Son yüzyıldan itibaren aydınlanma felsefesi ile birlikte dünya hakimiyetinin dünya görüşleri üzerinden yapıldığına tanıklık ediyoruz. Artık dinler mücadelesinin yerine ideolojiler mücadelesi var. İdeolojilerin elinde kullandığı ilim adamları var. Teknolojinin devasa hızlandığı bu devirde teknolojiye mahkûm olan insanlarda elbette ruh ve nefs kutupluğunun zıtlığı içinde peygamberlerin sonsuz nefesine kapalı ilim adamlarını kutsallaştırmış bir durumda. Peygamberlerin yerine ilim adamları, psikologlar vd. alıyor. Dünya görüşlerinin savunucuları öylesine baskın, alet ve edevatları öyle güçlü ki hak dinin temsilcileri bile davalarını gereği şekilde sürdüremez olmuşlardır. Bu durum inançlarını mevcut dünya görüşlerine göre izah etme ezikliğine yol açmaktadır. Son yüzyılın en güçlü ilim adamlarında biri de Albert Einstein’dir. Evet, bu muhteşem kafadan aldıklarımız sizi olduğu kadar bizi de etkilemiştir. Zaten bu yazı serisinde paylaştıklarımız bunun tezahürleridir. Yalnız şunu belirtme gereği duyuyorum bu ilim adamının benimsemediğimiz ve tenkidimize uğrayan birçok görüş ve düşünceleri de vardır. Gazali hazretlerinin felsefeciler bahsinde ikazı vardır. Felsefeciler hakikati kendi akıllarına göre arayanlar, haliyle vahyin nurundan mahrum olan yanık kafalı insanlar. Felsefeciler karşısında iki tür tehlike vardır. Birincisi, felsefecilerin söyledikleri birçok doğrudan etkilenerek her söylediklerini tasdik etmek, ikincisi, bu insanları İslâm dışı bularak hiçbir sözüne kulak vermeyerek birçok hakikati elden kaçırmak. Biz Gazali hazretlerinin izahına sığınarak dünya görüşümüze nisbetle heybemizi doldurma becerisine girdik. Başara bildiysek ne mutlu. Başara biliyorsak dünya görüşümüzü bize sunan Nakşiliğin candan bağlıları Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’e (k.s) ve Şah mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na (k.s) selam olsun. Bu dünya görüşünü bizlere hediye eden bu insanlar kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, topyekûn zaman ve mekânın peygamberinin kelam ve mana toplayıcılığı hususiyetini bu yüzyılda gerçekleştiren aziz ve keremli insanlardır.  

Osmanlı Devleti’nin yapmış olduğu en acı şeylerden biri aşk ve vecdini kaybetmesi ham yobaz ve kaba softa tiplerin dinin inceliklerini anlamaktan yoksun kalmaları yanında dış aleme kapalı kalmaları Batı’daki hareketleri anlayamamasıdır. Yani Allah resulünün kelam ve mana toplayıcılığını yerine getirememesidir. Evet, bundan sonraki Batı ile mücadelede ve Anadolu merkezli bir medeniyet inşası Allah resulünün bu hususiyetini gerçekleştiren yüzyılın diyalektiği Büyük Doğu-İbda ile olacaktır. Sizleri tekrar Albert Einstein’ inden yaptığımız seçkilerle baş başa bırakıyoruz.

*Ben iyilik yapmak için burada olduğumuza inanıyorum. Kayda değer bir şey yapmayı amaçlamak dünyayı bulduğumuzdan daha iyi hale getirmek her insanın sorumluluğudur.

*Uzun hayatımda öğrendiğim bir şey var: Tüm bilimimiz gerçeklik ile karşılaştırıldığında ilkel ve çocuksu kalıyor.

*Erkekler kadınların hiç değişmeyeceğini umut ederek onlarla evlenir. Kadınlar ise erkeklerin değişeceğini umut ederek onlarla evlenir. Her durumda, ikisi de hayal kırıklığı yaşar.

*Aşka takılıp düştüğünüzde ayağa kalkmak kolaydır. Fakat aşka düştüğünüzde tekrar ayağa kalkmak imkansızdır.

*Sanatta ve bilimin üst basamaklarında, her çabanın altında bir bütünlük hissi vardır. Bu bütünlük hissi olmadan sanatta yahut bilimde gerçek büyüklükten söz edilemez.

*Tekrar genç bir adam olsam ve hayatımı nasıl kazanacağıma karar vermem gerekse, bir bilim insanı, bir alim yahut öğretmen olmaya çalışmazdım. Halen var olan şartlar altında o mütevazi derecedeki özgürlüğü bulmak umuduyla bir tesisatçı yahut satıcı olurdum.

*Ben bir kaderciyim. Yani özgür iradeye inanmıyorum…Ama pratikte yine de özgür irade varmış gibi hareket etmek zorundayım. Eğer uygar bir toplumda yaşamak istiyorsam insanoğlu sorumlu bir varlıkmış gibi hareket etmeliyim.

*Ben özgür iradeye inanmıyorum. Schopenhauer’in “İnsan istediğini yapabilir fakat ne istediğini belirleyemez!” sözü hayatım boyunca tüm durumları ve beni incitmiş olsa bile, diğer insanların hareketlerini değerlendirirken bana kılavuzluk etmiştir. Özgür iradenin yokluğunun farkına varmam kendimi ve diğer insanları karar veren ve hareket eden bireyler olarak ciddiye almam ve sinirlerimin bozulmasını engelliyor.  

