Salih Mirzabeyoğlu: Necip Fazıl, beş asırlık tarih dilimimizle birlikte çağımızın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam, İslâm’a muhatap anlayış davasının remz şahsiyetidir.



-  Necib Fazıl-Salih Mirzabeyoğlu ilişkisi nasıl başladı?

- Benim çarpılışım, Allah’ın bir lütfu olarak lise yıllarında Salih’le ve onun sayesinde Büyük Doğu ile tanışmamla gerçekleşti. Bu, 180 derece değişen hayatımın miladı oldu... Sonraki yıllarda birlikte çıkardığımız Gölge Dergisi’nin iki dönem yayın yönetmenliğini yürüttüm. Akabinde Akıncı Güç dergisini çıkarttığımız günlerde (nasıl cüret ettiğime bugün bile ürperirim) ondan habersiz, üç genç arkadaşıma Akıncı Güç’ün çıkmış sayılarını vererek Üstâd’ı ziyarete yolladım.
Bundan sonrasını Üstâd’dan dinleyelim:
“Müjdelerin müjdesi
Birkaç gün önce...
Büyük Doğu Yayınları’nın idare yerine birer meşale kıvraklığında üç genç geldi. Oturdular ve tek kelime söylemeden bana bir dergi uzattılar; Akıncı Güç... Bunlar bu dergiyi çıkaran ve güden gençlerdi...
Gece yatağıma uzanıp dergilerini açtığım zaman ne görsem iyi? Bir baştan öbür başa Büyük Doğu idealinin destanı... Hem de en derin fikir tabakalarına kadar nüfuz edici ve bugünkü aydın İslam gençliğini Büyük Doğu mihrak ve istikametinde gösterici bir tahlil, terkip, tefekkür ve tahassüs ifadesiyle... Alkol kokulu cenaze çelenklerinden daha adi pohpohlamalarla değil... Duyarak, düşünerek ve yaşayarak...
15 yıllık oluşunun harcı içinde alın terim, hummalı nefesim ve olanca kımıldama gücüm yatan Millî Türk Talebe Birliği’nin nihayet ölü kalıplar içinde donduruluşu, tek ümit halinde yöneldiğim Ülkücü gençliğin de henüz ruh adalelerine büyük vecd ve tefekkür cereyanını vermeye fırsat bulunmayışı önünde, bu, en beklenmedik yerden kendi kendisine yükselen ses, bana müjdelerin müjdesini getirdi:
Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!” (Büyük Doğu Rapor 7)
Üstad’ın “Büyük Doğu’nün düşük çocukları” dediği beslendikleri ocağı günlük politikaya satan zümreyi ve biraz mürekkep yalamayı Üstad’a ulaşmak sanan güdükleri bir kat daha çıldırtan, işte bu son cümleydi...

- Üstad gibi bir şahsiyetin kimse için sarfetmediği böyle bir cümleyi sarfetmesi “Ben onların arkasından koşacağım” demesi çok ağır bir sorumluluk yüklemiyor mu?..

- Elbette... Salih Mirzabeyoğlu’na dağlar gibi bir sorumluluk yüklüyordu... Ama o zaten “Binbir başlı kartalı” omuzlarında her an taşıyan bir genç adamdı... 
Muhatap oydu. O genç...
Nitekim, Salih Mirzabeyoğlu’nun Rapor 10’da yer alacak “Ön Meselelerimiz” başlıklı yazısını teslim ettiğimde, Üstad süratle yazıya göz atıp, gözlüklerinin üzerinden bana bakarak; daha sonra yazılarında da zikredeceği: “Bütün bir ömür boyu bir genç adam aradım... Elime bir geçti, pir geçti...” diyecekti...

- Üstad’la Salih Mirzabeyoğlu’nun ilk görüşmeleri nasıl oldu?..

- Gönderdiğim dergileri inceleyen Üstad, yazısında da belirttiği gibi, Ankara dönüşü, bizi Erenköy’deki eve akşam yemeğine davet etti. Bahçede hazırlanmış sofrada Üstad’la Salih ve biz dört kişi, yenilen yemek, ayakta Üstad’a hizmet eden oğulları... 
Akabinde, bahçede, Üstad’ın arkasında kılınan akşam namazı. İşte Salih Mirzabeyoğlu’nun “Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte çağımızın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını hakikatin hakikatine nisbetle heykelleştiren adam” dediği, “İslâm’a muhatap anlayış davasının remz şahsiyeti” dediği Üstad’ıyla ruberu ilk görüşmesi...

- Akıncı Güç’ü kapatarak, yeni dostları olarak Üstad’ın Büyük Doğu Rapor’larına dahil olmanız nasıl gerçekleşti?

