Çok önemli gördüğümüz, büyük değer atfettiğimiz bilim adamlarının, felsefecilerin ekseriyeti, siyasî iktidarların büyük çoğunluğu, aslında, yalanı dünya düzeni haline getiren bir küçük azınlığın şeytanî aklına bağlıdır. Kusursuz biçimde çalışmasından sorumlu oldukları, yalan üzerine kurulu sistemi her şart altında doğrulamak, özü itibariyle sakat, ölüme ayarlanmış bir iktisadî sistemi ne pahasına olursa olsun devam ettirmek ve tüm bu madrabazlıkları muhalif bir görüntü altında yapmak üzere yetiştirilmişlerdir. Onun için, bu küçük azınlığın çıkarına olmayan her tür değişim ve dönüşüm, iyiye-doğruya-güzele doğru bir gidiş de olsa, insanlığın yararına bir buluş da olsa, hemen önü kesilir, düşünce daha doğmadan kaynağında boğulur.

Dolayısıyla, toplumun çıkar ilişkisi içinde olan ve iktidar olarak doğduğuna inanan küçük bir kesiminin, kendi aralarında yaptıkları paylaşım sözleşmelerini ideal bir medeniyetin erdemleri olarak sunmak, vahşiler sürüsüne verilmiş tavizlere evrensel değerler muamelesi yapmak; dahası, bunlar bizde yok, biz zaten buyuz, bizden bir şey olmaz diye hayıflanmak, kendini bilen insana yaraşır bir tutum değildir... Batı’nın yüzlerce yıldır insanlığa karşı yürüttüğü suça ortak olmayı istemektir. Üzerlerine yapıştırılan mostralık etiketlere kanıp, insanı insan yapan hasletlerin, ruhumuzu arındıracak faziletlerin, ruha dair her şeyi dışarıda bırakan formlarla kuşatılabileceğini, sözleşmeye bağlanabileceğini ve korunabileceğini düşünmek, ancak aptallara has bir ayrıcalıktır.

Mevlüt Koç 

Tamamı için tıklayınız