Fransa’yı da içine alan topyekûn Batı Avrupa, eski zamanlarda Galya (Gaul, Gal, Gallia) olarak adlandırılıyordu. Bir önceki sayımızda bunu ifade etmiştik. Fransa, Belçika, G. Hollanda ve K. İtalya’yı kapsayan bölgenin eski adı olan Galya kelimesinin Latincesi, Gallia’dır. Gallia, İsviçre ile Ren batısındaki Almanya’yı da içine alan Putperest Roma İmparatorluğunun bir eyaletiydi.

Evet; Fransa’nın eski adı Galya’dır. Galya, aynı zamanda İbranice’de de mevcut bir kelimedir. Cinsiyeti dişidir. İbranice’de isimler, Arapça’da olduğu gibi, cinsiyet bakımından müzekker (eril) ve müennes (dişil) olmak üzere ikiye ayrılır. İster erkek ister dişi, aslında her bir kelime, müminde imanın açık, küfrün gizli, kâfirde ise küfrün açık, imanın gizli olması hakikatinde olduğu gibi, temsil ettiği mânânın zıddını da içinde barındırır. Çünkü bütün varlık, “Ol!” emri ile vücuda gelmiştir. Bu çerçeveden olarak;

İBDA Mimarı, “İnsan” isimli eserinde, ruhun mukabil kutbu olan nefsin “dişi” olduğunu söyler. Bunun yanında, “ben” anlamında nefsin de, bâtınî anlamda “dişi” olduğuna işaret eder. Yine İBDA Mimarı, bizzat “varlığın aslı”nın “dişi” olduğunu söyler(1) ki, aslında bu mevzu, felsefe tarihinin en önemli sorusu olan “varlık nedir?” veya “arkhe nedir?” sorusunun da cevabına ışık tutar.

Her şeyden evvel bilmek gerekir ki, Allah, âlemleri yaratmayı dileyince, aşk halinde iken, ilk önce severek ve isteyerek kendi nurundan “Muhammedî Nur”u yarattı! Ondan sonra da bu nurdan bütün varlıklar âlemini yarattı! “Hikmet sevgisi” üzerinden “hakikat arayıcılığı”na soyunan felsefenin sorduğu “arkhe nedir?” sorusunun cevabı, “Muhammedî Nur”un mânâsı anlaşılmadan kâmil mânâda anlaşılamaz. Diğer taraftan;

“İnsanî hakikat, aynı ânda hem erkek, hem dişi… Bunun temsilcileri olarak da, erkek ve kadın’da, erkek ve dişilik. Nasıl ki erkekte nefs ve kadında ruh var.”(2) Diğer taraftan; 

“Allah Sevgilisi, erkek veya kadının değil, İNSANDAN MURAD O olarak, bütün insanlığın temsilcisidir …”(3) Onun içindir ki; Allah indinde din olarak seçilen İslâm, “zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamıdır.”

Galya kelimesinin nomerolojik (ebced) değeri (8+ 1+ 15+ 28+ 1)= 53’tür.

İBDA Mimarı’nın Furkan -Lûgat-ı Salihûn- isimli eserinden: 

“Enb: Horlamak, tahkir etmek. Ayıplamak: 53.

“Kilâb: Köpekler: 53.”(4)

Köpek, nefsin sûretidir… Nefs, terbiye edilmesi gerekendir… Terbiye edilmesi gereken nefs, bu anlamda, Fransa özelinde topyekûn Batı Avrupa medeniyeti olarak gözükmektedir. Daha evvel de söylendiği üzere, kendi öz nefsini köpek suretinde görüp de onu ağzından dışarı tüküren Allah dostuna gaibten gelen bir ses: “Onu tekrar içine al, çünkü biz seni onunla sevdik!” Tedaisi, Büyük Doğu-İBDA’nın “İslâm Tasavvufu karşısında Batı Tefekkürünü hesaba çekmesi!” ve “Beşer zekasının sekreteri Fransa” mottosunun “Beşer zekasının sekreteri İBDA”ya hamledilmesi!