*Çoğu insan deyimde dendiği gibi, samanlıkta iğneyi bulunca aramayı bırakır. Ben başka bir iğne var mı diye aramaya devam ederim.

*Müzikte olduğu gibi, bir şeyleri kavramak için de tutku gerekir. Bu tutku çocuklarda yaygındır ama daha sonra çoğu insanda kaybolur. Bu tutku olmadan ne matematikten ne de bilimlerden bahsedebilirdik.

*Bana tatmin olmuş bir adamı gösterin, size bir başarısızlık göstereyim.

*İnsanlığın yapabileceği en müthiş faaliyet, güzelliği biraz daha gözler önüne sermektir.

*Rasyonel bilimde rasyonel olmayan hayrete bir yer ayırma isteği uyandırmak istiyorum.

*Başarımı orijinal fikirlere olduğu kadar keçi inadıma borçluyum.

*Sezgilerin gücünü aşağılayan insan asla usta bir hesap makinesi olmaktan ileri gidemez.

*Doksan dokuz başarısız çözüm demek doksan dokuz bilgi edinilmiş demektir.

*Hakikat arzusu diğer tüm arzuların üzerinde tutulmalıdır.

*İnsanlığı ilerleten zekâ değildir. Sezgi insana hayattaki amacını söyler.

*Pipo içmenin tüm insan ilişkilerinde bir bakıma daha sakin ve objektif düşünmeye katkıda bulunduğunu düşünüyorum.

*Çoğu insan, deyimde dendiği gibi, samanlıktaki iğneyi bulunca aramayı bırakır. Ben başka iğne var mı diye aramaya devam ederim.

*Çocuklar ebeveynlerin hayat tavsiyelerini dinlemez ve ülkeler tarihi göz ardı eder. Kötü derslerin her zaman en baştan alınması gerekir.

*Eğer çocuğunuzun zeki olmasını istiyorsanız, onlara hikâye anlatın. Eğer çok zeki olmalarını istiyorsanız, daha çok hikaye anlatın. Eğer çocuklarınızın parlak zekalı olmasını istiyorsanız, onlara daha çok hikâye anlatın.

*Gençlere hayatta asıl hedefin başarı olduğunu söylemekten sakınmalıyız. Okuldaki ve hayattaki en önemli amaç, çalışmaktan zevk almak, sonuçlardan zevk almak ve sonucun toplum için ne kadar değerli olduğunu bilmektir.

*Yabancı gazete ve dönemin yazarlarının en iyi kitaplarını okuyan kişi, bana ileri derecede miyop olup gözlükleri aşağılayan biri gibi geliyor. Başka hiçbir şey göremediği yahut duyamadığı için dönemin modalarına ve önyargılarına göbekten bağlıdır.

*Okullarda öğrendiğimiz harika şeylerin birçok neslin eseri olduğunu unutmayın. Bunların size miras olarak verilmesinin nedeni onları benimsemeniz, saygı göstermeniz, üzerlerine eklemeniz ve bir gün çocuklarınıza aktarmamızdır.

*Hükümetler insanlar için vardır, insanlar hükümet için değil. Aynısı bilim için de söylenebilir. Bunlar bireyselliği en yüce insan değeri olarak gören tarafından söylenmiş eski sözlerdir. Bu kurumsallık ve basmakalıp çağında sürekli unutulma tehlikesi altında olmasalar bunları tekrarlamaktan tereddüt ederdim.

*Bilgiyi kaybetmek istemiyorsak bitmek bilmez bir çaba göstererek onu sürekli kumların altına gömülme tehdidi yaşayan mermer gibi heykele benzer. Mermerin güneşin altında hep parlayabilmesi için, hizmet eden eller her zaman çalışmalıdır. Benim ellerim de bu çalışan ellere dahil olacak.

*Temel değer yargıları hakkında bir tartışma yapmanın anlamsız olduğunu biliyorum. Örneğin, birisi amaç olarak insanlığın dünyadan silinmesini uygun görüyorsa, buna rasyonellik bir açıdan karşı çıkmak mümkün değildir. Fakat eğer belli amaçlar ve değerler üzerinde anlaşılmışsa, insan bu amaçların nasıl elde edilebileceği konusunda rasyonel bir çalışma yürütülebilir.

*Bu büyük çağda yaşarken insanın, özgür iradesiyle böbürlenen deli, yozlaşmış bir türe ait olduğu gerçeğini kabul etmesi oldukça zordur. Bilge ve iyi niyetli insanlar için bir yerde bir ada olmasını o kadar çok isterdim ki …Böyle bir yerde ben bir vatansever olurdum.    

*İnsanları sanata ve bilime yönelten en önemli nedenlerden biri günlük hayatın acı verici kabalığından ve umutsuz bayağılığından, insanların sürekli değişen isteklerinin prangalarından kaçma isteğidir. İyi huylu bir ruh bireysel hayattan kaçıp nesnel algı ve düşünce dünyasına girmek ister.

*Büyük ruhlar daima sıradan zihinlerin muhalefetiyle karşılaşmıştır. Sıradan zihin, geleneksel önyargılara boyun eğmeyi reddeden ve kendi fikrini cesurca ve dürüstçe belirten insanı anlama kabiliyetinden yoksundur.

*Yarattığımız dünya düşüncelerimizin bir eseridir. Dünyayı değiştirmek istiyorsak düşüncelerimizi değiştirmeliyiz… Hiçbir problem onu yaratan aynı bilinç seviyesiyle çözülemez. Dünyayı farklı görmeyi öğrenmeliyiz.

Baran Dergisi 741.Sayı