"Komple Sanatçı" Cevad Ülger Ölümünün 14. Yılında Anıldı
"Çağdaş Sinan" Cevad Ülger İBDA-C Tarafın organize ettiği bir programla Tarafın Sanayi Mahallesi'ndeki Toplantı ve Sergi Salonu'nda anıldı. Program İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun Akına Güç dergisindeki “BİR DAĞ DEVRİLDİ” yazısının okunmasıyla açıldı. Daha sonra Taraf dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Şadoğlu bir konuşma yaptı. Şadoğlu konuşmasında, Cevad Ülger'in emek verdiği kurumların onu hatırlamamaına sitem ederek konuşmasına şöyle devam etti: "Çağdaş Sinan Cevad Ülger bazı kurumlara (Milli Gazete) onca emek verdiği halde ölümünün 14. yılında bu kurumlar onun hakkında tek bir cümle bile yazmamışlardır. Fakat bu şerefi şu anma toplantısıyla Allah bize nasib etti.” 

Anma programının olacağını haber alan Eskişehir'den Cevad Ülger'in tanıdığı MSP eski Yürütme Kurulu Üyesi Hasan Özkeçeci de hazır bulundu. Özkeçeci yaptığı konuşmada Cevad Ülger'le olan hatıralarını anlatırken programa katılan davetlileri hem duygulandırdı, hem de neşelendirdi. Özkeçeci, Cevad Ülger'in eserlerini ticari olarak pazarlayamadığını ve kendisinin ona "Sen bu eserleri pazarlayamıyorsun. Eserlerin satışı durumunda veya iş alman durumunda sen beni çağır pazarlığı ben yapayım" dediğini belirtti. Ayrıca Cevad Ülger’in yaptığı eserlerde hem mimarlık, hem de işçilik yaptığını belirtti. Ve küçücük bir atölyesi olduğunu, bu atölye içinde hem gençleri eğittiğini, hem de üstü başı çamurlu bir halde işine devam ettiğini söyledi.
Daha sonra TARAF Dergisi Sahibi ve Yazıişleri Müdürü Sayın Kazım Albayrak kürsüye gelerek Cevad Ülger’in mimarî ve diğer yönlerini anlatan bir konuşma yaptı. Şimdi bu konuşmayı aynen yayınlıyoruz:

 

"ÇAĞDAŞ SİNAN" CEVAD ÜLGER'İ TANIMAK
Gerçek İslâm sitesinin gönüldaşları olarak sizleri selâmlıyorum. Selâm size...

İBDA-C TARAF’ın organize ettiği bu anma programında Cevad Ülger'in mimarî yönü üzerinde duracağım. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu Cevad Ülger'le ilgili şu tesbitte bulunuyor: "Büyük mimar, çağdaş Sinan... Yeni malzeme ile eski mimarînin hayatiyetini devam ettiren ve erbabına göre malzeme avantajıyla bazı noktalarda Mimar Sinan’ı aşan gerçek sanatkâr "(ı)

Cevad Ülger'in şahsiyetinin büyüklüğü şuradan belli ki, dünya çapında bir fikir tezgâhını temsil eden İBDA'ya ilham vermiştir. “İBDA'ya yol veriş bünyesindeki" üç unsurdan biridir. Salih Mirzabeyoğlu şöyle der: "Demek ki, Cevad Ülger (Karamehmedler), İBDA keyfiyetine vesile unsur olmadan önce, gelişen bir bünyenin giyeceği bir elbise gibi İBDA fikrinin mimarîsini peşinen hazırlayandır. Ruhunu bekleyen kalıp, aradığını buldu...”

Çağdaş Sinan’ımız Cevad Ülger, 60’tan fazla eser sahibidir. Belli başlı mimarî eserlerini şöyle sayabiliriz: İstanbul Küçüksu'daki Zihni Gürler Camii. Eskişehir'deki Reşadiye Camii ve on civarında diğer camileri, Kayseri' deki Bürüngüz Camii, Ankara’daki Abidin Paşa Camii, Hatay Kırıkhan’da Beşyüzevler Camii, Trabzon Çaykara'daki Camii, Kütahya’nın Tavşanlı, Tunçbilek, Domaniç kazalarındaki camiler...

Sivil mimarî örnekleri olarak: Konya Ilgın kazasındaki kaplıcaların kompleksi ve Eskişehir'de birçok binayı sayabiliriz . Sinan gibi komple sanatkâr özelliğine sahip olan Cevad Ülger’in bu camilerin sadece mimarîsini yapmayıp, bütün dekorasyonunu, desenlerini vs. yaptığını da belirtelim .