İBDA Mimarı, mücerred mânâda erkeğin fail, kadının ise münfail(5) sıfatta olduğuna işaret eder. Demek ki Fransa özelinde bütün bir Batı Avrupa, fail değil, münfail sıfattadır. Diğer bir ifadeyle de edilgen veyahut da döllenmesi gerekendir.

Osmanlıca-Türkçe lügatte de “gal/gâle” kelimesi ile alakalı ilginç tevafuklar bulunmaktadır. Anlamları, “uzak, baid, ırak”; “ağaçlı çukur yer” ve “tasma.” “Uzak, baid ve ırak” mânâsı “yabancı” mânâsı üzerinden çok kullanılan bir tabiri, yani “Fransız kalmayı”, dolayısıyla da Fransa’yı, “tasma” ise, takıldığı “köpek” kelimesinin tedaisi üzerinden nefsi, dolayısıyla da dişi karakteri (kadın, “fikir” veya “felsefe”) hatırlatmaktadır.

İngilizce lügatte “gal” kelimesi, “kız” veya “kadın” mânâsınadır. Bütün bir Batı Avrupa’nın “kız” veya “kadın” olarak değerlendirilmesinin kökeninde ne var acaba? Fransa mı? Peki; Aydınlanma hareketine nüve teşkil eden Fransa’nın horoz sembolü esprisini nasıl okumak gerekir? Fransa’nın dişil olarak okunması, sembolünün ise horoz, yani eril olarak belirmesi yukarıda anlatılanlarla birlikte düşünüldüğünde, insanlığı temsil iddiasının neticesidir. Bu mevzuun muhtevası, “Hantal Fil” Amerika’nın “Özgürlük Heykeli” ile de doğrudan ilişkili olsa gerektir! Amerika’nın gücünün erilliğinin yanında sembolünün dişil olması tam tersi bir durum olsa da, Fransa örneğinde olduğu gibi, yine de insanlığı temsil iddiası taşıdığı söylenebilir. Gerek Fransa ve gerekse Amerika’nın insanlığı temsil iddiası konusunda söyleyebileceğimiz, en iyimser bir bakışla, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden biri olan nefs kutbunu temsil ettikleri yönündedir. Peki, ruh kutbu üzerinden insanlığın temsilcisi kimdir? Bu sorunun cevabı, yukarıda belirtildiği üzere, bütün varlığın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah Sevgilisi’dir. “Allah Sevgilisi, erkek veya kadının değil, İNSANDAN MURAD O olarak, bütün insanlığın temsilcisidir…”(6) Zamanımızda ise Büyük Doğu-İBDA ruh fikir sisteminin arkasındaki tuğra isim olan Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’dir. İBDA Mimarı’nın niçin “Abdülhakîm Koltuğu” sembolü üzerinde sıkça durduğunu buradan anlayınız! Niçin “Ben Kimim?” istifhamı üzerinde sıkça durduğunu da! 

Diğer taraftan, okunuşu gal yazılışı ise gall olan kelime, biyoloji literatüründe “bitkilerde, böcek ya da mantar gibi organizmaların sebep olduğu anormal gelişen yapılar” mânâsınadır. Gal, parazitliğin farklı bir boyutu olarak da değerlendirilmektedir. Biyoloji ilmine göre, varlıklar âleminde bazı böcek türleri hayatta kalabilmek için çok farklı yöntemler denemişlerdir. Buna karşın bitkiler de iletim yollarını tahrip eden böceklere karşı çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Bitkilerdeki gal keselerinin varlığı, bu mevzuun anlaşılmasında önemli bir karinedir. Gal keseleri bizce birer kist olarak da okunabilir. Bitkiler ilkin böcekleri gal adı verilen keselerde hapsederler. Doğadaki her zorluğu kendi lehine çevirebilen bir yaradılışa sahib böcekler ise, (gal böcekleri), hapsedildikleri galleri (kistleri) birer koza olarak kullanmaya başlarlar. Nitekim galler (kistler) böcek larvaları için oldukça uygun birer besin kaynağı ve barınaktırlar. Gallerin (kistlerin) oluşumunu tetikleyen iki temel faktör vardır. Bunlardan biri, böceklerin beslenirken bitkiye verdiği zarar sonucu, bitki böcekten korunmak için böceği hapsetmek amacıyla gal (kist) oluşturması; diğeri ise, beslenen veya yumurta bırakan böceklerin sahip olduğu kimyasal maddelerin bitkide büyüme hormonu etkisi meydana getirerek varlığını devam ettirmesidir.(7) Diğer bir ifadeyle de tenasül vazifesi görerek üreme meydana getirebilmesidir. 

