Muhammed Ali; boksör, kendi ifadesiyle din savaşçısı, dansçı, antiemperyalist, en iyinin de en iyisi, her şeyden evvel mana adamı...

Ritim ve yumruğun vücut bulmuş hâli... Ayaklarıyla öylesine dans eder ki rakibinin gözleri takip etmekten yorgun düşer. Rakiplerinin yumrukları Ali'ye ulaşmaz. Büyük bir strateji ve taktik güdüyor. Rakip, farenin kapana sıkışması gibi sıkışır ve artık sıra Muhammed Ali'dedir. Bir sol kroşe ve nakavt. Muhammed Ali maçı alır. Sayısız defa tekrarlanan hadiseler...

Vietnam Savaşı'na katılmadığı için ringden menedilmiş. Ve şu ifadeleri kullanmıştır.

"- Benim düşmanım beyazlardır. Vietnam’dakiler ırk ayrımı yapmadı. Sizler yaptınız..."

Muhammed Ali, beyaz tenlilerin düşmanı değil. Mana adamı, satıh üstü şeylerden dolayı düşman olamaz. Kan emici Amerikan emperyalizmine düşman, ırkçılığa düşman...

Muhammed Ali'nin başından geçen başka bir olay ise şöyle;

Muhammed Ali boks maçı için İngiltere'ye davet edilir. Muhammed Ali'nin rakibini saraya davet edip karşılayan Kraliçe Elizabeth, Muhammed Ali'yi çağırmamıştı. Muhammed Ali ise boks maçı öncesi seyircilere ve gazetecilere dönüp şöyle demiştir:

"- Sizin bir kraliçeniz var fakat bir kralınız yok. Ben sizin Kralınızım..."

Ve Muhammed Ali bu maçı da alır.

Peki Muhammed Ali ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu karşılaşmış mıdır?

Muhammed Ali, Almanya'daki Gölge temsilcisiyle görüşmüş, Gölge dergisini incelemiş ve "Müşterek mücadelemizde basın yoluyla verdiğiniz kavgada başarılar dilerim" demiştir.

Bilindiği üzere Kumandan da lisanslı boksör...

Muhammed Ali yumruklarıyla emperyalizmi yere sererken Kumandan ise fikirleriyle...

Almanya'daki Gölge temsilcisiyle beraber Muhammed Ali, Gölge dergisini inceler ve Gölge'nin 8. sayısında bu haber yer alır.

Üstad Necip Fazıl'ın kaleminden Muhammed Ali portresini de gösterelim:

"-Boksör Mehmet Ali (Clay)’in yumruğundaki kuvvet İslâm mütefekkirinin kafasında da tecelli ettiği anda her şey kurtulmuştur. O yumruk ki, bütün kuvvetini Allahtan ve dinden bilir; kendisine denk bir kafayla birleştiği ân, Batılının kırılan çenesine karşılık beynini ezmek imtiyazına da erecek ve ruhlardaki o korkunç küçüklük ukdesi kalkacaktır. O zaman, bilmem kaçıncı (raund)tan sonra, kan içinde bıraktığı hasmına:

– Söyle bakalım benim adım ne? diye tekrarlayıp duran Mehmet Ali’ye eş, İslâm mütefekkiri, altüst edeceği Batı tefekkür sistemine karşı haykıracaktır:

– Söyle bakalım benim adım ne?

O da:

– Nihayet seni gördüm ve anladım! Adın İslâm!..

Cevabını vermekten başka çare bulamayacaktır.

İslam’ın kafa zaferi gerçekleşecek olursa meydana çıkacak hakikat karşısında ve galip Doğulu ile mağlup Batılı arasında muhasebe şöyle olacaktır:

– Söyle, ey, keşifleri içinde boğulan ve demokrasi ve liberalizma, yeni nizam ve faşizma, materyalizma ve komünizma derken, yeni katolisizma adına başvurmadığı yol bırakmayan Batı adamı! El attığın ne kadar hedef varsa hepsinin birden varamadığı, ulaşamadığı, eremediği gayenin İslam’da olduğunu nihayet anladın mı?

Günün şartlarına göre, sözde aydınlarımızla biz, Batı fikir boksörünün karşısında (nakavt) olmuş yerde yatarken, işte hayalimiz bu kadar büyük ve hakikatimiz böylesine şanlıdır.” (Necip Fazıl Kısakürek, “Yumruk ve Kafa”, Büyük Doğu Dergisi, 1967)

80. doğum yılının seneyi devriyesinde Muhammed Ali'ye rahmet olsun...

Görüş: Hasan Hüseyin Akdağ