Yaklaşık bir aydır, yazarı tarafından imzalanarak hediye edilen bir kitap, okunmak üzere çalışma masamın kenarında beklemekteydi. Ramazan’ın ilk günlerinden bu yana dernek, dergi ve organizasyonların kaldığı yerden devam etmesi çabamız sebebiyle, bir türlü elime alamadığım bu kitabı nihayet okudum: Asım Gültekin imzalı “Birden Bine-Türkçe’de Sayıların Kökeni Üzerine Denemeler”.

Asım Gültekin’in uzun yıllar süren “merakının” bir neticesi olarak ortaya çıkmış bu eser. Hepimizin “küçükken” sorduğu suallerden yola çıktığını söylüyor, “iki neden iki, altı neden altı, neyin altı?” Hepimiz zamanla bu sualleri unutsak da Asım Gültekin unutmamış, “yıllarca bitmeyen bir merak ile” çalışmış. Alanında yapılan ilk çalışma. Daha önce Türkçe’de sayıların kökeni üzerine bir çalışma yapılmaması, yazarı daha da motive etmiş, yıllarca yazdığı yazılar, yaptığı konuşmaların birikimi üzerinden bu kitabı tamamlamış.

Kelimelerin kökeni ve iştikak ile ilgili çalışmalar ülkemizde “unutulmuş” bir ilimdir. Meselâ eski edebiyatımız-Divan edebiyatı iştikak ilmi bilinmeden neredeyse anlaşılmaz. Bu anlamda Türkçe sayıların isimlerinin kökeni de bakir sahalardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Asım Gültekin eserinde, bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz ve bin sayılarını tetkik etmiş.

“Sayıların nereden geldiği, insanın nasıl saydığı ile alakalı tercüme kimi kitaplar var ama Türkçe’de sayıların nereden geldiği, her sayıya neden öyle denildiği ile alakalı müstakil bir eser yok. Sözlüklerimiz dahi, kelime anlamı ile de olsa sayıların anlamını vermeye yönelik bir çabaya girmemiş” diyor Asım Gültekin…

Yazarın eserini akademik bir çalışma gibi düşünmeyin. Oldukça sade bir dille, hatta zaman zaman ironi, zaman zaman mizahla anlatmış anlatmak istediğini. Bir solukta okunup bitirilebilecek, hatta ortaokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim kademelerinde okutabilecek bir eser. Eğitici, akılda kalıcı ve zihni çalıştırıcı… Bu anlamda akademik sayabiliriz.

Yazar en çok “Bir” kelimesinin üzerinde çalışmakta zorlandığını söylüyor. O hâlde “bir” kelimesi ile alâkalı ne yazmış bakalım:

“Bir’e, biçmek, bitmek, binmek, biş (beş), bilmek, biz gibi kelimelerle birlikte bakıldığında, benim zihnimde, ortaya çıkmak, tezahür etmek, belirmek anlamları beliriyor. Belirgin, bariz bir anlam bulamıyor, yakalayamıyoruz. Bir kelimesindeki “r” sesinin normalde kelimeye zaman anlamı kattığını söylemeliyim (şimdiki zaman). (…) “İ”nin de “imek” fiili olduğunu söyleyecek olsak, bu durumda “b”nin kelimeye merkezîlik anlamı kattığını söyleyebilirim. Tüm bunları topladığımda “bir” kelimesinde, varolma, ortaya çıkma anlamının bulunduğunu söyleyebilirim. (…) Türkçe’de sayılar sıfır değil bir’den başlar. (…) İhvan-ı Safa Risalelerinde bir’in hakiki ve mecaz olmak üzere iki şekilde belirlenebileceği söylenmiş. Hakiki şekilde olan bir’in kesinlikle parçası olmayan ve bölünmeyen bir şey olduğunu söylemişler. (…) Bir bir olması bakımından, içinde kendisi dışındakini barındırmayandır. Mecazda ise bir kendisine bir denilen her toplamıdır. Bir tane on, bir tane yüz dememiz gibi. Saymaya birlerin toplanması ile ulaşılır. “Çok” denilen şey birlerin toplamı demek. (…)

Almanca’da “bir” ayn diye okunan bir kelime: “ein”. İşin ilginç yanı “ein”e “k” sesi getirildiğinde (kein) bir anlamına gelen kelime birden “yok” anlamına bürünüyor. “n” getirirsek (nein) “hayır” anlamına geliyor. “m” getirirsek (mein) “benim” anlamına, “s” getirirsek (sein) kendisinin anlamına geliyor. Almanca’da da “bir” kelimesinin bulunma anlamı, mevcudiyet anlamı olduğunu böylelikle söyleyebiliyor, hatta Türkçe’ye göre daha kolay bir şekilde söyleyebiliyorum.”

Eseri okuyunca, “Türkçe” hakkında ne kadar az bilgim olduğunun farkına vardım. Meselâ, “İki” kelimesinin aslının “eki” olduğunu, sayıların sonundaki “z” harfinin (iki elimizle saymamızdan dolayı) “ikinci el” anlamını havi olduğunu ilk kez duydum.

Asım Gültekin, köken bilgisinin önemine ve bu bilgileri araştırmadaki tembelliğimize de vurgu yapmadan geçemiyor:

“Kimse bir kelime buluyor ediyor değil. (…) Kelimeleri biz buluyor, keşfediyor değiliz. Allah’ın verdiği bir sistem var ve biz o sistemi (kimi zaman düşünerek kimi zaman düşünmeden) nesnelere uyguluyoruz. Bir çok modern akıl, bugün kelimelerin kökenini basitçe düşünmeye başladığında bir ateist gibi düşünmeye başlıyor ne yazık ki. Yaratılmış olduğumuzu ve bize bir sistem verilmiş olduğuna inananların ise çoğunluğu bir kelimenin kökeni üzerine düşünmeye ihtiyaç bile duymuyor; Allah yaratmış, Allah öyle vermiş işte. Bitti. Kafa iki taraftan da ağırlıklı olarak böyle işliyor ne yazık ki.”

Türkçe kelimelerin köken bilgisi hakkında gerçekten pek çok çalışmaya ihtiyaç var. Asım Gültekin’in bu eseri, gerek üslubu, gerekse bir çocuğa anlatır gibi izah gayreti bakımından, okullarda okutulması büyük fayda sağlayacak bir eser. Çocukken sorduğumuz “bir”e neden “bir” diyoruz sualinin, o yaşta karşılık bulması bakımından, en azından bir ufuk açması bakımından mühim. Diğer yandan, okur-yazar herkesin, kullandığı dilin imkânlarını “derinlemesine” araştırması zaten zaruri…

İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu, “Dil ve Anlayış” isimli eserinde şöyle der: “Dil, varlığın ve varoluşun kökünde bulunan bir dava ki bu gözle bakınca sonsuz ve sınırsız bir keşfe mevzudur. Hayrete.” (s.15)

İşte o hayretten bir katre olarak: “Birden Bine”…

Not: Akademya Kültür Evi’nde (Üsküdar’da) 29 Temmuz Cumartesi Saat: 16.00’da, Melih Oktay’ın “İslami İktisada Giriş” başlıklı konuşması olacaktır. İrtibat: 0553 356 66 66.

Baran Dergisi 550. Sayı