Aydınlanma çağı sonrası kendi iç âlem düzenini kendince gerçekleştiren Batı medeniyeti, kendinden olmayan tüm kültür ve medeniyetleri, hassaten doğu medeniyetini temsilen İslam medeniyetini adeta bir tür “böcek” gibi görmüştür. Her adımda İslâm’ı bir böcek gibi ezmek istemiştir. Ahbes-i Lâin ve hempası üzerinden, meselâ Müslüman çarşaflı / tesettürlü kadınlara “kara fatma” mecazı üzerinden “hamam böceği” yakıştırması yapılması bu işin mübağala boyutuna tekabül etse de, her adımda İslâm’ın temsil kadrosunun imhasının hedeflendiği malumdur. Evet, yukarıdaki örnekte ortaya çıkan manzarada olduğu gibi, yani bir tür “böcek” olarak görülen İslâm -ki bu, kâfirdeki gizli imana da tekabül eder-, Kist’in (Gal!) içinden tenasül veya üreme modunda yeniden hayat bulması sözkonusu olmuştur. Fransa ile de ilintili olarak, “İstikbâl İslâmındır” müjdesine yataklık eden “Dünya Çapında Bir Hadise: Kaptan Kusto Müslüman” takdimine dikkat! 

Evet; terbiye edilmesi gereken nefs, Fransa özelinde topyekûn Batı Avrupa medeniyeti olarak gözükmektedir. Kadın, erkeğin nefsidir. Erkek, erildir, akıldır.  Kâfirde yuvalanan azgın nefs, sapkın fikir veya küfrün de ta kendisidir. Hâl böyle olunca, sapkın fikir veya küfrün terbiye edilmesi gereken olduğu hakikatinden mülhem, “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” terbiye olunmuş nefs veya nefs-i mütmainne, dolayısıyla da Allah’ın Bir’liğine ve de büyüklüğüne iman etmiş veya “Mutlak Fikrin Gerekliliği”ne ram olmuş “iyi fikir” olarak karşımıza çıkar. “Kist” veya “Kusto” üzerinden “Ben Kimim?” diyen İBDA Mimarı! 

Fransa’nın eski adının Galya, Galya’nın ise İbranice bir kelime ve cinsiyetinin dişi olarak belirmesinin yanında nomerolojik (ebced) değerinin (53) olması, başka ilginç tevafukları da bünyesinde barındırmaktadır. İBDA Mimarı’nın Furkan/Lûgat-ı Salihûn- isimli eserinden:

“Ahmed: Daha çok hamdeden. Çok övülmeye ve medhedilmeye lâyık. Çok sevilen. Beğenilmiş. Allah Resûlü’nün bir ismi: 53.

“Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 59+ 691+ 1302= 2052= 1053.