- Akıncı Güç’te Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı “Gölge I. dönem, Gölge II. dönem ve Akıncı Güç... İlk haykırıştan sonuncusuna kadar herbiri, Büyük Doğu şuuruna doğru yükselen basamakları gösterici ve bu şuura bağlı olarak kendi dereceleri içindeki hareketin vasıtaları... Kafası esen rüzgâra göre yön değiştirenlere karşılık bu çizgiyi, aynı kaynaktan beslenerek aynı hedefe doğru «gelişen» bir şuur diye ifade edersek, sebebini, bağlı olduğumuz «doğru yol» anlayışını işaret niyetinde arayın. Şimdiye kadar belirttiğimiz küçük görünüşlerin üstüne bir perde çekiyor ve «büyük zuhur»a kadar, oluşumuzu tamamlamak üzere Büyük Doğu mihrakında toplanıyoruz. Büyük aksiyon ruhu, kültür edası, sanat ve estetik anlayışı, dâva aşk ve ahlâkı içinde, “Kim yolumuzu en sarsılmaz ve taviz vermez istikamet bilgisiyle gösteriyorsa liderimiz odur!» dersek, tâbi olanı ve olmayanıyla herkes bunun kim olabileceğini, kendi öz babasının isminden daha iyi bilir. Böyle bir liderin maiyetine girmenin bir liyakat işi olduğundan habersiz başıboşlara karşılık, maiyet olmanın ve yetenekleri liderin emrine vererek kendini ortaya koymanın ne demek olduğunu göstermek de bizim borcumuz” şeklindeki deklarasyon yayınlanarak dergi faaliyetlerini durdurdu...
Akıncı Güç’ün bu son sayısında Üstad’ın, Salih Mirzabeyoğlu’nun şahsında “Akıncı Güç Kadrosu’na İthaf İdeolocya Örgüsü’ne Ek” başlıklı yazı da yer aldı: (Yazının Üstad’ın el yazısıyla orijinali arşivimdedir)
İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir. 
Anlayış mı?.. Nurun aynadaki aksi... Aynayı yenilemek
Güneş yenilenemez, Göz yenilenir.
Dört büyük halifenin sırayla şiarları olan merhamet, celadet, edeb ve akılda tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm Asrının eşiğinde, İslâmı yenileme davasını çözümlemeye güçlü nesilden, ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet...”
O günleri Büyük Doğu Rapor 7’de Üstad şöyle anlatıyor:“Nihayet beklenmedik bir tecelli bana hasretini çektiğim gençliğin, ben farkında olmadan tohum atmış örneklerini kendi ayaklarıyla kapıma getirdi. «Akıncı gençler»den «Akıncı Güç» halinde kopup Büyük Doğu idealine bağlı olmaktan başka yol ve gayeleri olmadığını haykıran bir zümredir; ve kendi markalarını taşıyan dergilerini kapamak, Büyük Doğu’ya katılmak, şartlar imkân verince de teşkilâtını kurmak üzere şimdiden tek mihver etrafında kümelenmişlerdir. Hikâyelerini eski «Rapor»larda gördüğümüz bu gençler, ellerimin teması olmaksızın, derinliğine ve genişliğine Allah’ın bahşettiği hacim sayesinde ve bir şimşek aydınlığı denecek kadar kısa bir temas neticesinde 40 yıldır aradığım gençliğin heykel kalıbını bana gösterdiler ve hem dergi, hem dernek noktasından ilerideki oluşumuza değin «Rapor»larda benimle beraber tecelli vazifesini üzerlerine aldılar.”

- Böylece Üstad’ın vefatına kadar sürecek birlikteliğiniz başladı.

- Madde plânında evet. Salih Mirzabeyoğlu için ruhi birliktelik Üstad’la tanışmadan önce de vardı... Hâlâ da sürüyor. Üstad’ın defalarca “Salih, beni bir tek sen anlıyorsun” hitabının henüz yaşayan şahidiyim.
Yine Üstad’ın “Sen yalnız bana yazıyorsun. Fikri şekere bulayıp, herkesin anlayacağı tarzda yazmalısın” sözlerinin de canlı şahidiyim.

- Üstad bir tanedir, yaşamış, veda etmiş, halef bırakmamıştır, deniyor. Ne dersiniz?.. 

- Üstad’ın Büyük Doğu ideolocyası etrafında ördüğü kütüphanelik çapta Büyük Doğu Fikriyatı’nı bir tekke veya bir bakkaliye zannederek ona halef ya da varis arayan fikir fukaralığına ne söylenebilir? Ne söylense anlayabilir?.. Böylesi hamakat, Eflatun’dan, Sokrat’ın veraset belgesini sorar...
Nasıl-niçin ilişkisini Büyük Doğu’ya nisbetle İBDA kütüphanesi olarak 67 cilt eserle ortaya koyan Salih Mirzabeyoğlu gibi bir fikir adamının fikrî varisliğinin tasdikini fikir fakiri adamlardan mı bekleyeceğiz?.. Üstad’la karşılaşmış, konuşmuş, yanında vakit geçirmiş olmayı Üstad’ı tanımak, anlamak ve ulaşmak(!) zanneden taifeye söylenecek tek söz var:
Üstad’ın aşçısı, aynı çatı altında, sizin topunuzdan daha uzun süre yaşamış ve her gün onunla defalarca konuşmuştur!..

- Salih İzzet Erdiş, niçin Mirzabeyoğlu müstear ismini kullanıyor?..

- Salih, Şerif Muammer Bey’in oğludur. Dedesi İzzet Bey’dir. Büyük dedesi Hacı Musa Bey cennetmekân Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın mutemet dostudur. Geçtiğimiz günlerde gazetemizde neşredilen ve Nutuk’ta da yer alan, Mustafa Kemâl’in kendisine gönderdiği ve Ermeni mezâlimine karşı yine yardımını talep ettiği mektuptan hatırladığımız Hacı Musa Bey... 
Salih’in büyük büyük dedesi ise Mirza Bey’dir...
Bu yüzden Mirzabeyoğlu imzasını kullanıyor.
Salih Mirzabeyoğlu’nun soy kütüğü Halid Bin Velid’e dayanır ve iki kere değil, upuzun bir bey soyunun son halkasıdır.

29.05.2012 / Yeni Akit