Sadreddin Konevî Hazretleri, gönül ve fikir dünyamızı inşa eden önemli bir mütefekkir, bir mutasavvıf; bir gönül ve fikir adamı… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin üvey oğlu… O’nun eserlerinin en önemli şarihlerinden biri… Mevlânâ Hazretleri ile çağdaş ve aynı zamanda dost… Hatta O’na “Mevlana” lakabını veren… Vasiyeti üzerine Mevlana Hazretleri’nin cenaze namazını kıldıran… Peki daha yakın plana alırsak, kimdir Sadreddin Konevî?..
Asıl ismi Muhammed bin İshak, künyesi Ebü’l Meâlî, lakabı Sadreddin. 1210 tarihinde Malatya’da dünyaya gelir. Babası İshak Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde yüksek makam sahibi bir zâttır. Sadreddin Konevî daha küçükken vefat eder, Konevî’yi üvey babası Muhyiddin-i Arabî yetiştirir ve terbiye eder. Uzun yıllar Konya’da yaşamış ve orada vefat etmiş olduğu için, Konevî lakabıyla anılmaktadır. Muhyiddin-i Arabî, Sadreddin Konevî’nin ruh ve fikir dünyasını şekillendiren ilk hocası, ilk şeyhi ve babasıdır. Vefatından sonra, fikirlerini, “varisi” olan Sadreddin Konevî şerh ve izah etmiş, onun fikirlerine, bir “anlayış usûlü”, bir “sistem” getirmeye çalışmıştır.
Muhyiddin-i Arabî ile Sadreddin Konevî arasında has ve hususî, manevî bir ilişki vardır. Muhyiddin-i Arabî, Sadreddin Konevî’yi nasıl bulduğunu, “menâkıb-ı seniyye”sinde şöyle anlatmaktadır:
“Ol vakit ki, Tunus’tan Rûm’a (Anadolu’ya) hicretle emrolundum. Cenab-ı İzzet’e teveccüh edip (yönelip-çevrilip) dedim ki:
-Sefine’ye girmezem, tâ bilmeyince hicretten murâd nedir ve vârisim olup, benden istimdad (yardım isteyen) kim etse gerektir?
Hitab geldi ki:
-Vârisin Sadreddin Konevî ve hicretten murâd, ona ilm-i ledünnîdir.” (1)
Muhyiddin-i Arabî’nin terbiyesi ve himayesi altında yetişen Sadreddin Konevî, O’nun vefatından sonra Şeyh Evhaüddin Kirmanî’nin talebesi olur ve ondan feyz alır. Nitekim şu sözü ile bunu kendisi de dile getirir:
- “Ben iki dananın sütünü emmişim. Biri Şeyh Muhyiddin-i Arabî, diğeri Şeyh Evhaüddin Kirmanî…”
 
