Bir Daha Asla
Ömer Emre Akcebe
Cuma akşamı, Türkiye tarihinde eşi benzeri bulunmayan hadiselere şahitlik etti. Fettullah Gülen isimli CIA servis elemanı, -elbette CIA adına- elinde kalan son büyük kozu oynadı ve askerî bürokrasi içine sızmış ordu mensublarıyla beraber, zemin bulamadığı millete ve milletin seçtiği meşru lidere savaş açtı.

Haber bültenlerine ilk olarak Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin askerlerce kesilmiş olduğu haberi düştü. Görüntülerde, köprülerin, Anadolu - Avrupa istikâmeti askerlerce kesilmiş olduğu ve terör saldırısı ihtimali üzerinde duruluyordu henüz. “Göz hasmını tanır” ölçüsü icabınca, daha bu görüntüleri görür görmez, biz de diğer tüm gönüldaşlarımız ve vatandaşlarımız gibi bu gecenin sıradan bir gece olmadığını anladık.

Türkiye’nin her yerinden gelen haberler ajanslara düşerken, İstanbul ve Ankara’da yaşanan hareketlilik çok ciddiydi. Müslüman Anadolu İnsanının basiretine hayran olmamak mümkün değil. Daha bu haberler gelmeye başlar başlamaz münferiden birçok insan evlerinden fırladı. Kendilerince, askerin hedefi olabileceğini düşündükleri noktalara doğru hızlı bir şekilde harekete geçtiler. Fettuşî sapığının kamuflajlı müritlerinin bir diğer hedefi de Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan’dı. Kendisinden yana henüz bir haber olmasa da millet onun bu saldırının başlıca hedeflerinden biri olduğunu biliyordu. İlk olarak ekranlara Başbakan Binali Yıldırım çıktı. Yaşananın bir darbe girişimi olduğunu ve başaramayacaklarını duyurdu. Ardından milletin dört gözle beklediği haber CNN Türk ekranlarından geldi. Cumhurbaşkanı Receb Tayyip Erdoğan görüntülü aramada hattaydı ve milleti meydanlara davet ediyordu.

Bu davet, Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden beri Batılı ve Yahudi efendilerinden aldıkları emir doğrultusunda, defalarca millete doğrultulan namluların belki de son seferinin müjdecisiydi. Bir asrı aşkın zamandır İngiliz’e kullukla başlayan ve daha sonra Soğuk Savaş dönemiyle beraber Amerikan kulluğuna evrilen devrenin nihayet sonuna gelinmişti. Millet, karşısında yer alan sapıkların karadan silahla, tankla ve havadan helikopter ve uçaklarla başlattıkları saldırı karşısında iman dolu göğsüyle siper oldu. Öyle ya, bizim efendisi olduğumuz topraklarda, bir asırdır kula kulluk edenlerin keyfince yaşanıyor ve Müslüman Anadolu İnsanının yüreğinde, içinde sabır pişen cehennem kazanları kaynıyordu.
 
Şehitlerimiz ve Kahramanlarımız
208 gönüldaşımız şehadet mertebesine ererken, 1491 gönüldaşımız gazi oldu. Mübarek olsun.

Cuma akşamı Müslüman Milletimizin yazdığı kahramanlık destanlarından yalnız biri olan Çengelköy’e bir parantez açarak başlayalım... Kuleli Askerî Lisesi öğrencileriyle tahkim edilmiş bir birlikle, köprü üzerindeki askerlerin ikmâl hattını açık tutmak için arada kalan Çengelköy polis merkezine büyük bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırıyı ilk karşılayan karakolun kahraman polisleriydi. Kurşunları bitinceye dek askeri karakola yaklaştırmadılar bile; ne var ki mühimmatları sınırlıydı ve tükendi. Onlar, imkânın ihanetinde karakolun içine çekilirken, er meydanı da Müslüman Anadolu İnsanına açıldı. Askerlerin şuursuz bir şekilde otomatik tüfeklerle yağdırdıkları kurşunlara aldırmadan, belki bu devirde eşine benzerine ancak filmlerde rastlanabilecek bir yiğitlik örneği gösterdiler ve karakolda kalan polisleri gavur askerinden beter köpeklerin eline bırakmamak için, yalnız kalplerindeki imanla taarruza geçtiler...

