Paralel devlet ile demokratik yollardan seçilmiş iktidar arasında cereyan eden kavga yapılacak olan yerel seçimleri neredeyse Türkiye'nin en önemli seçim maratonu hâline getirmiş vaziyette. Ak Parti'den taraf olan milletimiz zaviyesinden meseleye bakacak olursak; Müslüman, dindar, inançlı olan kesim, yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonuna, çıkan kasetlere, beddualara, kartel medyasının olanca propagandasına ve hatta Egemen Bağış'a rağmen Başbakan Receb Tayyib Erdoğan şahsında vehmettiği hakikat olan İslâm'ın peşinden ayrılmıyor.

Karşı olan kesimiyse; İslâm'ı senelerdir kendi anlayışına uydurmak için yırtınan cemaat, urlaşmış sermaye, LGBT, solun devrimin podyumda mankenlerle yapıldığını sanan ayyaşları ve yıllardır Türkiye üzerinde tahakküm kurmuş çeşitli dış mihraklar oluşturuyor.

Demokrasiyi kabul etmeyen, demokratik yollarla İslâm'ın Türkiye'de hâkim olacağına inanmayan, Ak Parti ve özelinde Başbakan Receb Tayyib Erdoğan şahsında İslâm'ı vehmetmeyen, yine Başbakan'ı bağımsızlık yolunda samimî görmeyen sol ve ulusalcı kesim, yaptığımız tarifin kalıbları içerisine girmiyor tabiî ki...

Peki, milletimizin büyük bir kesiminin genel seçimlerde %50'ye dayanan oy oranıyla Ak Partiyi iktidara taşımasının gerekçesi nedir? Ak parti'den veyahut Başbakan'ın şahsından ne vehmediyor da bu şekilde Ak Parti'yi destekliyor?

Anadolu Ne Bekliyor?

- Bir kere, sırf Müslüman oldukları için kendilerinin ve ailelerinin canlarına kast edenleri yargı önüne çıkarttığı için Ak Partiye teveccüh ediyor. 
Yargının paralel yapı tarafından ele geçirilmiş olması, bu milletin problemi değil. Oyu alıyorsan, millî irade arkandaysa; paralelin bilmem neyin kökünü kazıyacak, ülkeyi hukuk devleti hâline getirecek ve açılmış bulunan 28 Şubat başta olmak üzere bahse konu olan dâvâları milletin sağlıklı bir şekilde milletin vicdanını tatmin ederek karara bağlatacaksın.

- 28 Şubat sürecinde hukuksuz, keyfî, brifingli yargı kararlarıyla mahkûm edilenlerin maruz kaldıkları hukuksuzluk giderilsin diye milletimiz Ak Parti'ye teveccüh ediyor.

Başta İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, 28 Şubat döneminde, hukukî hiçbir mesnedi olmayan dâvâlarda alınan yargı kararlarının derhâl iptali ve bu hukuksuz yargı kararlarıyla mağdur edilenlere iade-i itibar verilmesi gerekiyor.

- Müslüman milletimiz gönlünden geçen edayı, devletler planında yabancı devletlere karşı takındığı için Ak Partiye teveccüh ediyor.

Madem ki bu bağlamda bağımsızlık istikâmetinde böylesine güçlü bir teveccüh var, o zaman günlük itiş kakışlardan müteşekkil politikayı bir kenara bırakarak en başta bağımsızlığın ilk şartı olan kültür dâvâsını gütmeye başlayacaksın. Gerçekten bize ait bir kültür hâkim olduktan sonra zaten yedi düvel bir araya gelse, burada bizim bağımsızlığımıza hâlel getiremez. 

- Müslüman milletimiz memleketin bağrında bir çıban gibi biten ve bittiği yeri hızla enfekte eden kerhane, pavyon, bar, diskotek vb… türlü hastalığın tıbkı bir cerrah hüneriyle Anadolu`nun bağrından söküp atacak diye Ak Parti'ye teveccüh etti.

Batılıların verdiği sermayeyle burada "aristokratçılık" oynayan bir avuç satılmışın aman sesi çok çıkıyor diye cemiyet hayatına musallat olan bu hastalıkları ortadan kaldırmakta geciktiğin her gün hesabından eksi bakiye olarak düşmektedir. Madem ki demokrasi var, madem ki millet böyle istiyor; o zaman yapacaksın!

- Müslüman milletimiz kalkınma projelerine inandığı için Ak Partiye teveccüh etti.

Milletimiz, cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleştirilen kalkınma planlarının, sanayileşme hâmlelerinin bizleri millet olarak Batı'nın amelesi hâline getirdiğini çok iyi biliyor ve onlara ucuz iş gücü olmak yerine bize ait idealler peşinde çalışmak istiyor.