Osmanlı mimarî tarzına bağlı yeni üslup geliştiren Cevad Ülger'in eserlerini halk, Mimar Sinan 'ın zanneder. Cevad Ülger'in mimarî eserlerinin zevk yoksunu ellerde tatbik edilirken bazı aksaklıklar olduğunu da belirtelim. Cevad Ülger 20 küsur yıllık mimarlık hayatında olumsuz çevreye rağmen mimarlığa ilgi duymasını "ruhi bir şey" olarak açıklar.

Cevad Ülger, Osmanlı mimarî stilinin büyük ustasıdır. (2) Osmanlı mimarî tarzı üzerinde çalışmıştır. Bu sisteme bağlı olarak kendi üslubunu ortaya koymuştur. Hiçbir zaman kuru taklitte kalmamıştır. Her zaman için yeni bir yorum getirmiştir. Sistem aynı, üslup farklı. Osmanlı mimarî tarzının ana karakteristiklerinden olan yenilikçi anlayışa uygun olarak Cevad Ülger'in de hiçbir eseri diğer eserinin benzeri değildir. Sistem aynı, fakat uygulamalar her eserde farklıdır.

Cevad Ülger, Osmanlı stilini 20. yüzyılda başarı ile yaşatmıştır. "Çağdaş Sinan" denmesinin sebebi de budur. Özünde canlı olan fakat şu an küllenmiş vaziyette olan Osmanlı mimarî tarzına hayatiyet kazandırmıştır. Osmanlı mimarîsindeki gelişme ruhunu kavrayıp çağdaş eserler ortaya koymuştur. Yeni tekniklerden de istifade etmiştir. Aslında dinamik olan, fakat şahıslarda donmuş bulunan Osmanlı mimarî tarzını çağımızda yaşatan büyük ustamızdır.

İBDA Yayınlan'nda çıkan Ritmin Gücü ve Ritme Davet adlı eserinde (s.65) Cevad Ülger şöyle diyor:

"Demek ki Osmanlı mimarlığı kapalı değil açık! Dört fil ayaklı ve yarım kubbeli sistem ebediyete kadar açık! Ama kime? Tabii yapmak isteyene, kabiliyetli, bilgili, sinesi hakikatlere ve bilhassa milletine açık olan mimara... Dört pilpayeli sistem gibi, bütün diğer kuruluş sistemleri, estetik sistemleri, hepsi ebediyen kapanmamış, donmamış inkişafa hazır, mecbur edici olarak duruyor ve bekliyor. Netice olarak, Osmanlı mimarîsine bağlı olmak, esasen, inkişafı kabul etmek olacaktır.”

Cevad Ülger'in anlattığı ışığında şunu anlıyoruz ki: Osmanlı mimarîsi yenileşmeye açık bir mimarîdir. Statik değil, dinamiktir. Osmanlı mimarî ustaları hiçbir zaman tekrara düşmemişlerdir. Mimar Sinan'ı ele alalım:

Sinan, bir camide uyguladığı bir projeyi başka bir camide hiçbir zaman uygulamamıştır. Hayatın her an yeni olduğunu bilen Osmanlı, böyle bir sistemle eşya ve hadiselere tahakküm etmeye çalışmıştır.

Cevad Ülger de yapılarının hiçbirinde tekrara düşmemiştir. Osmanlı mimarîsinin bu yenilikçi yönünü algılamış olup, eserlerinde de bunu yaşatmıştır. Eserlerinin mimarîsinde uygulaması yanında. Mukarnaslarda (stilistik) da bunun sayısız örnekleri vardır. Sütun başlıkları ve diğer mukarnasların hepsi özgündür. Hiçbir eserinde bir öncekinin taklidi yoktur.

Osmanlı mimarlığındaki abstrakt anlayış alabildiğine yeniliğe açıklık getirmiştir. Taklitten uzaklaşmış olup, Albstre anlayışla sonsuzluğa kucak açmıştır. “Abstrakt: Tabiatın dışında olma değil, tam tersine tabiat olma, fakat sanatkârın kafası ve eli ile tamamen estetiğin emrinde hür bir tabiat olma, tam ve pür sanatkar olma.”(3)- Osmanlı Abstre anlayışla mimarîde üstün eserlerini verirken Batı tabiatı taklitle meşguldü. Batı tabiatı bıraktı, bizim anlayışımıza döndü. Biz ise elimizdeki mimarîyi kaybettik.

