Kübrevî tarikatı mensubu Bursalı meşhur sûfî Emîr Sultan 770/1368 yılı civarında Buhara’da doğdu. Asıl adı Şemseddin Muhammed olan Emîr Sultan seyyiddir. Babasının vefatı sonrasında 17-18 yaşlarında iken bazı sûfîler ile birlikte hacca gitmek maksadıyla Buhara’dan ayrıldı. Bir süre Medine’de ikamet etti. Dönüşte Bağdat’a uğrayarak Âşık Çelebi’nin ceddi Seyyid Muhammed en-Nattâ’nın yanında kaldı. Onunla birlikte Anadolu’ya geçti. Karaman, Niğde, Hamid-ili, Kütahya ve İnegöl yoluyla Bursa’ya geldi. Bursa’da şöhreti kısa zamanda yayıldı. Giderek gerek yöneticiler gerekse ulema nezdinde itibar edilen bir isim haline geldi.

Molla Fenârî kendisine Sadreddin Konevî’nin Miftâhu’l-gayb’ını okutup istinsah ettirdi ve bu nüshaya Molla Fenârî bir icazetnâme yazdı. Yıldırım Bayezid ise kızı Hundi Hatun’u Emîr Sultan ile evlendirdi. Timur tarafından gönderilen elçileri öldürtmek isteyen Yıldırım Beyâzıd’a Molla Fenârî gibi dönemin önde gelen isimleri ile birlikte mani oldu. Ankara Savaşı sonrasında Timur, Molla Fenârî, İbnü’l-Cezerî ve Emîr Sultan’ı Kütahya’ya çağırttı ve orada alıkoydu. Serbest kaldıktan sonra Bursa’ya döndü. II. Murad tarafından 1422’de yapılan İstanbul kuşatmasına 500 kadar dervişi ile birlikte katıldı. 833/1429 yılında vefat etti. Cenâze namazını Hacı Bayrâm-ı Velî kıldırdı. Bursa’da bugün türbesinin bulunduğu yere defnedildi.

Kübreviyye tarîkatına mensup bir sûfî olan Emîr Sultan Osmanlıda padişahlara kılıç kuşatma geleneğini başlattı. Osmanlı padişahları Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad nezdinde oldukça saygın bir yere sahipti. Tasavvufî görüşlerine ilişkin herhangi bir eser kaleme almayan Emîr Sultan’ın tasavvufî tavrı daha çok kendisinden sonra kaleme alınan menkıbelerde kaydedilmek suretiyle nakledilegeldi.

Atâî’nin Zeyl-i Şekāik’ta kaydettiği silsileyi dikkate alarak Emîr Sultan’ın babası Seyyid Ali’den, Necmeddîn-i Kübrâ’ya ulaştığını ve dolayısıyla Emîr Sultan’ın Kübreviyye tarikatına mensup olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan halifelerinden Hasan Efendi Müzîlü’ş-sükuk, Lutfullah Efendi de Cenâhu’s-sâlikin adlı eserlerinde, bizzat kendisinden işitmiş olduklarını söyleyerek şeyhin tarikat silsilesini babadan oğula intikal ettirip on iki imam kanalıyla Hz. Ali’ye ulaştırırlar.

Kaynaklarda uzun boylu, güzel yüzlü, seyrek sakallı olarak tanıtılan Emîr Sultan’ın on iki terkli taç üstüne yeşil imâme sardığı, ömrünü derin bir zühd ve takvâ içinde ibadet ve irşadla geçirdiği rivayet edilir. Şöhreti Bursa’dan sonra Osmanlı hâkimiyeti altındaki topraklarda giderek yayılmış ve hakkında birçok menkıbe teşekkül etmiştir. Bunların en meşhuru, Bursa’da Yıldırım Bayezid tarafından Emîr Sultan’ın tavsiyesiyle yaptırılan Ulucami ile ilgili olanıdır. Bu menkıbeye göre caminin inşaatı sırasında Yıldırım, Emîr Sultan’a bina hakkındaki görüşünü sormuş, Emîr Sultan da caminin dört köşesinde birer meyhâneden başka bir eksiği kalmadığını söylemiş, bu uyarı üzerine padişah içkiye tövbe etmiştir. Bazı kaynaklarda bu olayın Yıldırım Bayezid ile Somuncu Baba arasında geçtiği nakledilir.

Vefatından sonra Emîr Sultan’ın yerine halifelerinden Hasan Hoca şeyh olmuş ve on üçüncü halife İbrâhim Efendi’ye kadar (ö. 1178/1764-65) dergâhta Emîr Sultan’ın silsilesi devam etmiştir. İbrâhim Efendi’den sonra Emîr Sultan Dergâhı’nın şeyhliği Celvetî meşâyihinden Selâmi Ali Efendi’ye intikal etmiştir. Dergâh 1225 (1810) yılına kadar Celvetî olarak faaliyet göstermiş, bu tarihte Hacı Ahmed Efendi’nin şeyh olmasıyla Nakşibendî dergâhına dönüşmüştür. Emîr Sultan’ın takip ettiği irşad usulü bilinmemektedir. Kaynaklarda dergâhta “usûl-i Emîr” üzere âyin yapıldığı söylenmekteyse de bu âyinin uygulama tarzı hakkında bilgi verilmemiştir.

Emîr Sultan’ın halifeleri daha şeyhin sağlığında Bursa, Balıkesir, Edremit ve Mihaliç’e, Karaman sınırlarına, Aydın ve Saruhan sancaklarına kadar yayılmışlardı. Kendisine mensup şeyh ve dervişler Rumeli yakasına geçip mürşidlerinin âdet ve menkıbelerini Gelibolu’dan başlayarak sınır boylarına kadar götürmüşlerdir. Osmanlı ordusunun bazı seferlerine bizzat katıldığı gibi müridlerini de gazâya teşvik eden Emîr Sultan’ın öldükten sonra da asırlarca Osmanlı ordusundan himmetini esirgemediğine inanılmıştır. Hakkında yazılan menâkıbnâmelerin çoğunda, sağlığında gösterdiği kerametler yanında vefatından sonra da özellikle darda kalmış askerlere himmeti hakkında anlatılanlar geniş yer tutmaktadır. Bütün bunlar Emîr Sultan’ın Türk halkı üzerindeki tesirini göstermesi bakımından önemlidir.

Kaynakça: Hüseyin Algül, Nihat Azamat. “Emîr Sultan”. DİA. c. 11. İstanbul: Diyanet Vakfı, 1995: 146-148: İDA.