ESERLERİ
Sadreddin Konevî Hazretleri’nin 10’dan fazla eseri vardır. “Mehdî Risalesi” dışında tüm eserleri Prof. Dr. Ekrem Demirli tarafından tercüme edilmiştir. Arabça ve Farsça yazdığı eserlerinin her biri oldukça kıymetlidir. Fatiha Suresi Tefsiri, Esma’ül Hüsna Şerhi, Kırk Hadis Şerhi, İlahi Nefhalar, Füsus’ul Hikem’in Sırları, Miftahül Gayb gibi eserlerinde, Tasavvufa, “ilmî” bir hüviyet kazandırmaya çalışmıştır. O’nu bu anlamda Gazalî’ye benzetenler de olmuştur. Tasavvufî bilginin, “ilm-i ilahî”nin, diğer ilimler gibi bir ilim olduğunu izah etmiştir. Şöyle yazar Ekrem Demirli:
- “Tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlarıyla ve özellikle tasavvufun kendisinden sonraki gelişimine etkileriyle "dönüm noktası" diye nitelenebilecek bir mutasavvıf-düşünürdür. Konevî'nin tasavvuf ve genel anlamda İslâm düşüncesi tarihindeki önemi iki noktada odaklaşmıştır: Bunlardan birincisi, Sufilerin keşif ve müşâhedelerini değerlendiren bir genel referans çerçevesi diye isimlendirilebilecek bir "miyar" ve "ölçü" arayışıdır. Böylelikle Konevî, tasavvufa yöneltilen "sübjektiflik (indîlik)" ve "şâirane ifadeler" suçlamasına karşı, objektif kural ve ölçüler tespitine çalışmıştır. Söz konusu "sübjektiflik" ve "şairane ifadeler" suçlaması mutasavvıf Davud el-Kayserî tarafından "zahir ehlinin tasavvufa ve sufilere yönelik suçlaması" bahsinde dile getirilmiş ve o da Konevî'nin bir takipçisi olarak bu sübjektifliği giderecek objektif bir "mizan" arayışına gitmiştir. Konevî, başta Miftahü'l-Gayb olmak üzere bütün eserlerinde şunu vurgular: Herhangi bir insan, "müşâhede yöntemi" üst başlığı altında toplanabilecek tasavvufî yöntem ve riyazetlerin neticesinde hakikatin bilgisine ulaşabilir. Bu noktada Konevî, hiçbir kuşku duymaz. Böylelikle Konevî, "nazar" ve "istidlal"in özünü oluşturduğu akılcı araştırmanın yanında müşâhede yöntemini ikinci bir yöntem olarak açıkça savunur. Üstelik bu yöntemin ilkine göre daha yetkin olduğunu ve geniş imkânlar sağlayabileceğini iddia eder. Konevî'nin bu tavrı, kendisini "tasavvuf" geleneğine bağlayan ve onu bir "sufi" kabul etmede herhangi bir kuşku duymaya mahal bırakmayan yönüdür. Başka bir ifadeyle Konevî, hemen her mutasavvıf gibi, mutlak'ın bilgisinin riyazet ve mücahede ile elde edilebileceğini belirtirken tam bir "mutasavvıf" olarak konuşmaktadır.”
Bu anlamda Sadreddin Konevî, bir hâl ilmi olan Tasavvufun, “ilm-i ilahî”nin, aynen diğer ilimler gibi bir “referans” olduğunu, hakikat arayışında, hattâ onlardan üstün olduğunu söyler. Nasuriddin Tusî ile yazışmalarında da bu göze çarpar, (bugün Salih Mirzabeyoğlu’nun İbda Külliyatı’nda gösterdiği veçhile), İslâm Hikemiyatı’nın temellerini atmaya çalışır. Ekrem Demirli şöyle yazar:
- “Konevî'nin kendisinden sonraki entelektüel tasavvuf üzerindeki etkisi, özellikle bir yazı dilinin ve üslubunun gelişiminde kendisini gösterir. Gerçekten de başta ilk Fusûsu'l-Hikem şarihi Müeyyüddin el-Cendi, İbnü'l-Fariz'in kasidesinin şarihi Saidüddin Ferganî, Davud el-Kayserî, Molla Fenarî, Kutbuddin İznikî vb. pek çok sufinin eserlerinde meselenin ele alınış tarzı ve üslubu genellikle Konevî'nin üslubuna pek çok şey borçludur. Konevî'nin bu alandaki tesirleri, özellikle eserleri üzerinde yazılmış şerhlerle devam etmiştir.”
 
VASİYETİ
1274 yılında vefat eden Sadreddin Konevî Hazretleri kaleme aldığı vasiyetinde, talebelerine şu tavsiyede bulunur:
- “Dostlarıma da ancak yaşanılmak suretiyle bilinebilen zevkî marifetlere, anlaşılması güç ve kapalı olan bilgilere dalmamalarını, ister benim, ister Şeyhim’in sözleri olsun, onların sadece açık ve sarih olanları ile yetinmelerini vasiyet ederim. Benden sonra bu yol kapanmıştır. Onlar hiç kimsenin kendi sözleri olarak söyleyip naklettikleri sözlere itibar etmesin. Sadece onlardan kim İmam Muhammed Mehdî’ye yetişirse, O’na benim selamımı söylesin ve başkasının değil, yalnızca O’nun haber verdiği şeyleri ve bilgileri alsın.”
Kısaca, Sadreddin Konevî Hazretleri, İslâm Hikemiyatı’nın temelini atan mütefekkir ve mutasavvıfların önde gelenlerindendir. Bağdat’ın Moğollar tarafından istila edildiği “karanlık” bir dönemde yaşamış, o karanlığın içinde bir “güneş” olmuş büyük bir velîdir.
 
KAYNAKLAR:
Sadreddin Konevî, Marifet Yolcusuna Kılavuz, İz Yay., İstanbul 2002
Sadreddin Konevî, Fatiha Suresi’nin Tefsiri, İz Yay., İstanbul 2002
Sadreddin Konevi, Miftah’ul Gayb, İz Yay., İstanbul 2002