Halil Kantarcı...
Bu soysuzların 28 Şubat dönemindeki darbe girişimini tutuklu bulunduğu Bandırma Cezaevinde boşa çıkaran gazilerden biri olan Halil Kantarcı’ya, bu darbe girişiminde, Çengelköy’deki çatışmada şehadet şerbetini içmek nasib oldu. “İnsan gibi yaşadı, insan gibi öldü.”
***
 
Anadolu’nun dört bir bucağında saldıran kudurmuş köpeklere karşı nerede bir saldırı varsa oraya yetişen ve bertaraf edilen her saldırının ardından diğer bir mevziye “Hızır gibi yetişen” akıncılarımız... Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, memleketin dört bir yanında, daha köprüdeki tankları görür görmez İslâm için, Müslüman kardeşleri için can pazarına koşan yiğitlerimiz... Hepsi ayrı birer kahramanlık destanı...
 
***
 
Yine şehitlerimizden bir diğeri de, papuç pahalı olduğundan Kemalistlerin ve Fettuşîlerin sızmaya cesaret edemediği Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yapan, komutanın emir astsubayı Ömer Halisdemir... Komutanından aldığı emri namus bilen ve kendisine komutanlık taslayan Fettuşî Tuğgeneral Semih Terzi köpeğini, askerlik şerefi ve haysiyetini hatıralardan çıkarıp canlandırmak üzere belinden çektiği tabancasıyla alnının çatından vurup geberten ve ardından kuduz köpeğin elemanlarınca şehid edilen kahraman. Onun Komutanı Tümgeneral Zekâi Aksakallı’ya da, Fettuşî piçlere karşı verdiği mücadele, askerlik şerefini, izzetini yaşattığı için ayrıca selâm olsun.

Bir diğer kahraman da Ankara Etimesgut Zırhlı Birliği’nde görev yapan Binbaşı Barış Dedebağı. Tümgeneralin “tüm tanklar ateş ede ede halkın üzerine gitsin” emrine karşılık 200 tankın darbe girişimine iştirakine mani olan bu kahramanın, Fettulahçı soysuzları ele geçirdikten sonra emniyete teslim ederken yaptığı konuşma, lâyık oldukları muameleyi adeta resmetmiştir. Binbaşı Barış Dedebağın ifâdelerinden:

- “Ekmeğini yediği bu aziz millete ihanet eden bazı köpekler...”

- “Şerefsiz, satılmış, Fettulah Gülen denen sünnetsiz köpeğin sözde teğmenleri...”

- “Şu saatten sonra canını düşünen soysuz köpektir. YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE!”

Hele emniyet... İçinden çıktığı millet ile omuz omuza savaşan ve en az millet kadar şehidi olan emniyet. En hazin tablolardan biri de Terörle Mücadele Daire Başkanı Turgut Aslan’a yönelik olarak gerçekleştirilen suikast girişimi. Darbeden saatler evvel “acil” koduyla Jandarma Komutanlığı’na davet edilen ve burada kurulan hain pusu ile ele geçirilerek infaz edilmek üzere kafasına sıkılan emniyetçi. Korumalarından biri şehid, kendisi yaralı. Allah’tan şifa dileriz...

Ve onlarla beraber Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, bir lahza tereddüt etmeden İslâm için şehit düşen 208 kardeşimiz.
 
“Metris’in İntikamı Alındı”
Fettuşîler yahut onların selefi Kemalistler veyahut ikisinin ortaklaşa bir şekilde, bundan 17 sene evvel teşebbüs ettikleri darbe girişimi, TBMM’de kurulan Darbe Komisyonunun sonuç raporunda da açıkça ortaya çıktığı üzere, o dönemde Metris Cezaevindeki İbda erlerinin iman dolu göğsünde söndürülmüştü. Hemen akabinde başarısızlıklarının hıncını alırcasına cezaevinde tutuklu bir avuç Müslümana yapılan operasyon ve ardından askerlik şerefi ve onuru üzerine edilen onca yemine rağmen ateşkes ilân eden gönüldaşlarımıza reva görülen muamele. Biz bunların bırakın askerlik, insanlık şerefinden ve haysiyetinden ne denli yoksun soysuzlar olduğunu pek iyi biliriz.

 Müntakim olan Allah’a hamd olsun ki, O’nun ağzından döküldüğü üzere “Metris’in intikamı alındı.” 99’da başlayan inkılâb süreci, böylece yeni bir merhaleye girdi. Yine O’nun deyişiyle “Müslümanlar bir gecede on yıl ileri gittiler.” Cihadın bereketi işte budur.
 
Notlar
- Oda TV’de bir haber: “Genelkurmayın Kalbine Tekbirlerle Girdiler.” Eğer ki orası kalbine tekbirlerle girilmesinden rahatsız olunacak bir yerse, bir daha ve bir daha ve ta ki rahatsız olacak tek bir satılmış kalmayıncaya dek girilmeye devam edilecek.

