmiş, aynı ölçüde ruhsuz ofislerinde oturan, eli tabletli, takım elbiseli kimseler mi vardır yoksa dağlarda yaşamak zorunda bırakılmış, kafasında sarık, üzerinde cübbe, elinde AK-47’si, mağaradan bozma karargâhtaki kimseler mi?

Amerikan sineması, ortada bir plan yahut strateji varsa, bunun arkasındakinin yukarıdaki seçeneklerden birincisi, yâni plazadaki kimse olduğunda son derece ısrarcı. Hem zaten mağarada yaşayan, kafasında sarık, elinde AK-47 olan, hele hele bir de Müslüman olan birisi kim, plan yapmak, strateji geliştirmek kim.(!)

Diyorlar ya, “bunlar hep Ameriganın oyunları” diye, işte, Amerika’nın asıl oyunu Afganistan’da yaşadığı kaskatı hezimete kadar tam da buydu.

Yazının tamamı için TIKLA