Allah Resûlü’nün “ahir zaman” diye işaret ettiği ve Üstad Necib Fazıl’ın ise Sakarya Destanı’nın dizelerinde, “Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu” şeklinde mevzu ettiği bugünler, herhâlde Hazret-i Âdem peygamberden beri absürtlüklerin en fevkaladesine şahitlik edilen günlerdir. Ferdî ve içtimâî planda cereyan eden hadiselerin rezaleti ve sefaleti bir yana, (ki dünya çapında devlet ve devletlerarası münasebetlere yansıyan da aslında ferdî ve içtimâî hayatta yaşanan ruhî sefalet ve beşerî rezaletlerdir) milletlerarasındaki münasebetlerde yaşanan rezillikler artık haddi fersah fersah aşmış bulunmaktadır. Amerika’nın Türkiye’ye yönelik olarak açıkladığı CAATSA yaptırımları, tüm bu işlerin aslında nasıl da rayından çıktığını, artık dikiş tutmaz hâle geldiğini izah etmeye yeter de artar bile. Nasıl mı? Hemen yakın tarihten misâlleriyle izah edelim.

Amerika ve Türkiye Münasebetlerinin Aslı

Amerika ile Türkiye müttefik ve her iki ülke de NATO üyesi. NATO, örgüt üyelerini dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korumak amacıyla kurulmuş olan milletlerarası askerî organizasyon.

Amerika, NATO üyesi Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bölmek ve parçalamak iddiasıyla kurulmuş olan PKK ve sonrasında bu örgütün bünyesinden doğan diğer bütün oluşumların Avrupalı diğer NATO üyeleri ile beraber hem kurucusu ve hem de bir numaralı destekçisi. Son yıllarda bununla alâkalı neler yaşandığına kısaca bir bakacak olursak:

Yaşanan iç savaş dolayısıyla otoritenin ortadan kalktığı Suriye’nin kuzeyinde, PKK ve onun bünyesinden sezaryenle alınmış tiplere önce özerklik ilân ettiren ve ardından bunların bağımsızlık kazanması yolunda siyasî, ekonomik ve askerî her türlü desteği veren Amerika. IŞİD’in Kobani dedikleri Ayn-el Arab’ı kuşatması üzerine doğan tepkiye dayanıp, Müslüman Kürtlerin de kendilerine katılacağını sanarak, bu mayın eşeklerini Türkiye içinde isyan ettirip, Hendek Olayları vesilesiyle Türkiye’den toprak kopartmaya çalışan yine Amerika. Hendek Operasyonları esnasında Türkiye’nin güvenlik bürokrasisi içine sızmış Amerikan istihbarat servislerinden biri olan FETÖ vasıtasıyla PKK’ya bilgi sızdırıp, onlarca evladımızın Amerikan mayın eşekleri eliyle şehit edilmesine vesile olan yine Amerika.

2013 senesinde yaşanan Gezi Olayları ile başlayıp, ardından 17-25 Aralık Yargı Darbesi girişimiyle devam eden ve nihayetinde 15 Temmuz’da askerî darbe girişimiyle neticelenen ve maddî kayıpları bir yana koyacak olursak, Türkiye’deki kamu düzeninin altüst olmasıyla neticelenen sürecin FETÖ’cü kahramanlarının arkasındaki yine Amerika.

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen PKK devletine karşı gerçekleştirdiği operasyonlara karşı duran ve önce Türkiye’yi durdurmak, ardından da PKK uzantılarını korumak için elinden geleni ardına koymayan yine Amerika.

15 Temmuz askerî darbe girişimi başarısız olduktan sonra Türk Lirası’nı hedef alarak bu sefer ekonomik darbe girişiminde bulunan yine Amerika.

15 Temmuz’dan beri Türkiye’ye karşı uygulanan adı konulmamış askerî ambargonun arkasındaki yine Amerika.

Amerikan ambargosu dolayısıyla Rusya’dan hava savunma sistemi almak zorunda bırakılan Türkiye’ye karşı bu sefer adı konulmuş bir ambargo uygulamak için CAATSA yaptırımlarını devreye sokan yine Amerika.

Bu arada CAATSA, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası demek.

Şimdi tekrar başa dönecek olursak, Türkiye ile Amerika yakın münasebetleri olan müttefik ve her ikisi de NATO üyesi.

