Hızır Reis kimdir?

Hızır Hayreddin lakabıyla da bilinen Hızır Reis yâni Barbaros Hayreddin Paşa, kardeşleriyle birlikte Cezayir’de hüküm sürmüş aynı zamanda İspanyol, Venedik ve Fransızlara karşı denizde gazâlarına çıkmış ve Avrupa’nın denizci milletlerine kardeşleriyle beraber kök söktürmüştür.

Öncelikle Yavuz Sultan Selim Han’ın iltifatlarına mazhar olan Hayreddin Paşa’nın gazaları Kanuni Sultan Süleyman’ın da dikkatini celbetmiş, kardeşleriyle beraber huzuruna davet edilmiştir. Kanuni ile yapılan görüşmeler sonucunda toprağı olan Cezayir’i Osmanlı’ya ilhak etmiş ve padişahın işaretiyle Cezayir Beylerbeyi ve Osmanlı İmparatorluğu Kapudan-ı Derya’sı olmakla şereflenmiştir.

Barbarossa lakabını alışı

1519 yılında Hayreddin Paşa, Osmanlı’ya büyük destek sağlamış, Cezayir halkının Ekim 1519 tarihli arîzası ve kırk esirle birlikte Osmanlı padişahına göndermiştir. Afrika’da olup bitenleri öğrenen Yavuz Sultan Selim, “Hızır Reis nasrüddîndir, hayrüddîndir.” diye memnuniyetini ifade ederek onun Cezayir hâkimi olarak tanındığını belirten bir hatt-ı şerif göndermiş, ayrıca kendisine Anadolu’da gönüllü asker toplama imtiyazı tanınarak yeniçerilerle topçulardan oluşan 2 bin kişilik bir yardımcı birlik gönderilmesini kararlaştırmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman döneminde hutbenin padişah adına okunduğu Cezayir, Osmanlı topraklarına katılmış olduğu gibi Hızır da artık Hayreddin Paşa diye anılmaya başlanmıştır. Hayreddin Paşa, Cezayir’e hâkim olduktan sonra burayı idarî bakımdan ikiye ayırmıştır. Ancak Hızır Reis’in faaliyetleri ve Türklerin Kuzey Afrika’da yerleşmeleri İspanyolları tekrar harekete geçirmiş, Sicilya kral nâibi Hugo del Moncada kumandasındaki seksen gemiden oluşan bir filonun 1519 Ağustosunda Harras bölgesine yaptığı çıkartma Hızır Reis tarafından püskürtülmüştür. Hâtıralarında belirttiğine göre bu savaş sırasında Avrupalılar Hızır’a ağabeyi gibi “Barbarossa” lakabını vermişlerdir. (TDV İslam Ansiklopedisi, Barbaros Hayreddin Paşa)

Kendisine verilen “Barbaros” lakabı, İtalyanca “kızıl sakal” anlamındaki “barba rossa”dan gelir. Ayrıca Barbaros lakabı ağabeyi Oruç Reis’e aittir; ancak onun ölümünden sonra kendisi için de kullanılmıştır.

Preveze Deniz Muharebesi

Hayreddin Paşa’nın Osmanlı’ya biat haberi Avrupa’da bomba etkisi oluşturmadan evvel Hayreddin Paşa İtalya kıyılarına varmış ve hayatı boyunca süregelen başarılar silsilesini buradaki ilk top atışıyla açmıştır… Osmanlı’ya biatının ardından Tunus kuşatması, Mayorka Adası’nın fethi ve nihayet Preveze…

Osmanlı İmparatorluğu’na karşı denizde tek başlarına hiçbir başarı elde edemeyeceklerini anlayan salib ülkeleri, Ceneviz asıllı İspanyol kaptan meşhur Andrea Doria amiralliğinde Venedik, Papalık, İspanya, Portekiz, Ceneviz ve Malta’dan müteşekkil bir “haçlı donanması” tahsis ederek Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının karşısına çıkma cür’eti göstermişlerdir.

