Büyük Doğu, bu topraklarda soylu bir fikir geleneği oluşturma çilesinin tarihi...
Toplumunun meselelerini hal yolunda mücadele örneği sergilerken karşılaştığı engel ve tepkiler saymakla bitmez.
“İslâm’da fikir yoktur” fecaatinden, “ideoloji diye bir şey yoktur” hezeyanlarına kadar şahitlik edilmiş bir vasatta tohumlarını serpti.
Üstad’ın dönemine kadar “fikir çilesi haysiyeti”ne yabancı düşen insanımız, tarihimize asırlar sonra giren tefekkür metodu ve muhakeme usûlüyle Üstad Necip Fazıl sayesinde tanışmıştı.
Necip Fazıl’ı Necip Fazıl’la tekrarlamanın, bazı menkıbelerin ve birtakım şahsî hatıraların ötesinde anlama istidadının önemiyse ayrı bir “çile” olagelmiştir.
Büyük Doğu’yu tüm yönleriyle ve olanca heybetiyle insanımıza sunan Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl’la Başbaşa adlı eserinde, “Sokrates’e nisbetle Eflatun” vakasıyla “fikirde dostluk”un emsalini gösteriyor. Sokrates’i Eflatun’dan öğreniyoruz nitekim.
Fikirde dostluğu, başka tür dostluklardan apayrı ve İBDA imtiyazıyla mânâlandıran Mirzabeyoğlu, “Üstad’ım” dediği fikir adamının, “lafımın dostusunuz çilemin yabancısı, yok mudur sizin köyde çeken bir fikir sancısı” sualine külliyat çapında eserlerle cevab vermeyi sürdürüyor.
Necip Fazıl’a bağlılığını “azad kabul etmez” bulan Mirzabeyoğlu için bir teşhis koymak gerekirse, İBDA idrakiyle şöyle ifade edilebilir: ‘Yaşayan Necip Fazıl’...
Üstad nasıl anlaşılabilir? Bu gerçekten ayrı bir “fikir sancısı”dır aydınımız için...
Mirzabeyoğlu’nun fikir çilesini hâlâ tuhaf ve yaygın bir görmezden geliş sürüyor?
Mirzabeyoğlu, Üstad Necip Fazıl henüz hayattayken karşısında olmaksızın yazdığı diyaloglar “Necip Fazıl’la Başbaşa” adıyla sunulduğunda, “hakkımda yazılmış tek harika kitap” cümlesiyle imzalanmış.
İmza?.. İşaret, sembol?.. Tasarruf hakkı?.. Teslim alan el?
Bu “fikirde dostluk”, nasıl bir kayıtsızlık ve ciddiyetsizliğe musallat olmuş, doğrusu anlaşılır gibi değil. Bunu anlama samimiyetini göstermek, fikri aziz tutmaktan başka ne anlama gelebilir?
Anlaşılıyor ki; Büyük Doğu olmadan İBDA anlatılamaz, İBDA olmadan da Büyük Doğu anlaşılamaz.
Büyük Doğu Mimarı’nın eserlerinde sistem çapında derinleştiğini, Büyük Doğu’nun “muhasebe”sini ve yeni zamanlarda tatbik sorumluluğunu yerine getirdiğini, nihayet Büyük Doğu’ya hâkim mevkiini gizlemeyen Mirzabeyoğlu’nun eserlerini sükût suikastine maruz bırakırken asıl kötülüğü kendilerine yaptıklarının idrakinde mi acaba insanlar?
Her iddia sahibinin muhasebeye çekilmesi, hem o iddia sahibinin hem de geri kalan tüm insanların hakkıdır. İddiasını isbat ediyorsa hakkını verecek, etmiyorsa tarihin çöplüğüne atacak Rahmetli Üstad’ın tabiriyle “fikir çilekeşleri” aranıyor?
Bizim asıl meselemiz ne o ne bu, sadece ve sadece şu: Hakikati, hakikatin hatırı için kabullenecek keyfiyette aydınların nedreti…
Hem de “marifet iltifata tâbidir” hikmeti dillere pelesenk olmuşken…
 
Baran Dergisi 563. Sayı