“Müftilenâm”, “Ebû Hanîfe-i Sânî” gibi sıfatlarla anılan, 16. yüzyılda Osmanlı devletinin en güçlü dönemlerinde ilmiye ve devlet teşkilatında çok önemli görevler üstlenen ve bu döneme damgasını vuran Ebüssuûd Efendi 896/1490 yılında İstanbul yakınlarındaki Meteris köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini bir Bayrâmî şeyhi olan babası İskilipli Muhyiddin Muhammed Yavsî’den aldı ve ondan Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin kelâma dair Hâşiyetü’t-tecrîd’i ve Şerhu’l-mevâkıf’ı ile belâgata dair Hâşiye ale’l-Mutavvel gibi önemli eserleri okudu. Babasının yanı sıra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi ve kızıyla evlendiği Seydi-i Karamânî gibi dönemin alimlerinden dersler aldı. İnegöl İshak Paşa Medresesi’nde başladığı tedris hayatı hızla Semaniye Medreseleri’nden Müfti Medresesi’ne kadar yükseldi.

Bursa Kadılığı, İstanbul Kadılığı gibi görevlerden sonra da 1537’de Rumeli Kazaskerliğine tayin edildi ve Kara Boğdan, Estergon ve Budin seferlerinde dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın yanında bulundu. 1545’te Fenârizâde Muhyiddin Efendi’nin yerine Şeyhülislâmlığa atandı. Yirmi sekiz yıl on bir ay gibi çok uzun bir süre bu görevi icra eden Ebüssuûd Efendi, görevi boyunca hem kanunnamelerin hazırlanmasında hem de dönemin tartışmalı konularına Hanefî mezhebi içerisinden çözüm üretilmesinde önemli bir rol oynadı. Yetiştirdiği öğrenciler Kanûnî, II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde Şeyhülislâmlık ve Kazaskerlik de dahil birçok önemli görevlere geldi.

16. yüzyılda sırasıyla ilmiye ve devlet teşkilatında hızla yükselerek müderrislik, kadılık, kazaskerlik ve sonunda Şeyhülislâmlık yapan Ebüssuûd Efendi, dönemin hukuk anlayışının şekillenmesinde, tartışmalı meselelerin çözüme bağlanmasında, ilmiye ve yargı teşkilatının düzenlenmesinde çok önemli katkı sağlamış bir Osmanlı alimidir. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi, özellikle örfî hukuk ile şer’î hukuk veya kanun ile şeriatın uzlaştırılması ve uyumlu hale getirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı devletinde, rakabesi devlete, tasarruf hakkı şahıslara ait olan miri arazilerin şeriat açısından hukuki statüsü ile ilgili ortaya çıkan tereddüt ve tartışmalara nihai noktayı koymuş ve fethedilen topraklardaki ev, dükkân ve bahçe gibi yerlerin şahıslara, ziraat arazilerinin ise devlete ait olduğunu ve tasarruf sahiplerinin miri arazilerde bir nevi kiracı sıfatıyla bulunduğunu kabul etmiştir. Bu görüşünü Hanefi mezhebi dışındaki mezheplerin kabul ettiği fethedilen toprakların vakıf arazi statüsünde olduğu yönündeki kabullerine dayandırmıştır.

Kanûnî döneminde hazırlanan çeşitli arazi kanunnamelerinde Ebüssuûd Efendi’nin önemli katkısı olmuştur. Arazi hukuku yanında ilmiye ve yargı teşkilatına yönelik düzenlemelerde etkin rol oynamıştır. Kazaskerliği ve Şeyhülislâmlığı sırasında ilmî rütbe ve kademeleri, özellikle de mülâzemet usulünü bir düzene kavuşturmuştur. Yargı alanında kadıların Hanefî mezhebi içerisinde kabul görmüş sahih görüşlere göre karar vermeleri ve zayıf görüşlere göre hüküm verdiklerinde bunun geçersiz olacağı şeklindeki fetvası Osmanlı yargı teşkilatında önemli bir dönemin başlangıcı olmuş ve yargı alanında hukuki istikrarın teminine büyük katkı sağlamıştır.

Ebüssuûd Efendi, 16. yüzyılda vakıf alanındaki tartışmalarda da belirleyici olmuştur. Para vakıflarının cevazı ile ilgili ortaya çıkan tartışmalarda para vakfının meşruiyetine karşı çıkan ve Rumeli Kazaskerliği sırasında para vakıflarının yasaklığına dair bir ferman çıkarmayı başaran Çivizâde’nin aksine para vakıflarının meşruiyetini savunmuştur. Risâle fî vakfi’l-menkûl ve’n-nukûd isimli eserinde kendi tezini ayrıntılı bir şekilde işlemiş ve Şeyhülislâmlığı sırasında para vakfıyla ilgili yasağın ortadan kaldırılmasında etkin olmuştur. Kendi dönemindeki yoğun tasavvuf tartışmalarına da dahil olan Ebüssuûd Efendi tekkelerde okunan bazı şiirler ve tasavvuf çevrelerinde yaygın olan deveran gibi bazı uygulamalar aleyhine verdiği fetvaları yanında şeriata aykırı görüşlere sahip oldukları gerekçesiyle İsmail Ma’şûkî, Muhyiddin Karamânî ve Hamza Balî gibi bazı şeyhlerin idam fetvalarına imza atmıştır.

Bir hukukçu olarak örfî hukukun düzenlenmesi, kanun haline getirilmesinde ve şer’î hukukun zamanın ihtiyaçları çerçevesinde yorumlanmasında büyük katkısı bulunan Ebüssuûd Efendi hukuk alanındaki görüş ve fetvalarını içeren eserleri yanında tefsir, dil ve edebiyat alanındaki eserleriyle de Osmanlı ilim dünyasına katkı sağlamıştır. Özellikle Osmanlı tefsir literatürü içerisinde önemli bir konumu olan ve aynı zamanda padişaha arz ettiği İrşâdü’l-akli’s-selim isimli tefsiri hem dil ve edebiyat hem de içerdiği fıkhî ve kelâmî konular itibariyle önem arz etmektedir.

Başta Eyüpsultan’da zaviye, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan külliyesi olmak üzere çeşitli vakıflar kuran ve üç oğlu ve üç kızı olan Ebüssuûd Efendi’nin çocukları eğitim ve yargı alanında önemli yerlere gelmişler, soyu da en küçük oğlu Mustafa Çelebi ile devam etmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın kendisine derin saygı duyduğu ve Sigetvar seferinden kendisine yazdığı mektupta “halde haldaşım, sinde sindaşım, ahiret karındaşım, tarik-i hakda yoldaşım Molla Ebüssuûd Efendi Hazretleri” diye iltifat ettiği Ebüssuûd Efendi 23 Ağustos 1574 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Eyüp’te kendi yaptırdığı zaviye, sıbyan mektebi ve sebilden oluşan küçük külliyesindeki hazireye defnedilmiştir.

Kaynakça: İDA; Pehlül Düzenli. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve Fetvaları. İstanbul Osmanlı Araştırmaları Vakfı 2012; Ahmet Akgündüz. “Ebüssuûd Efendi”, DİA, X, 365-371. İstanbul İSAM 1994.