(…) Yakın Türkiye tarihinin en önemli iki mütefekkiri olan Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nun hayatları pahasına yeni bir fert, cemiyet ve ona mutabık bir devlet inşâsı merkezde olmak üzere, insan ve toplum meselelerinin hâlline dâir ortaya koymuş oldukları Büyük Doğu-İbda dünya görüşünün farkı ve ehemmiyeti de buradan gelmektedir.

Modernizm varlığını, ilahîyi beşeriye indirerek bugünkü devlet anlayışının ortaya çıkış serencamında bulmuş ve yine varlığını liberal devlet sayesinde sürdürmüştür. Büyük Doğu-İbda, tüm bu süreci tersine çevirecek biçimde ortaya koyduğu yeni insan-cemiyet modeliyle ve İslâm geleneğine sıkı sıkıya bağlı Başyücelik devleti teklifiyle tüm dünyada modernizme en esaslı başkaldırının ifadesidir.

Yine gelenekten gelen “idare şeklinden ziyade idare ruhu” düsturundan da anlaşılacağı üzere yeniyi de asla reddetmeyen çift kanatlı bir anlayışa sahiptir.

Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nun, ismi itibariyle son ve en sistemli İslâm devleti olan Devlet-i Aliyye (Yüce Devlet) Osmanlı’yı da tedâi ettiren Başyücelik modeli, Müslümanların Müslümanca yaşayabilmesi adına hem meselenin esasını tesbit hem de usulünü teklif açısından yegânedir!

Çünkü bu model ile ilhamını bağlı akıldan değil, ismiyle (Başyücelik) müsemma bir şekilde “Yüce”den almakta ve “Yüce”ye yönelik bir hayatı telkin ederek ters-yüz edilen her şeyin yeniden “normal” hâline getirilmesi teklif edilmektedir. Zira ilhamını ilâhî olandan almayan bir sistemde bugün olduğu gibi düzensizlik, başka bir ifadeyle güçlü olanın haklı olduğu bir düzen doğar-doğmuştur. Bu düzen şuurları alabildiğine tahrip etmiş ve şuuru bu denli bozulmuş olan insanı güç tekelini elinde bulunduran siyasî bir otoritenin, müteal olana muhatap bir devletin -tepeden- yeniden nizama sokması mümkündür. Dolayısıyla Müslüman’ın Müslümanca yaşayabilmesinin, Müslüman bir cemiyetin inşa edilmesinin ve sadece Müslümanların değil tüm insanlığın kurtulabilmesinin yolu da buradan geçmektedir. (…)

Makale: Faruk Hanedar

Makalenin tamamı için: TIKLA