Haçlılarda 300 küsur parçadan mürekkeb hantal bir donanma, Osmanlı’da ise 122 parçadan oluşan manevra kabiliyeti yüksek, sığ sularda da yüzebilen ve top menzili çağın gemilerine göre nisbeten uzun olan bir donanma bulunmaktaydı. İki donanma arasındaki bu keyfiyet farkı da öyle tevafuken gerçekleşmemişti; nitekim Hayreddin Paşa, Osmanlı Padişahına biat eder etmez ilk iş olarak Akdeniz’de edindiği tecrübeleri Tersane-i Âmire’de hayata geçirdi. Mühendis Hâne-i Bahr-i Hûmayun’u işlek hale getirerek kalifiye eleman açığını giderdi, hantal ve kullanışsız kalyonların ve yelkenlilerin birçoğunu manevra kabiliyeti yüksek ve hızlı gidebilen, Akdeniz’in koylarında çatışmaya uygun kürekli kadırgalarla değiştirmişti. İleriyi gören komutan her şeyi düşünmüş ve plânlarını ona göre yapmıştı.

Savaşa çırağını gönderdi

Savaşta bilinenin aksine Barbaros Paşa doğrudan yer almamış, o meşhur Andrea Doria’nın karşısına çırağı mesabesindeki Turgut Reis’i dikmiştir. Savaşın sonucunda ise bilindiği gibi haçlı donanması su üstünde yüzen saman çöpüne dönmüş ve dağılmıştır. Böylelikle Akdeniz bir Müslüman iç denizi haline gelmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise Avrupa’da alanının ve döneminin en selâhiyetlisi olarak sayılan Andrea Doria’ya karşı, Barbaros gibi bir kaputan-ı deryanın çırağı Turgut Reis’in çıkmış olmasıdır. İşte burada Avrupalının “Osmanlı kibri” dediği, bizim ise kâfire karşı vâkar olarak adlandırdığımız “Kibirliye kibretmek sadakadır” hadisindeki hikmet gibi bir incelik görünmektedir. Tabii ki bugünün denizcisi ise farkında olmadan zillete düşmüştür; meselâ bizde karşılığı olup da Batılıdan alınan terimlerin kullanılması gibi…

Preveze’nin getirisi

-Hıristiyan dünyası Akdeniz’deki hâkimiyetini tamamen kaybetti.

-Bu savaş sayesinde Osmanlı Devleti, denizciliğin zirvesine çıktı.

-Preveze öncesi kara devleti olan Osmanlılar denizciliğin de tam içinde yer aldı.

-Preveze sayesinde 1571 İnebahtı savaşına kadar Hristiyan dünyası Osmanlı’ya karşı gelemedi.

Barbaros’un Preveze’den sonraki gazaları

Nice seferi, Toulon kuşatması, Malta Adası’na yapılan akınlar ve diğer ufak çarpışmalar… Barbaros Hızır Hayreddin Paşa Akdenizi Müslüman-Türk gölü hâline dönüştürmüş, Tersane-i Âmire gibi dünyanın en teçhizatlı tersanesi ve donanmasını bırakmış olarak 1546 (Hicri 953) senesinde Rahmet-i Rahman’a kavuştu. (İlginç bir ayrıntı olarak Barbaros’un hicri ölüm tarihinin ebcedi “Mâte reis-ül bahr - deniz reisi öldü” cümlesine denk düşmektedir.)

Birtakım sırlar

İslâm’a verdiği büyük hizmetlerden ötürü halife tarafından “Hayreddin” ismiyle şereflendirilen Hızır’ın sancağı oldukça dikkat çekicidir. Sancak üzerindeki semboller, kaba softa ve ham yobazca yanlış değerlendirilir. Hatta Beşiktaş’ta bulunan Denizcilik Müzesi’nde bile sancaktaki “Zülfikar” bir haç olarak tanıtılmıştır açıklama yazısında. Bu algıyı ezmek için biz de sancak üzerindeki yazı ve sembolleri özetleyelim:

-Sancağın en üstünde Es Saff Sûresi’nin “Yardım Allah’tandır ve fetih yakındır, mü’minleri müjdele” meâlindeki 13. ayeti yazılıdır. (Barbaros ile ilgili şöyle bir hâdise de aktarılır: Düşmanın barçalarının rüzgârdan hız alarak Osmanlı Donanmasını sıkıştırıp top atışıyla helâk etmesine ramak kala Hayreddin Paşa’nin levendlerine Kur’an’dan iki ayet yazdırıp kendi gemisinin iki yanına astığı -bazı rivayetlerde iki yanından suya bıraktığı- ve böylece rüzgârın kesilip düşman gemilerinin oldukları yerde iskelet gibi kalakaldıkları ve Osmanlı Donanmasının yok olmaktan kurtulduğu da söylenir.)

