Yasadışı İsrail Devleti her Ramazan olduğu gibi bu senede Filistin topraklarında zulmünü artırmaya devam etti. Bilindiği üzere İsrail üç İsraillinin kaçırılması hâdisesini bahane ederek Gazze’yi bombalayarak yaptığı katliam ile yetinmeyerek üstüne 17 Temmuz günü kara harekâtına başladı. Bu hâdiseler gelişirken elbette başta Türkiye olmak üzere İslâm dünyasından İsrail’e karşı çeşitli tepkiler de yükseldi. Maalesef her zaman verdiğimiz tepkilerin alışılagelmiş bir şekilde olmasından ötürü bu zulme karşı hepimizde bir kanıksamanın var olduğunu inkâr edemeyiz. Fakat Allah’a çok şükür, bu Ramazan’ın bereketi olsa gerek; İsrail’e karşı olan tepkiler hem halk nezdinde hem de hükümet nezdinde yüksek dozda gerçekleşti ve gerçekleşiyor. Bu tepkilerden birisi de boykot eylemi… 

Yine bilindiği üzere İsrail-Filistin veya buna benzer meseleler olduğu vakit, her zaman Yahudi mallarını, İsrail ürünlerini veya Amerikan menşeli ürünleri boykot etme kararı alınır ve maalesef akâmete uğrardı. Bu sefer de öyle olacak mı bilmiyoruz? Fakat bu sefer yeni bir eylem tarzı geliştirilerek çokta dağılmaktansa tekte birleşerek, tek bir ürünü Coca-Cola’yı boykot etme kararı alındı. Eylem tarzı olarak gayet mantıklı, tutarlı ve uygulanabilir bir noktada gözüküyor. Burada üzerinde durmak istediğimiz ilk husus Coca-Cola’nın Yahudi malı olup-olmaması, CEO’sunun Türk olup-olmaması yahut vesair şeyler değil. Üzerinde durulması gereken, tek bir hedef belirlenerek onda yoğunlaşılmasının kolaylığı... STK’ların ve bazı İslâmcı aydın ve yazarların gazetelerde ve sosyal medyada bu kararın arkasında durması bu eylemin yayılmasına vesile oldu. Markette, sokakta, minibüste insanların sohbetlerine kadar yansıyan bir eylem biçimi olduğuna ve insanların bu eylemde kararlılık gösterdiğine bizzat şahit oldum. 

İster bu eylem olsun, ister başka tarz ve usûllerde yapılan eylemlerde olsun, hedefi gözden kaçırmamak ve o hedefe yoğunlaşıp başarıyı sağlamak çok mühim bir husus… Çünkü bir kez başarılır ve istenen netice elde edilirse, orada kazanılan şey sadece istenilen hedefe varılmak olmayacak, ayrıca, bir şeyin, bir eylemin, bir varılmak istenen noktanın, bir başarıya nasıl ulaşılması gerektiğinin usulü de öğrenilmiş olacaktır. Böylelikle devamlı akâmete uğrayan eylemliliğin nasıl neticeye ulaştırılması gerektiğinin usulü, yani, diğer eylemlerde nasıl davranılması gerektiği fikri doğmuş olacak. Bu açıdan bakıldığında İsrail’e karşı başlayan ve merkezinde tek olarak Coca-Cola’yı hedefine alan boykot eyleminin hem icad ediş bakımından hem de sürekliliği sağlamak açısından çok güzel bir eylem olduğunu söyleyebiliriz. “Ben ne yapabilirim?” diye soran her şahsın bir şey yapmasa da veya bir şey yapmadan da bir şey yapabilmiş olmanın içine dâhil olmuş olacağı bir eylem… 

“Coca-Cola” deyip geçmemek ve oradaki asıl unsurun İsrail, Amerika, Batı Kültürü, emperyalizmin dayattığı bütün pislikler olduğunu görmek ve anlamak gerekiyor. Türkiye’nin Coca-Cola için değerli bir pazar olmasına karşın Amerikan karşıtlığının da en yüksek bir ülke olduğunu unutmamak gerekiyor; insanımız, Müslüman Anadolu İnsanı, kandırılmış, aldatılmış ve belli başlı bazı alışkanlıklara mahkûm edilmiş olabilir. Ama yine de bu alışkanlıklar zincirini kırabilecek güç ve ruhu taşıdığını da unutmamak lâzım. Diyarbakır’daki “Amerikan iftarı”na atılan tekme Coca-Cola’ya atılan, Obama’ya atılan, Batı’ya atılan, Batı Kültür ve Emperyalizmi’ne atılan bir tekmedir.  

Baran Dergisi 393. Sayı