Eşya ve hadiseleri anlamak için bütüncül (külli) bir bakış gerekiyor; böyle bir bakı­şı veren dünya görüşüne mensubiyet gerekiyor. İdeolojiyi özümlemeyle temin edilecek, bir aidiyet duygusu gerekiyor. Her an değişen olaylara tutarlı bir bakış, bir yorumlama melekesi; “muhakeme usulü prensiplerimiz” bunun için.
“İdeoloji karın doyurmaz” deniyor; fakat insanın bütün davranışları ideoloji kapsamı içindedir. Zaten bu söz de bir ideoloji-fikirdir.
Ekonomik tedbirlerde bile inanç ve ideoloji­den yardım bekleniyor. Teknolojik ürün reklamlarında bile inanç ve ideolojiler ağırlıklı kullanılı­yor; duygulara, kültürlere, insanî değerlere hitap ediliyor. Reklamın başarısı da bununla ölçülüyor; çünkü insan duyguları olan bir varlık, rüyaları, hayalleri, idealleri olan bir varlık. İhtiyaç kavramı da, izafî.
İnsan, eşya ve hadiselere mânâ vermek zorundadır, ancak onları mânâlandırarak ra­hat eder ve kendi konumunu belirler. Korka­caksa ona göre, sevecekse ona göre! Etrafın­dakiler dost mu, düşman mı? Bu da insanın ideolojisi ile ilgili.
Teknolojiye esir olan insan bile bunu, ide­olojisinin gereği olarak yapmaktadır; “tek­noloji âşığı” tabirinde olduğu gibi. Teknoloji­ye bir sevgi ile, bir ideoloji ile bağlanmak ve ona güvenmek, insanın inanan ve mânâlandıran vasfı ile alakalı olsa gerek. Hangi tekno­loji nereye kadar dost? Teknolojiyi de sorgulayan insan; bu ve bunun gibi birçok soru sorar ve bir şekilde cevabını bulur.
Bozuk düşüncenin yıkıcılığını bilenler, askerî sahanın yapamayacağı yıkıcılığı bu vesile ile yapar. Düşman, işgal ve baskılardan ziyade, düşüncede esir almayı ister. Zaten savaşın kazanılması, karşı tarafın askerî olarak tükenmesi ile değil, savaşma iradesinin kırılması ile olur. Bozuk düşüncenin, irade kırılmasına katkısı büyüktür. Yenilgilerden sonra “nasıl batılılaştığı”mız tarihî bir gerçektir.
Şu husus mühim.
Eğer biz irademizi kendi ellerimizle teslim etmezsek, hiçbir baskı ve güç onu bizden alamaz. Çünkü Allah kalbleri muhtar yaratmıştır; öyle ki, kendini tanıyıp tanımamada bile serbesttir. İlahî şan böyledir.
Demek ki, biz bozulmadıkça bizi kimse boza­maz. Necip Fazıl’ın tesbitiyle, işgallerden beter, “bizim bu kendi kendimi­zi sömürgeleştirme hâlimiz!”...
Düşünce ve ideolojide bozgun hâlimiz!..
BD-İBDA ideolocyası bu ihtiyaç için sistem­leştirilmiştir.
BD-İBDA’nm her şeyden önce bize kazandır­dığı, Batıya karşı bu yılgın ve parya halimizden kurtulmak, kendimize güvenmek. BD-İBDA dün­ya görüşü, motive edici fikir sistemini ortaya koyarak yapar bunu.
Cuma namazına giden veya İmam-Hatip kökenli olan Cumhurbaşkanı ve Başbakana tav olmak değil; çağlar üstü Mutlak Fikre bağlı ideolocyayla (BD- İBDA), eşya ve hadiseleri tasarruf etmek. Davayı “üst dil-üst mânâ” olarak görmek ve eşya ve hadiseleri ona göre sıralamak, teshir ve zapt etmek. Kıymet sadece adamda değil, o adamın key­fiyetiyle gösterdiği dava ve fikriyatta...
“Cuma kılan veya İmam-Hatip kökenli olan bizdendir” ibtidaî anlayışını aşmak, bu sığıntı psikolojisini kırmak, kiracı değil, ev sahibi şuuru ve davranışına girmek. Yavuz hırsızın bizi bastırmasına müsaade etmemek. Malımızın, ırzımızın, neslimizin, dilimizin, evimizin barkımızın davası­nı yürütmek. Sistem şuuruyla siyaset yapmak, bu şuurda olanların peşinden gitmek. Ölçü, “Cuma kılmak vs.” değil, sistem ve sisteme bağlı siyaset­tir.
“Asil davaya mahkum tavır yakışmaz” anlayı­şıyla başı dik ve heybetle haykırmak.
Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadan kurtuluş yoktur.
Sadece cesaret değil, namuslulara musallat olan bozuk düşünceler­den ve nefsimize ve keyfimize hoş gelen anlayışlardan kurtulmadan, kurtuluş yoktur. Her şey bizim elimizde, diyebiliriz.
Düşmandan daha tehlikeli bozuk düşünce örneklerinden bazıları:
-Fetullah Gülen’in öncülüğünü yaptığı “üç semavî din.” “Dinler arası diyalog”, “Lailaheillallah yeter”, “Cihad eşittir terörizm” sapık anlayışı...
-İran’ın öncülüğünü yap­tığı “mezhepleri yakınlaştırma” projesi ile Şiayı meşrulaştırmak.
-Düne kadar karşı oldukları AB’den yana olan sözde İslâmcılar ve sözde İslâmcı med­ya...
-Suudi Arabistan’ın öncülüğüne soyun­duğu, tasavvuf ve Sünnilik düşmanı, vehhabi anlayışı. “Kaynaktan (Kur’an)’dan yap­malıyız!” tekerlemesiyle Hadisleri, Sahabileri ve Ehli Sünnet Mezhep İmamları’nın ictihadlarını hiçe sayanlar.
Müslümanları yıllardır parti putu etrafın­da istismar edip, demokrasi dinine iman eden İslâmî kisveli siyasiler.
Yeni hadiseler üzerinden misalleri artırabiliriz.
Eşya ve hadiselerin yorumunda zihin bulanıklığına düşmemek ve başkalarının siyaset ve propogandasına alet olmamak için, sistem (BD-İBDA İslama Muhatap Anlayış) ve bu sisteme bağlı siyasî anlayışla yürümemiz bizim faydamızadır.
 
Baran Dergisi 141. Sayı
24 Eylül 2009