-Kaba softanın “haç”a benzettiği ortadaki sembol ise Allah’ın Arslanı Hz. Ali’nin (r.a) Zülfikar isimli kılıcıdır. Bu kılıç Efendimiz (s.a.v) tarafından Hz. Ali’ye armağan edilmiştir ve zaferi simgelemektedir. Ayrıca Türk-İslâm devletlerinin bayraklarında da sıkça kullanılmıştır. Peki kaba softanın dinimiz sembollerini tanımaması neye alâmettir?

-Zülfikar’ın dört köşesinde duran yuvarlak içerisindeki yazılar ise Hulefâ-i Râşidîn’e alâmettir.

-Zülfikar’ın iki dişi arasına tekabül eden sembol ise “Dâvud Yıldızı” yani “Mühr-ü Süleyman”dır. Hz. Davut ve Hz. Süleyman Aleyhisselamlar da Müslüman olduklarına göre bu alâmet ham yobazlarca sanılanın aksine Yahudilerin değil biz Müslümanlarındır. Kendi değerlerimizi Yahudi kullanıyor diye bırakacaksak eğer Kudüs’ü de bırakmamız lâzım gelmez mi? Dâvud Yıldızı çoğu camimizde ve eski yerleşim birimlerinde yapılmış sebillerde işlenmiş bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu sembol, denizciler arasında “yön gösteren yıldız” mânâsına gelmektedir.

-Zülfikar’ın hemen solunda bulunan beyaz el ise kabalacı-sabetayistlerin simgesi olan el değil; “Pençe-i Al-i Âba”dır. Yani Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hüseyin, Hz. Hasan’dan oluşan Ehl-i Beyt’e olan sevgiyi temsil eder.

Denizin reisi öldü

Barbaros, son seferi olan Nice’i de gerçekleştirdikten sonra 5 Temmuz 1546 tarihinde bir hastalıktan vefat etti. Beşiktaş’ta kendisinin yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine defnedildi.

Barbaros Hızır Hayreddin Paşa’nın tek kubbeli tarihi bir yapı olan kabirleri Şehir Hatları Üsküdar İskelesi ile Sinan Paşa Camii arasında bulunmaktadır. Sadece cuma günleri saat 13.00-15.00 arası ziyarete açık olmasına rağmen, türbe yanındaki “Barbaros Parkı”nda yapılan konserlerde tepinen ayyaşlardan başka da pek bir ziyaretçisi olduğu söylenemez ne yazık ki…

Barbaros’un yapısı

Ömrü denizlerde geçen Barbaros kumral tenliydi. Saçı, sakalı ve kaşları gürdür. Genişçe vücudu, kuvvetli pazıları, uzun boyu vardı. Paşa Arapça, İtalyanca, Fransızca ve daha birçok dilleri biliyordu.

Paşaya sonsuz ihsanlarda bulunuldu

Koskoca Mağrip'i (Tunus, Fas, Cezayir) altun tepsiyle Yavuz'un azametli ellerine teslim eden Barbaros Hayreddin Paşa’yı Kanuni, vezirliğe tayin etmek istemiş fakat kanunlar müsaade etmemiş... “Kanunlar deryâ kaptanını beylerbeylikten öte geçiremiyordu. Kanunun geçiremediğini ise padişah hiç geçiremezdi. Padişah bu çaresizlik karşısında paşaya sonsuz ihsanlarda bulundu. Haslarına yüz bin akçe terakki kaydedildi.” (Sâmiha Ayverdi, Boğaziçi'nde Tarih s. 116)

Olsun, ona hükümdarı tarafından hediye edilen “Hayreddin” yâni “dinin hayırlısı” nişanesi yeryüzündeki tüm vezirliklerinden daha güzeldir. Nitekim “Preveze cihâd-ı ekberinin zafernamesi”nin kahramanı gözü kara olduğu gibi gönlü de pekti; saçtığı heybet kâfiydi.

Trablus fatihi Turgut Reis'e de ülkeyi fethettiği takdirde valilik verileceği söylenmiş fakat Osmanlı kanunları buna müsaade etmemişti. Cemiyetteki sıradan insandan, deryâların kaptanına ve dahi padişaha kadar çizgiler bellidir, kanun budur.

Baran Dergisi 767.Sayı