Necip Fazıl, Ehl-i Sünnet’in Hanefî-Matüridî çizgisine bağlı olup tasavvufa da intisaplı biriydi. Ehl-i Sünnet çerçevede zâhir ve bâtın âlimlere son derece bağlı olup onlara karşı daima edebli bir dil kullanmıştır. Necip Fazıl’ın kaynakları olarak en başta üç isim verebiliriz: İmâm Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî ve Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî.

İmân ve İslâm Atlası eserinde zâhir âlimleri olarak verdiği kaynakları burada aynen sayalım:

“Bu eserin zâhirî ölçüler tarafı, Tahtâvî, Halebî, İbn-i Âbidin, Kudurî, Dürrü’l-Muhtâr, Dürer, Mülteka, Behce, Fetevâ-yı Hindiyye ve emsali emin me’hazlara bağlı, Nimetü’l-İslâm, Mecmuatü’z-Zühdiyye, Mevzuatü’l-ulûm, Dürrü’l-Yektâ, Mir’atü’l-Haremeyn, vesaire vesaireye dayanır.” (Kısakürek, 1981, s. 6)

Bâtın âlimleri olarak ise aynı eserde şu isimlere yer verilir:

“İşin bâtınî cephesine gelince, ruh ve hikmette mübarek zülâllerini kana kana içtiğimiz büyüklerin en başta İmâm-ı Rabbânî, Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî, İmâm-ı Gazâlî ve daha nice üstün velîler olduğunu ilâna ne hacet!..” (Kısakürek, 1981, s. 6)

Tefekkür ve hikmet seviyesinde eserler veren Necip Fazıl’ın ilme bağlılığını ifade etmek için şu bilgi notunu verelim. Onun Toptaşı Cezaevi’nde yazdığı İmân ve İslâm Atlası isimli orijinal tarz ilmihal eserini, Hacı Cemal Öğüt (Alasonlu) Hocaefendi’ye gönderdiği, onun da bir-iki ibare düzeltmesiyle “yayınlanabilir, güzel olmuş” notuyla icazet (onay) verdiğini hatırlatalım. Dipnotta kaynak verilmesine odaklanan akademik tarzın her zaman “ilmî” mânâsına gelemeyeceğini ifade ettikten sonra, İmân ve İslâm Atlası eserinin girişinde “kaynaklarımız” başlığı altında bir sayfalık kaynak listesinin yukarıdaki muteber kaynaklar olarak verildiğini hatırlatalım.

İmân ve İslâm Atlası yanında Doğru Yolun Sapık Kolları ve öbür eserleri de Ehl-i Sünnet kaynaklarından ve başta Mektubat-ı Rabbânî olmak üzere tasavvuf büyüklerinden süzülmedir. Zâhir ve bâtın âlimi Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin ise Necip Fazıl’ın temel referansı olduğu herkesin malûmudur.

İlk gençlik ve yetişkinlik yıllarında ne gibi eserlerden beslendiğini tetkik edelim.

Necip Fazıl’ın Bahriye Mektebi’ndeki din dersi hocası Ahmed Hamdi Akseki olup, İslâmiyet’in bütün insanlığı nasıl kuşatacağına dâir Necip Fazıl’ın yazısını çok beğenmiş ve sınıfta okutmuş idi. Diyanet İşleri Reisliği döneminde de Akseki Hoca ile görüşmesini sürdürmüş idi. Kitaplarında ondan övgü ile söz eder. Onun kitaplarını okuduğunu söyleyebiliriz. Üstad’ın iki Diyanet İşleri Başkanı’nı makamıyla münasip gördüğü mâlûmdur. Biri Ahmed Hamdi Akseki, öbürü Ömer Nasuhî Bilmen idi.

Amerikan mektebindeki öğreniminden dolayı İngilizcesi kuvvetli olan Necip Fazıl’ın, Bahriye Mektebi’nde Oscar Wilde, Shakespeare ve Lord Byron’ı İngilizce’den okuduğunu hatıratından öğreniyoruz. (Kısakürek, 2009, s. 157)

Bir bilgi notu olarak bunu da ilave edelim. Bahriye Mektebi’nde, irfan sahibi edebiyat muallimi İbrahim Aşkî Bey’in Necip Fazıl’a ilgi gösterdiği ve okuması için Sarı Abdullah Efendi’nin Semeratü’l-Fuad (Gönül Verimleri) isimli o zamanın meşhur eseri ile “Divan-ı Nakşî” diye sahibini bilmediği bir eserini verdiğini hatıratından biliyoruz. Necip Fazıl bu hadiseyi, “Tasavvufla, deri üstü deri bir satıh plânında da olsa, ilk temasım başlıyordu.” (Kısakürek, 2018, s. 142) diye değerlendirir.

Kazım Albay
Makalenin devamı için TIKLA