Büyük Doğu’ya öykünen değil, her zerresiyle ona bağlı olan İbda, Üstadın emanetinin davacısıdır.
Büyük Doğu’suz İbda olamayacağı gibi, İbda’sız da Büyük Doğu olmaz. BD-İBDA, birbirine müvazi (denk) iki kanattır ve birbirlerinden ayrılamazlar.
Ayrılırsa ne olur?
Büyük Doğu’suz İbda tek kanatlı olur ve yürüyemez.
Aynı şekilde İbda’sız Büyük Doğu da tek kanatlı olur ve yürüyemez.
İbda’nın bâtını Büyük Doğu, Büyük Doğu’nun zahiri İbda’dır. Zahirle batın birbirinden ayrılabilir mi? Kalbimiz Büyük Doğu, bedenimiz İbda… Bundan dolayıdır ki İbda, yürüyen Büyük Doğu’dur.
Bu zarureti, İBDA diyalektiği eserinde Salih Mirzabeyoğlu şöyle izah eder:
“İslâm ruhunun eşya ve hadiseler karşısında “nasıl” tavrını temsil eden BÜYÜK DOĞU gövdesine mukabil İBDA, onun taşıyıcı “niçin” kanatlarıdır, onun içindir, onun gayesidir ve gayesi o dur!..”
İslâma muhatap anlayışın nasıl’ını çerçeveleyen BÜYÜK DOĞU, “niçin”ini ise çerçeveleyen İBDA’dır.
Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu’nun 1979 Akıncı Güç dergisi zuhurunu “Müjdelerin Müjdesi” diye bağrına basar ve “Işık” yazısını yazar, Salih Mirzabeyoğlu’nu “Yeni Dostlarım” diyerek Raporlara dahil eder, onun “İdeolocya ve İhtilal” çözümlemelerine yer verir ve İdeolocya Örgüsüne ek olarak “İslâmı Yenilemek” bahsini Salih Mirzabeyoğlu’na ithaf eder.
Büyük Doğu varken neden İbda diye sorulabilir. Bu mevzuda şunlar söylenebilir:
İbda, taklitçi değil, orijinal ve asliyettir. Bundan dolayı kendi adıyla zuhur etmek zorundadır, orijinal tarzı ve diyalektiği vardır.
İbda, Büyük Doğu hırsızları gibi değildir ve onun için Büyük Doğuya bağlı olarak kendi adıyla zahir olmuştur. Başkası olmadan başkası için olmadır İbda; bağlılıkta kendini ortaya koyandır İbda.
İbda’nın Büyük Doğu üzerindeki telif hakkından. Çünkü İbda’nın kaynağı Büyük Doğu’dur, fikir manzumesini böyle kurmuştur.
İbda, Büyük Doğu’ya sıradan bir bağlılık değil, Büyük Doğu yanında yeni bir bina inşa ederek Büyük Doğu’yu yürüten bir asliyettir.
Çağın gerekleri ve inkılâbın tamamlanması için İbda şarttır.
“İdeolocya ve İhtilal” ilişkisi İbda’nın zuhurunu zarurî kılmıştır. Çünkü İbda, Büyük Doğu’nun “niçin” buudu yanında aksiyon cephesini de örgüleştirmiştir.
İbda’nın bu mânâda Büyük Doğu ideolocyasına bir ek yapması söz konusu değil. Bilakis Büyük Doğu’yu yürütmek için gerekendir İbda, yani Büyük Doğu eksik değildir.
Tarihî dönüşüm: “1982-1983 senesi, bir ayniyetin iki kanadı arasındaki devir teslim hâlinde BÜYÜK DOĞU İBDA dönüşümünün tarihidir…” İBDA diyalektiğindeki bu ifadelerden de anlıyoruz ki, yeni dönemin gereği ve misyonun hakkı için İBDA kendi adıyla zuhur etmek zorundaydı. Büyük Doğu’nun telif hakkı merkezi halinde ve tek, son ve som mirasçı sıfatıyla onun çilekeş yoluna girmiştir İbda.
Üstadın surda açtığı gedikten dava topunu içeri sokmak, asliyet, telif hakkı, doğrulayıcılık mihrakı istiyor, marka olmayı gerektiriyor, onun için İBDA markası var.
Necip Fazıl’ı şairlerden bir şair olmaktan kurtaran ve onun Gençliğe Hitabesindeki şu vasiyetini yerine getirendir İBDA:
“Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır.”
Bu nasıl olacak? Şiir okuyarak olmaz herhalde. Kanla-canla, fikir ve çileyle olabilecek bir emanettir. Necip Fazıl’ın şahidi Salih Mirzabeyoğlu’nun yaptığı da budur; “şairlik onun olsun şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta” hesabı İslâm aksiyonunu tezgâhlamaktır. Necip Fazıl’ın muradı pazarlıksız İslâm inkılâbının gerçekleşmesi değil miydi? Bu arada Salih Mirzabeyoğlu’nun şiir ustası ve sanat adamı olduğunu da vurgulayalım, hem san’at adamı ve hem de san’atı üzerine düşünen mütefekkir.
İbda’sız Büyük Doğu’cular tam bir düşük çocuk mesabesindedir. Onlara bakarak da İbda’nın misyonunu ve Salih Mirzabeyoğlu’nun fikir-aksiyon ve sanat adamlığının biricikliğini anlayabiliriz. vasfını anlayamayız.
