Bilgisayar oyunlarının gölgesinde kurgu ile gerçek arasında kıvranan bir gençlik, hadsizliği idealleştiren düşük çocuklar... Çoğu bahtiyar; çünkü dünyadan bihaber... "Yeni neslin durumu çok vahim" diyenlere de soralım: Sizden ne haber önceki nesil?
Rüya göremez olduk... Görüyorsak da küçük bir fantazyadan başka bir kifayeti yok... Ya yeniden uğruna hareket edeceğimiz bir rüya göreceğiz, yahut eskiden olduğu gibi heybetli zamanlarımıza geri döneceğiz.

Kendini Beğenmeye Dair
Hem kendisi hem de ötekiler tarafından, birazcık daha fazla beğenilmek adına tabiî görüntüsünü deforme ederek aşağılık bir hâle bürünen mahlûk sizce hangisidir? Kendini bir türlü beğenmeyip de külhânî hâllere bürünüp, kendisini "Tanrı" yerine koyan bu sefil varlıklara nasıl hitap edilir? Bir başına kalmaktan korktukları için toplumun değerlerine muhalif olan pespayelere şaşaalı bir cümle: "Hiç kimselerin olmadığı yerde kendin için âlem ol!"

Gösteriş Meraklıları
Herhangi bir laf arasında, belki ehemmiyetli ve belki de hava-civa bir diyalog ortasında sırf bir lâhza daha caka satabilmek için lafı ihsan mevzuuna getirip kendini öven gösteriş hokkabazlarına ne demeli? Kibarlık ederek kusurları görmezden gelirler hani; sineye çekmekte iyidirler, fırsat bulunca o kusuru bir başkasına çıtlatır ve kendinin ne kadar kusursuz olduğunu öne sürerler... Kendinden başka herkesi budala gören asıl budalalar!

Fukara Züppeler
Bu kimseler beylik sözler edip, gururlarını okşayanlar haricinde ötekilerle bir acayip muaşeret kurmaya yeltenirler. Efendi-köle ilişkisini hatrımıza getirip şu sahneyi canlandıralım: Şimdilerde kedi, köpek sevip onlara sahiplik etmek pek revaçta; fakat iş insan sevip, ihsan etmeye gelince bu biraz bayağılıkmış gibi gösteriliyor. Zihniyetini tarif ettiğimiz eblehlere bir mermi de Thomas Hobbes’dan: "Binini bir araya koyun; fena değil. Ama kafes gene şenlenmez."

Sanatçının Zarif Bir Meziyeti
Eser güzel ile taalluk ettiği nisbette şahlanır ve o nisbette hudutları aşar. Sanatın bir kabiliyeti de güzeli çirkinliklerin arasından tefrik etmesidir. Güzel bazen müphem bir hâldedir; sıradan, burkuk, çirkinliklerin arasında esrarengiz hâlde bekleyebilir. Hissettiği şeylerde "pitoreks" kokusu alan kimseler sanatla raks etmeye layıktır!

"Kocaman bir mermer parçası buldum, içinde şu gördüğünüz heykel saklıymış; yaptığım bütün iş, içindeki heykelin görünmesine engel parçaları soymaktı. Elinden gelen insan için hiç de zor bir iş değil bu!"(Mikelanj)

Gülme Üzerine Birkaç Söz
Bilenler haklı, Henri Bergson’un eserine binaen cüretkârlık edip birkaç söz söyleyeceğiz. Filozoflardan bazıları insanı "gülmesini bilen bir hayvan" olarak tarif etmiştir. Buna ilave olarak Bergson "güldüren bir hayvan" denilebileceğini ifade ediyor. Herkesin ağladığı bir vaazda gülen bir adama niçin teessür halinde olmayıp da ağlamadığı sorulduktan sonra "Ben onların cemaatinden değilim ki!" cevabı alınmış. Bergson ise "Ağlama için söylenen bu söz gülme için söylenirse daha doğru olur. Gülme, ne kadar gönül alçaklığıyla oluyor sanılırsa sanılsın, diğer gülenlerle gerçek yahut tasarlanmış bir anlaşmayı, bir suç ortaklığını saklar. Nitekim tiyatrolardaki gülmeler seyircilerin çokluğu nispetinde yaygın oluyor. Yine kaç defa dikkat edilmiştir: komik şeylerin birçoğu bir dilden diğerine çevrilemiyor!"

Komiğe tepki verebilmek için olmazsa olmaz ilk şey zekâ. Mesela yürümeye yeni başlamış al yanaklı, küçücük ayaklı, tombul bir oğlan düşünün bir anda zarifçe yere kapaklanması ve akabinde büzülen dudaklar, küçük gözyaşları. Biz bu vaka karşısında bittabiî gülebiliriz. Yahut da bir cemiyette külhânî edalarla absürt hareketler yapan kişinin tam sandalyeye oturacakken yeterince çeviklik gösteremeyip düşüvermesi... Ve yahut da bir kedinin o zâtın üstüne atlayıp kaçıvermesi... Gülme bulaşıcıdır, tiyatro kalabalığında kahkahaların dalga dalga arttığını duyabiliyor musunuz?

Mukaddes mabetler, uğruna savaşların çıktığı canların verildiği, toplumunun ruhunu yansıtan mekânlar artık sadece turistik birer uğrak noktası; öyle ki ruhu satılmış, artık bir tabela kadar faydasız kişiler bile kural-değer tanımaksızın mevzubahis yerlere ücreti mukabilinde ahıra koşturan tosuncuklar gibi girebiliyor. İmanı para olanlar kazanmak için binbir türlü merhaleden geçip cebini yeteri kadar doldurduğunda "evrensel ilkeler" ve sözde kanunlardan daha üstün olabiliyor. Bu kutsal müesseselerin üzerinde irade sahibi olan mükellef kişiler ise vaziyetten razı, hatta zevkten sefahat duyuyorlar.

Bir Paragraf da Tecrübeye
Elmas, pırlanta filhakika zümrütten bile daha kıymetli şeyler var. Mesela zaman, sanıyorum ki hakkını vermiyoruz. Fakat bizim bahsetmek istediğimiz mefhum tecrübe... Kesin tecrübe, bilginin yaşanarak tahakkukudur. Gözlemleme, dokunma, dinleme, deneme ve yanılmayla birtakım tahliller yapılabilir, nihayetinde ise menfi-müsbet neticeye varılabilir. Tetkik aşamasında vuku bulan şeylerden ise istifade etmeye bakmalıyız.

Baran Dergisi 663. Sayı