Cevad Ülger'in mimarî özelliklerini anlatırken Komple Sanatçı özelliği taşıdığını da belirtelim.

Mimarî sanatı merkez olmak üzere, ressam, karikatürist, (Karamehmedler imzasıyla tanınır), engin müzik kültür sahibi ve şiir zevkine sahip komple sanatçıdır. Mimarî eserlerindeki mukarnas çalışmaları, dekoratörlüğü, desenciliği, değişik motif çalışmaları, oymacılığı, ressam ve heykelciliği vs. onun komple sanatçılığının tezahürleridir.

Cevad Ülger, sanatların esasen ayrılamaz bir bütün halinde olduğunu söyler ve Osmanlı sanatçılarının başta Sinan olmak üzere hepsinin komple sanatçılar olduğunu belirtir. Osmanlı ve bunun eşsiz örnekleri olduğunu şöyle ifade eder. "İşte Süleymaniye, yanına yanaşalım ve işte minareler; bunlar acaba resim değil midir? Heykel değil midir? Yaklaşalım; işte kapı, bu mukarnaslar, heykel, resim, müzik, şiir değil mi? Ve işte kitabe..."(4)

Osmanlı ve Batı mimarîsinin temel farkını şöyle özetleyebiliriz: Osmanlı mimarîsi insan ve tabiatla uyum içerisinde bir mimarî anlayışa sahiptir; insanı ezmeyen, içine girince insanın içini ısıtan, sevecen yapı... Batı mimarîsi ise kasvetli ve ihtişamlıdır. İnsanı ve tabiatı ezen bir mimarî anlayışa sahiptir.

Büyük ustamız “çağdaş Sinan”a kulak verelim: "İnsanımız, Osmanlı İmparatorluğu'nun 15., 16., 17. asırları içinde, kendi yaratılışlarından getirdikleri abstre anlayışla, İslâm'ın ilim, kültür ve vecdini birleştirerek, erişilmesi imkansız eserler yaptılar. Osmanlı’nın bu devrinde resim-heykel-mimarî ayrılığı da kalkmış, hepsi ancak abstre kelimesiyle anlatabileceğimiz bir beraberlik içinde mimarlıkta birleşmişler, vecd ve güzelliğin, nisbetin en son noktalardan birine varmışlardır. Resim de, heykel de, mimarlık da, mimarîyle yapılmıştı. Avrupa'yı tam bir taassub çemberi boğar, mimarîyle tabiatı mutlaka birbirine bağlama esası, her şeye hakim olur. Ağaçla, insanla, çiçekle, hayvanla, mimarî unsurları birleştirme çabası, mimarları inkişaftan alıkoyarken, Osmanlı dahileri yüzlerce yıllık hür mimarî an’aneleri ve malzemelerini bu büyük sistemle birleştirerek. erişilmesi hemen hemen imkansız şaheserleri meydana koydular." (5)

Cevad Ülger, taşın şiiri sayılan mimarîde şiirdeki ahenk unsuru gibi uyumu yakalamıştır. Eserlerinde estetik, zarafet, heyecan, ritim, ahenk ve bütünlük temel özelliklerdir. Taşı şiire çeviren, büyük ustamızdaki "şiir idraki”dir.
Mimarî, her şeyden önce bir kültür ve anlayıştır. Hangi dünya görüşünün mimarîsi sorusu bir dünya görüşünün varlığını gerektirir. İslâm’ın mimarîsi İslâm’a muhatap anlayışı icab ettirir. Dolayısıyla önce İslâm’a muhatap anlayış ve bu anlayıştan sarkarak mimarî alana muhatap anlayış gerektiği meydandadır.  Daha İslâm’a muhatap anlayışta durulamazken, İslâm mimarîsine muhatap anlayışta durulamayacağı apaçıktır. Allah’a şükür ki, mimarî alanda Cevad Ülger gibi bir dehaya sahibiz. Mimarî muhatap anlayışımızın öncüsü olarak eserleriyle meydanda durmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz yerli yerinde olmayınca İslâm mimarîsi adına yapılanlar, nisbetinden apayrı şeyler olmaktadır. Cami idare heyetleri ve hayır sahiplerinde bu anlayış olmayınca Cevad Ülger'in eserleri bile uygulamada bazen değiştirilmektedir. Uygunsuz ilaveler yapılmaktadır. Kiliseden bir mimarî görüntüyle Osmanlı eserlerinden bir mimarî görüntünün fotoğraflarını yan yana koyup altlarındaki yazıları kapatalım ve cami cemaatine veya idare heyetlerine soralım: "Hangisi daha güzel?" diye. Maalesef çoğu kişi kiliseyi gösterecektir. Meselenin köküne iniyorsun, İslâm’a muhatap anlayış  seviyesinde olmamak ve dolayısıyla şuur süzgeçlerinde İslâm dışı kültürlerin izlerinin bulunması çıkıyor. Yani ne kadar bedenen camide bulunsa dahi adamın ruhu kilise olmuş. Demek ki sorunun temelinde İslâm’a muhatap anlayış davası yatmaktadır. Ondan sonra bu anlayışın mimarîsi konuşulacak, tatbik edilecektir mutlaka.

