“Müütü geble ente mütüü.” Bu bir Hadis-i Kudsi’dir. Tam Türkçe karşılığı “ölmeden evvel ölünüz” demektir. Onun için benim hep duam şudur ki; Allah tüm Müslümanları bu kısacık Kudsi Hadis’in şuuruna erdirsin.

Erdirsin ki, cenaze imamları ile cemaatleri, Hristiyan gibi yaşayan kişilerin ‘ex’leri camii avlusuna getirilince cenaze sahiplerini memnun etmek için ölüyü zorla yapay bir “cennetlik” haline getirmeye uğraşmak zorluğundan kurtulsunlar... 

Hıristiyan gibi yaşa, Müslüman gibi gömül, gavur gibi açık saçık içkili düğün yap, müftü nikahıyla gerdeğe gir. Hayatın barda pavyonda geçsin, helal haram demeden zıkkımlan, ölünce sakın ha, “Kırk mevlidin” unutulmasın. İşte Cenneti elinin altında!

Oh ne güzel memleket, ne kadar ucuza Cennet...

Esasen en komik olanı ise, ölmeden evvel ölmeyi, detayları ile kabul edebilme şuuruna sahip olamamış, bir kuru kalabalık toplumun arasından süzülüp giden ölünün musalla taşına yatırılması ile başlayan anlamsız tavırlar ve yapılan tezkiye konuşmalarıdır.

Ölüme hazırlanmaktan sakın bahsetmeyin Beyzadeye!

“Aman ağabey ağzını hayra aç, daha genciz yahu” çıkışlı, tepki koyuşlarla hemen karşılaşabilirsiniz.

Üstad sanki dağa taşa sormuş şu manidar soruyu?

“Şu geçeni durdursam çekip de eteğinden
Soruversem; haberin var mı öleceğinden?

Peki, her gün trafik kazalarında ölenlerin sayısı, sadece TV haberlerinden duyduklarımıza bakarsak 150’den aşağı düşmezken, yaş ortalamasına baktığınızda ölenlerin çoğunluğunun gençler olduğunu görürsünüz. Hani daha gençtik ya?

Günlük hayatımızda en çok duyduğumuz sözcük ölümdür. Televizyon haberlerinin tümünde en çok geçen sözcükler hep “öldü, öldürüldü” diye başlayan ölüm haberleridir. Yani ölümü unutmak, hatırlamamak, karşılaşmamak imkansız iken nedir bu hoyratlık, nedir bu azgınlık, nedir bu gencinde ihtiyarında bitmez tükenmez vurdum duymazlık?

İnsanoğlu bu kadar yakından haşir neşir olduğu bir şeye neden hazırlıksız yakalanır? Neden ölmeden evvel ölünüz diyen Nebiler Nebisinin bu çok manidar sözüne kulak tıkar?
Ne ölümü anımsıyoruz ne de ölüme hazırlanıyoruz. Birde ölümden korkmuyoruz havalarına girmek ise cehlin nasıl bir zirvede olduğunu göstermiyor mu?

“Kendilerini çarçabuk unutanların yerine / Baktım; ölüler Fatiha okuyorlar birbirlerine” diyen A. N. Asya ise, bizim bu zamanda ölümle, ölmekle ve ölülerle kopmuş ilişkilerimizin ne hale geldiğini vurguluyor.

William Shakespeare’in meşhur ifadelerini, “Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu” sözlerindeki, a’ları e’ye, o’ları da ö’ye çevirdiğinizde ölmek ile olmanın ne kadar birbirlerini tamamlayıcı unsur olduğunu görebilirsiniz.

Önce olacağız ki, sonra ölelim, Shakespeare ne derse desin, İslam tasavvufunda “ölmek” ile “olmak” aynı mânâda kullanılır. Eskiden ehli tasavvuf ulemaları, önlerine kefene sarılmış bir cenaze getirildiğinde;

“Hah işte şimdi bu kişi adam olmuş aslına dönmüş, vursan vuramaz, sövsen sövemez işte esas Ahmet bu, işte gerçek Ali bu, işte Ayşe’nin aslı bu derlerdi. Çünkü ölüm tam pişmek ve pişe pişe aslına dönüp adam olmak, peşinden de adam gibi ölmektir. Yunus gibi “çiğ idik piştik elhamdülillah” diyerek..

Madem ölmeden evvel ölmeyi beceremiyoruz, öyleyse gelin de birbirimizin kadrini bilelim barışalım, kucaklaşalım kardeşçe.
Gel de ölmeden evvel şu pis nefsimizi kıralım, içimizdeki şeytanı ıslah etmeye gayret edelim…

İstersen beraberce omuz omuza savaşalım şu nefis şeytanıyla, öldürelim yok edelim de onu sessizce, öyle yaşayalım el ele tutuşarak “ölmeden evvel ölmüş olan” Allah dostları gibi…

Bırak kini, öfkeyi, düşmanlığı da, say beni ölmüşlerden, koy kendini ölmüş birinin yerine de, “Diyar-i Guburun “ sakinleri(1) gibi sessiz ve sakin kalalım şu yalan dünyada biraz olsun.

Hiç olmazsa ölü gibi susalım da gönüller incinmesin, her ağzımızı açtığımızda kırmayalım birilerinin kafasını, ağzımızın içinde silah gibi sakladığımız küçücük bir et parçasıyla...

“Küllü nefsin Zâigatül mevt” derken Kur’an… O rahmet peygamberi ise bizim için, nefislerimiz ölümü tatmadan önce dört ölüm şeklini renklendirerek uyarmış ümmetini bir başka Hadis-i Kudsi ile.(2)

a-Kırmızı ölüm: Sabırla tüm eziyetlere katlanmak.

b-Beyaz ölüm: Uzun bir müddet Allah için susabilmek.

c-Sarı ölüm: Hoş olmayan olaylardan düşünerek ibret almak.

d-Siyah ölüm: Nefis arzularına karşı inadına hareket etmek.

Anlaşılacağı gibi Efendimiz Hazretleri, her gün herkesin karşılaştığı şu basit hayat engebelerini Kur’an ve Sünnet’e uygun olarak geçiştirilmesini bile ölüm çeşitlerinden saymıştır.
Dilerim Allah-u Teâla eşim merhume Hâce Güler Hanım da dâhil tüm ölülerimizi rahmet bolluğu içinde Cennet ehli sayar.
 
Dipnot
1.Diyarı Gubur: Mezarlıklar demektir.
2.Kırk Kudsi Hadis: A. Fikri Yavuz.

Baran Dergisi 577. Sayı