(…) 28 Şubat sürecinden beri bir yükselen bir alçalan tempoda da olsa Türkiye bir ihtilâl sürecinin içinde ilerlemektedir. Son 20 senede yaşananlar, 15 Temmuz da dâhil olmak üzere, hiçbir şeye olmasa bile Türkiye’yi değişim fikrinin kendisine hazırlamış bulunmaktadır. Bu ise bugün statükoya mahkûm vaziyette bulunan dünya çapından bakıldığında Türkiye için büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bir diğer taraftan, yakamızdan bir türlü düşmeyen krizler, değişim sürecinin devamlılığının meşruiyeti adına Türkiye için bulunmaz bir fırsat şeklinde değerlendirilmelidir.

Böylesi bir konjonktüre, Türkiye’nin tarihî misyonunu üstlenmek memuriyeti ve bunun için de Büyük Doğu-İbda’nın zaruret olduğunu hesaba katacak olursak, mevcut konjonktürde memleketin bekasını korumak ve Başyücelik Devleti modeline geçişe zemin hazırlamak üzere süratle atması gereken adımlar vardır.

Bir kere hakikatin yerine yalanın irca edilmeye hazırlandığı bir zamanda, mümkün olan en hızlı şekilde bütün mübhem değerlerin yerine direkt olarak hakiki olan asıllarına irca edilmesi gerekir ki yalanın yalanı karşısında en azından ayakta kalınabilsin. Meselâ parayı ele alalım. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra para üzerinden başına gelenleri gördükten sonra, bugün Türkiye’nin enflasyon ve kur baskısından kurtulması ve bu dalgalı dönemde ayakta kalabilmesi için Türk lirasını altına endekslemesi artık bir seçenek değil zaruret hâlini almış bulunmaktadır.

Hakiki bir değere endekslenmiş para üzerinden daha evvel Baran Dergisi’nde üzerinde durduğumuz üzere Büyük Doğu Ticaret Birliği modeli geliştirilmeli ve bu çevremize de sirayet ettirilmelidir.

Yine ayakların yere sağlam basabilmesi adına, senelerdir adına “Derin Devlet”, “Ak Sakallılar” yahut bilmem ne denen etkileyicilerden müteşekkil kadronun artık devlet hiyerarşisi içinde kendisine görünür/hesab verebilir bir yer bulması ve demokrasi saçmalığı bir kenara itilerek devlet siyasetinin devamlılığının alt yapısı tesis edilmelidir.

Bunlar tabiî acil gördüğümüz hususlar, uzun yolculuğumuzda bunun dışında atılması gereken adımları da zamanla burada müşahhaslaştıracağız.

***

Statükonun baştan sona iflâs ettiği zamanımızda, herkes kendisine göre yeni bir insan, yeni bir toplum, yeni bir yurt ve yeni bir düzenin kavgasına hazırlanıyor. Bizim yaşanmaya değer hayat sunan bir modelimiz zaten elimizde var. Öyle yahut böyle, 15. İslâm asrında bu modeli hayata geçireceğimize inancımız tam.

Her zaman ifâde ettiğimiz gibi, biz bu süreci memleketimizden başlayarak, her kesimin mutabakatı ve katkısıyla işletmek taraftarıyız; fakat illâ ki ben bunun karşısında duracağım, intihar etmekte kararlıyım diyenlere de karışamayız.

Biz, inancımızın kavgasını veriyoruz. Onlar ise çıkarlarının. Biz inanıyoruz, bu sebeble de her iki âlemde de mutlaka kazanacağız! (…)

Görüş: Ömer Emre Akcebe

Makalenin tamamı için TIKLA

Aylık Baran 3. Sayı