“Kâlib: İt tutan kimse. Köpeğe av talim ettiren kimse: 53.”(8)

Nefsin köpek suretinde olduğuna daha evvel vurgu yapmıştık. Nefs terbiyesi! Bilindiği üzere, “Ramazan Müjdesi” Horoz Borcu üst başlığı altında kaleme aldığımız bu yazı dizisi, Sokrates’in son nefesini verirken talebesi Eflâtun’a bir miras olarak bıraktığı horoz borcu esprisi üzerinden kaleme alınmıştı. Bizim nazarımızda bunu özel kılan en önemli nokta, İBDA Mimarı’nın, Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl’a olan nisbetini Sokrates ve Eflâtun arasındaki nisbet ile ilişkilendirmiş olmasıdır. Bütün bir felsefe tarihinin Eflâtun’a düşülen dipnotlardan ibaret olduğu tespiti bir yana, bütün bir felsefe dünyası, Sokrates’i Eflâtun’un diyaloglarından öğrenmiştir. Bizler de, Büyük Doğu Mimarı’nı, biricik talebesi İBDA Mimarı’ndan; gerek diyalog, gerek nesir, gerek şiir, gerek roman, -ruhî roman!-, ve gerekse münşeat tarzı kaleme aldığı eserlerinden öğreniyoruz. İBDA Mimarı’nın eserlerinden sadece Üstad Necip Fazıl’ı öğrenmekle kalmıyoruz, topyekûn dünya irfan yemişlerinin kendisine nisbet edileceği ve yeniden değerlendirilmesi gerektiğinin de açık adresi öğrenmiş oluyoruz. 

Günün mânâ ve ehemmiyetine binaen, güncel: Fransa ve Paris?... Sarı yelekliler?.. İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: “Sarı renk, hastalık rengidir. Hastalık da, “Haste-İstenen” masdarındandır. “Allah’tan geldik ve dönüşümüz O’nadır”; bu da, beden veya mânâ olarak hastalığı, bildiğimiz beden ölümü ve mânâ cihetinden de O’nun tarafından cezbedilme şeklinde bir hakikat tefsirine sokar… “Şira’ul Yemanî” denilen, “Kelb-i Ekber” diye de anılan, Güney kutbunda aynı burcun iki yıldızının ismidir; semanın en parlak yıldızıdır; Sarı renk, bu yıldızı sembolize eder ve Allah’ın “Hakk” ismi nuruna işaret eder… Süryanice, Mcisuto-Cin hastalığı; gizli müessir cezbi: 3525: Seyyid Taha Cizro + Seyyid Fehim Arvasi + Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu… Mütevelli-Renkten renge girmek, hâlden hâle geçmek: 1525: Heme ez ost-Herşey O’ndandır; Allah’tan… Süryanice, Hato Hfuğyo-Yeni Devir: 1525: Qeloyto Qeso-Süryanice, “Ölüm Odası” demek)”(9)

Not: Dün, meselâ 1968 kuşağı denilen gençlik hareketlerinin iktidarlardan taleblerine cevap verebilecek bir ruh ve fikir sistemi ortada yoktu, ama bugün, “Sarı Yelekliler”in taleblerine cevap verebilecek bir ruh ve fikir sistemi kâmilen vardır. Bütün bir Batı Avrupa gençliği tez elden “Beşer zekâsının sekreteri İBDA” ile buluşmalıdır. Duyanlar duymayanlara duyursun!
 
Dipnotlar
1-Salih Mirzabeyoğlu, İnsan, “Erkek ve Kadın”, İBDA Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2018, sh. 31.
2-Salih Mirzabeyoğlu, a.g.e, sh. 29.
3-Salih Mirzabeyoğlu, a.g.e., sh. 31.
4-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan -Lûgat-ı Salihûn-, İBDA Yayınları, İstanbul, sh.79.
5-Salih Mirzabeyoğlu, İnsan, “Erkek ve Kadın”, İBDA Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2018, sh. 31.
6-Salih Mirzabeyoğlu, a.g.e., sh. 31.
7-https://terraekoloji.org/2017/02/10/gal-parazitligin-farkli-boyutu/
8-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan -Lûgat-ı Salihûn-, İBDA Yayınları, İstanbul, sh.78-79
9-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-b-yedi-sari-sakal-en-bereketli-381-h3400.html