- Hakikatlerine kâfirlerin hayallerinin ulaşamadığı Anadolu insanı, hayalleri gerçek olsun diye Ak Parti`ye, Başbakan'a teveccüh ediyor.
Anadolu insanının hayali şudur; Allah`ın  buyurduğu nizâmın, Anadolu coğrafyasında ve İslâm coğrafyasında yeniden ehliyet ve liyakât sahibi kimseler tarafından icra edilmesidir. Hâsılı, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâvâ taşının gediğine konmasını bekliyor bu millet...

Millette Manzara Bu Ya Ümmette? 

Seçimlere bir hafta kala, İslâm dünyasının bütün dikkatlerini Türkiye üzerine yoğunlaştırdığı gözleniyor. Bunun tek bir nedeni var: Mısır'da Mursî düştükten sonra Türkiye, İslâm dünyasının tek umudu hâline gelmiş vaziyette ve eğer Türkiye düşerse, İslâm âleminin bir daha kolay kolay belini doğrultamayacağı düşünülüyor.

İslâm âleminde, Türkiye eşittir Erdoğan olarak algılanıyor. Daha da önemlisi, İslâm dünyasının geleceğinin, global sistemin haksızlıklarına meydan okuyan ve İslâm dünyasının mazlum halklarının umudu olarak görülen Erdoğan gibi bir liderin ortaya koyduğu cesur, inançlı ve ön açıcı liderliğinde gizli olduğu gerçeği birçok kesim tarafından kabul ediliyor.

Tunus Devriminin lideri Gannuşî; "Varlığımızı, Müslümanlığımızı Türklere ve Osmanlılara borçluyuz. Osmanlılar olmasaydı, bizi de zorla Hıristiyanlaştıracaklardı Haçlılar. O yüzden, Türkiye'nin yeniden eski gücüne kavuşması ve İslâm dünyasına liderlik yapması için Allah'a dua ediyorum." diyor.

Yemen Eski Vakıflar Bakanı ve Kur'ân-ı Kerim Üniversitesi'nin Rektörü, Galip el-Qureyşi; "Türkiye'ye karşı bir komplo var. Çünkü Türkiye, İslâm dünyasının umudu oldu. İslâm'la ilişkileri açısından yok olmanın eşiğinden dönmeyi ve İslâm dünyasına yeniden umut olmayı başaran Türkiye, Allah'ın izni ve yardımıyla bu saldırıyı da püskürtecektir." diyor.

Örnekler vermeye davam etsek uzar gider; Somalili, Mısırlı, Suriyeli, Iraklı, Myanmarlı, Filipinli, Tunuslu, Libyalı, Kosovalı Müslümanların hemen hepsinin ağzından benzer sözler işitmek mümkün. Bu teveccühün bir algı operasyonuyla gerçekleştirmiş sunî bir teveccüh olduğunu iddia edenler de var. Burada şunu unutmamak lâzım, gerek memleketimizde gerekse İslâm âleminde teveccühün hedefinde olan kişi yanlış dense bile; teveccühü hem orada, hem de burada doğuran şartlar ve coğrafî adres kesinlikle doğrudur.

*

Başbakan Erdoğan'ın boynunda, bugüne kadar yüklenmemiş kadar büyük bir yük var. Senelerdir, gerek içeride gerekse dışarıda vehmettirdiğini ya hakikat planında heykelleştirmek ya da tarih sahnesinden silinip gitmekle yüz yüze... 

Artık hiçbir mazeret kabul etmeyen, liboşla demokratla yürünemeyecek, sesi çok çıkanın değil gerçek mal sahibinin hakkının teslim edileceği farklı bir kulvara giriliyor. Bu kulvarda Başbakan Receb Tayyib Erdoğan ya tereddütsüz bir şekilde milyonların kendisinde vehmettiği İslâm'ın, şahsına olan teveccühün artık hakkını verecek, ya da adam gibi eveleyip gevelemeden söylemek lâzım ki; sonu Genç Osman gibi olacak... Üstad'ın şiirlerini meydanlarda dillendiren Başbakan, bu ihtarın da ne mânâya geldiğini yakînen bilir herhâlde...


 

"Kırılırda bir gün bütün dişliler 
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim 
Gökten bir el yaşlı gözleri siler 
Şenlenir evimiz barkımız bizim 

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze 
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze 
Sapan taşlarının yanında füze 
Başka alemlerle farkımız bizim 

Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman 
Görürler nasılmış, neymiş kahraman 
Yer ve gök su vermem dediği zaman 
Sular her tarlayı arkımız bizim 

Gideriz nur yolu izde gideriz 
Taş bağırda, sular dizde gideriz 
Bir gün akşam olur bizde gideriz 
Kalır dudaklarda şarkımız bizim"

Baran Dergisi 376. Sayı