Necip Fazıl gibi ilm-i ledün sahibi Salih Mirzabeyoğlu’ndaki feraset gözü... Necip Fazıl’ın keramet çapındaki tarih muhasebesini okuyanlar, beş asırdır beklenen mütefekkir namzedi Salih Mirzabeyoğlu’nu biraz daha iyi anlar. İşte “zamanı aşma gayesine ermiş bir kahraman sıfatıyla Büyük Doğu Mimarı’nın portresinin İbda Mimarınca çizimi; hiç kimsenin bu derinlikte yapamadığı Necip Fazıl tanımlaması:
-“Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte içinde bulunduğumuz çağın nabzını yakalayan ve ideali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun oluş ıstırabını İslâmın hakikatine nisbetle heykelleştiren adam!” 
Burada bir parantez açarak İbda ve İbda’cılar farkına dikkat çekmek istiyorum. İbda’cılar (İBDA cepheleri) her biri kendi şuur, aksiyon, üslub ve mizacıyla görülen İbda bağlıları olup, İbda ile özdeş değildirler. İbda’cıların kendi çaplarından kaynaklanan zaaflarını davalarına atfetmek, Müslümanın hatasına bakıp İslâm’da kusur bulmak gibidir ve niyeti bozuk olanların yapacağı iştir.
“Büyük Doğu’cuyum!” deyip de, Üstadın aksiyon adamı olduğunu unutanlar ve onun şiirleriyle tatmin olanlar ne Büyük Doğu’yu anlar ne de İbda’dan haz eder. Abdullah Gül Büyük Doğu’cudur ama Ilımlı Laik sistemden yanadır. Keza, Tayyip Erdoğan her fırsatta Üstadın şiirlerini okur ama Büyük Doğu kavgası gütmez. Böyle nice Büyük Doğu’nun düşük çocuklarını görmekteyiz.
Her biri ayrı telden çalan Büyük Doğu’nun düşük çocukları, Büyük Doğu’nun muradı olan İbda’dan onun aksiyoncu çizgisinden dolayı uzak durmayı tercih etmekteler. Sanki Necip Fazıl bir aksiyon adama değilmiş gibi, çile ve zindanlarda ömrü geçmemiş gibi, Başyücelik Devlet modeli önermemiş gibi?
Düzen Müslümanlığı ve düzenin istediği tarikat ve cemaatçilik anlayışına zıt olarak, Batı kültür ve yaşayışını da en ince ayrıntısına kadar muhasebe ederek, yepyeni bir nizam ve yepyeni bir tarzda İslâm diyalektiğini geliştirmiştir İbda; Büyük Doğu’nun muradı budur, bu aksiyondur.
İBDA’yı tanımadan önce Necip Fazıl’ın eserlerini okur ve fırsat buldukça konferanslarına giderdim. Bir kahramandan öte misyonunu bilmez, eserlerini de satıhtan okur, parlak ve büyüleyici ifadelerinin içine giremezdim. Zaten Necip Fazıl’ı da çevremdekiler böyle kuru hayranlık tavrında anlıyordu. Tâ ki Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıyıp onun Necip Fazıl’daki derinliğe ve inkılapçılığa (İdeolocya Örgüsüne) işaret etmesiyle adeta Necip Fazıl’ı sıfırdan öğrenmeye başladım. Salih Mirzabeyoğlu olmasaydı Necip Fazıl gibi bir deha ne kadar ucuza gidecekti ve biz ondan mahrum kalacaktık. Necip Fazıl’ı samimî sevenler, Salih Mirzabeyoğlu’na ne kadar teşekkür etseler azdır. Salih Mirzabeyoğlu’nun istediği ise teşekkür değil, Necip Fazıl’ın dava taşını gediğine koymaktır. BÜYÜK DOĞU’YA ÖYKÜNMEK DEĞİL. BÜYÜK DOĞU’YU YÜRÜTMEKTİR ÖNEMLİ OLAN.
BÜYÜK DOĞU’yu sevip İBDA’ya mensup olmamak, Osmanlıyı sevip de günümüzde kuru kuru övünmekten başka bir şey yapmamaya benzer. Yakıtsız arabaya, kanatsız kuşa benzer… BÜYÜK DOĞU’yu kuru kuru sevmek değil onu İBDA ile inşa etmek gerek… Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’ndaki BÜYÜK DOĞU sevgisi İBDA metod ve anlayışını doğurmuştur; “Doğsun Büyük Doğu Benden Doğarak” emrine icabettir İBDA… Eğer biz de sevdiğimizde samimi isek, İBDA’yı ihya etmek, İbda etmek, inşa etmek borcundayız!.. cepheleşmek ve kendinden zuhurla… 
Büyük Doğu-İbda tarihi 1919’da Anadolu’daki mücadeleye Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin verdiği destekle başlar ve bugün de aynı kurtuluş iradesini gösterir. İBDA diyalektiği eserinin Büyük Doğu-İbda tarihi bahsinde bu açıkça ifade edilir:
“İstiklâl savaşını gayesine ulaştıracak ve mânâlı kılacak olan hareket, BÜYÜK DOĞU-İBDA çizgisidir!..”
Hâsılı kelâm bizden istenen şudur:
Askerî, siyasî kültürel ve sanat cepheleriyle ve peşpeşe vurulacak darbelerle, Üstadın muradı kavgası ve rüyası olan cemiyet inşaı…

Aylık Dergisi 80. Sayı

Mayıs 2011