- İslâm’ı sancağın düştüğü toprak olan Anadolu’dan başlayarak ortadan kaldırmak ve inananları yok etmeye ömrünü adamış insanlıktan nasibsiz sapık Fettullah Gülen’in ve onun tasmasını elinde tutan Amerikan istihbaratının organize ettiği askerî darbe girişiminin ilk dalgası, saydığımız ve sayamadığımız nice kahraman tarafından bertaraf edildi.

- Şimdi bunlardan ortaya çıkanlar tutuklanıyor, sürünün başı Amerika’dan getirtilmeye uğraşılıyor. Yakalanır yahut yakalanmazlar, Fetullah Gülen buraya getirilir yahut getirilmez; fakat ahdimiz olsun ki; hem bu dünyada, hem de ahirette iki elimiz bu namussuzların yakasında olacak ve mukaddes Anadolu toprakları bu necasetten mutlaka ama mutlaka temizlenecek.

- Müslüman Anadolu İnsanı’nın tek zaafı vardır; o da vicdanı. Sosyal medyada, bu sapkın katilleri sanki “barış havarisi” gibi lanse edip, vicdan zaafımıza yönelik olarak yapılan yayınlara KANMAYIN. Emir kuluymuş... Ya Allah’ın kulu olacak, ya da kendisine reva görülen muameleden razı, arası yok...

Daha dün altında tank, ellerinde otomatik tüfeklerle ateş açarak, silahsız Müslüman milletimizi öldüren bunlardı. Ne derlerse desinler, ne yazarlarsa yazsınlar... Tank ile bariyerler arasında parçalanarak katledilen insanımızı, korkak tankçının içindekilerle beraber önündeki trafikte otomobilleri içinde ezdiği kardeşlerimizi hatırlayın... Uçaklarla bombalanan, helikopterden açılan uçak savar ateşiyle taranan kardeşlerimizi unutmayın... Yakın mesafeden G-3 piyade tüfeğiyle vurularak şehid edilen Halil Kantarcı’yı hatırlayın...

Ve mukaddes ölçüyü bilin: “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.”

- Kışlalardan birinin kapısında, milletle kucaklaşan temiz yüzlü bir yüzbaşı bağırıyor; “Biz sizdeniz, siz de bizden.” Evet, anahtar cümle bu. Siz artık ya bizden olacaksınız, ya onlardan. Taraf olmayan, bertaraf olur!

Ergenekon ve Balyoz ile başlayan gayr-ı millî unsurların tasfiyesi bugünkü darbeyle hızlanarak sürüyor.

- Ve Amerika... Bu kahpeliğin ardında o ve onun temsil ettiği zihniyet var. Sanıyorlar mı ki orada çok uzaktalar? Hiç sanmasınlar! Enselerindeki nefes kadar yakınlarındayız. 15 Temmuz’dan beri tasmasını tuttukları kuduz köpeklerin işlediği tüm cinayetin, zulmün hesabına ortaklar ve bunun bedeli ödeyecekler.

- Uzun bir maratona girmiş bulunuyoruz. Savaş, çatışma sona erdiğinde değil, düşmanın savaşma iradesi kırıldığında biter. Ağzından köpükler saçarak taarruz eden satılmışların iradesi kırılıncaya dek, kesin zafere dek bu savaş bitmeyecek. Dalga dalga geliyorlar, gelecekler. Her yolu deneyecek, hainliğin, kancıklığın bin bir türlüsüne tevessül edecekler. Mevzileri bırakmak yok. Herkes bundan sonra gelecek dalgalara göre pozisyonunu alsın, tedarikini yapsın.

- “Hazret-i Ömer’le ilgili bir sahne... Allah’tan, küfre karşı silâhla mücadele emri gelmesi ve karargâhın Medine olarak seçilmesi... (Emir o güne değil, tüm zamana ve mekân geldi, unutma!) Herkes gizlice çıkıp gittiği hâlde, Ömer, belinde kılıç ve elinde ok, hareketinden evvel Kâbe’yi tavafa gitti, yedi kere tavaf etti ve oradaki müşriklere şöyle haykırdı:

“İşte ben gidiyorum!.. Anasını ağlatmak, karısını kocasız ve çocuğunu babasız bırakmak isteyenler şu vâdiye doğru arkamdan gelsin!”

Evet, biz de buradayız; anasını ağlatmak, karısını kocasız ve çocuğunu babasız bırakmak isteyenler bir daha denesinler.
 
İhtar
 
Gerekirse bir gül için bin kötü cayır cayır yakılacak, mukaddes Anadolu toprakları bu necaset zihniyetli soysuzlardan ne bahasına olursa olsun temizlenecek! Bir daha asla... Bu millet için sabır, korkaklık vizesi değil, zaferin anahtarıdır ve zemberek artık boşalmıştır.
Gazamız ve şimdiden bundan sonraki gazalarımız mübarek olsun!

Baran Dergisi 497. Sayı