Mimar Cevad Ülger, orta ve küçük ebadlardaki camilerde betonarme tekniğinin kullanılmasının şart olmadığını ifade eder. Betonarmenin yerden kazanç sağlama gayesi taşıdığını, camilerde ise buna gerek olmadığını belirtir. Yığma camilerde yazın serin, kışın ılık hava durumunun faydasına da dikkat çeker. Şöyle ilave eder: "Fakat yığma bina yaparken, takviye olarak betonarmenin bütün imkânlarından istifade etmek de lazımdır."(6)

Mimar Cevad Ülger şimdiki camilerdeki bazı yanlış uygulamalara da temas eder. Avizeler mevzuunda şunları der: "Eski camilerimizde aydınlatma kandillerle sağlanırdı. Mumun Hıristiyanların sembolü olduğunu bildikleri için ona rağbet etmezlerdi. Eski mimarlarımız yağ kandillerini ustaca bir mantıkla kullanmışlar. Kandilleri taşıyan demir çubuklar gayet ince tutulmuş. Kandiller yine gayet ince zincirlerle bu çubuklara asılmıştır. Kandil fanusları seyrek olarak dağıtılmış böylece gündüz cami mekânının kapanması önlenmiştir. Kandil fanusları bir araya toplanıp avizeler teşkil edilmemiştir. Kiliselerde binlerce mumun meydana getirdiği ve kristal parçacıkları ile süslenmiş avizeler mekânın ortasından sarkmaktadır. Şimdi aynı espri içindeki avizeler yeni yapılan camilerimizi dolduruyor. Muma benzetilmiş elektrik ampulleri, kristale benzetilmiş naylon parçacıklarla kubbelerden aşağı salkım salkım sarkıyor. En olumsuz yanları da caminin tam ortasında müezzin ile imamın arasındaki görüş irtibatını kesmeleridir." (7)

Mimar Cevad Ülger minarelere aşırı ehemmiyet veren ve yapı ile uyumunu bozacak şekilde inşa edilen uzun minarelere de karşı çıkar. Maalesef devrimizdeki olmayan mimarî anlayışa göre, cami cemaatleri ve dernekleri ne kadar uzun minare yapılırsa o kadar güzel cami olacağı  inancındalar. Ve ortaya, göze batan cami ile orantılı olmayan upuzun minareler çıkmaktadır. Bu da bir çirkinlik olmaktadır.

Cevad Ülger, Ankara Kocatepe Camii projesi hakkındaki (kendisi de özgün bir projeyle bu cami için teklif vermişti.) yazısında, minarelerin dört yerine iki, hatta bir olmasının daha güzel olduğunu belirtir.

Cevad Ülger ses düzeni ve küçük camilerde lüzumsuz hoparlör uygulamalarını da eleştirir. Mimarımızın, muhtacı olduğumuz  "imanın öfkesi" hassasına da fazlasıyla sahip olduğunu belirtelim.

Burada konuşmama son verirken gerçek İslâm sitesinin mimar namzetlerinin Cevad Ülger 'i tanıyıp sahip çıkmalarını dilerim.
 
Dipnotlar
1-Ritmin Gücü ve Ritme Davet. Cevad Ülger. 1985, İstanbul, İBDA Yay. s.7
2-Demet. Cevad Ülger. Takdim S. Mirzabeyoğlu 1985, İstanbul, İBDA Yay.
3-Ritmin Gücü ve Ritme Davet. Cevad Ülger, 1985, İstanbul , İBDA Yay. s.31-32
4-a.g.e., s.39
5-a.g.e., s.33
6-a.g.e., s.59
7-a.g.e., s.61
 
Taraf. 8. Sayı. Ekim 1991