Barış Deyince Barış, Müttefik Deyince İttifak Olmuyor

Vaziyet yukarıda resmettiğimiz gibi açık seçik ortadayken, birilerinin çıkıp da yaşanan bu süreci tarihî perspektiften yahut siyasî-askerî-iktisadî bakımdan veyahut daha başka bakımlardan ele alıp da, ciddî ciddî açıklamalar yapmaya çalışması, izahatler getirmeye kalkması kadar komik bir şey, bize kalırsa yoktur. Dünyanın neresine, hangi zaman dilimine giderseniz gidin ve sorun, yukarıda resmettiğimiz münasebet şeklinin adının savaş olduğu noktasında kimse tereddüt etmeyecektir.

Hâl böyle iken, bugün çıkıp da hâlen “müttefikimiz Amerika” yahut Amerika tarafından “müttefikimiz Türkiye” falan diyenler de bize kalırsa bir tabib kontrolünden geçirilmeli, gerek görüldüğü takdirde de modern (!) tıbbın imkânları sonuna kadar seferber edilerek tedavi edilmelidir.

Bu sebeble biz de oturup ciddi ciddi yaptırım falan konuşmak zevzekliğine düşecek değiliz. Herkesin anlamasını sağlamak adına tekrar edecek olursak:

Amerika Türkiye’nin düşmanıdır.

Türkiye de Amerika’nın düşmanıdır.

Avrupa Türkiye’nin düşmanıdır.

Türkiye de Avrupa’nın düşmanıdır.

Ha birileri bunu böyle alenen söylenmeyince öyle olmadığını zannediyorsa, modern (!) tıbbın imkânları onlar için de seferber edilmeli.

“Ne Yapıyorsunuz Lan Devrimciler?”

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun sıkça kullandığı deyimlerden olan “Fikir Fahişeliği” bugün müesseseleşse, bu müessesenin kendisini “devrimci” ve “antiemperyalist” diye tanımlayan sol grublar ile dolup taşacağından herhâlde kimsenin şüphesi kalmamıştır. Emperyalist Avrupa ile bir gerilim yaşansa, hurra solcular iktidara saldırır. Emperyalist Amerika ile bir gerilim yaşansa, hurra solcular iktidara saldırır. Emperyalist Çarlık taklidi Rusya ile gerilim yaşansa, hurra solcular iktidara saldırır. Emperyalist Amerika, Avrupa ve Rusya’ya mayın eşekliği yapanlarla gerilim yaşansa, hurra solcular yine iktidara saldırır. Hattâ tüm bunların müntehasında, yaşanan salgın hastalığa karşı kullanılmak üzere Türkiye aşıyı Amerika ve Avrupa’dan değil de Komünist Parti tarafından yönetilen Çin’den alıyor diye yine bunlar itiraz ediyor. Bu arada emperyalist Amerika, Avrupa ve Rusya’ya mayın eşekliği, köpeklik yapanların da yine bunların içinden çıktığını söylemeye lüzum var mı bilmiyorum. Yalnız tüm bunların neticesinde Erdoğan “işbirlikçi” oluyor, bunlar da yılmaz “devrimci”.

Hakikatin Adını Koyma Zamanı

Eskiden ne güzeldi değil mi, bir sürü müphemlik, ince hesaplar, analiz edilmeye ve anlaşılmaya çalışılan hadiseler, tüm bunlar üzerine uzun uzadıya kafa yormalar ve karşı taktik ve strateji geliştirme gayretleri. O zaman zor olan bunları yapmak, yapabilmekti. Bugün ise anlaşılan o ki, zor olan, uluorta duran şeyin adını koymak.

O hâlde adını da biz koyalım.

Dünya düzeninin topyekûn iflâs ettiği ve hatta iflâs bayrağının da düzenin banisi Amerika ve Avrupalı devletlerce omuzlarda taşındığı şu günlerde, adına ister açık kalmış Birinci Dünya Savaşı’nın devamı, ister İkinci Dünya Savaşı’nın bugüne kadar kapanmamış duran hesabı, ister Üçüncü Dünya Savaşı, ister Medeniyetler Savaşı, ister Armageddon yahut olmadı sizin canınız ne istiyorsa onu deyin, bugün dünya çapında bir harb yaşanmaktadır ve zaman zaman örtülü, zaman zaman da açıktan cereyan eden bu savaş Anadolu merkezli olarak sürmektedir.

Elini gözüne kapatınca korktukları şeyin başlarına gelmeyeceğini zannedenler olsa olsa çocuklardır. O zaman artık çocukları pistten alalım ve vaziyeti tam mânâsıyla idrak edip, şu beşerî komedyayı sonlandırarak zaman kaybetmeksizin bir bütün hâlinde icabına bakalım.

Not: Unutmadan, düne kadar NATO üyeliği Türkiye için tehdit iken, bugün Türkiye’nin üyeliğinin NATO’ya tehdit arz ediyor olması olsa olsa kaderin cilvesidir herhâlde.

Baran Dergisi 727.Sayı