Bugün için Türkiye ve dünyada, “Kurtuluş yolu”nun usûl ve esaslarını ortaya koyan tek hareket İBDA’dır! Bunu, kuru bir iddia gibi ortaya atıp, öyle olduğunu sandığımız için söylemiyoruz! Delilleri ile birlikte ispat da ediyoruz.

Geçmişten günümüze kadar, İBDA’nın dışında kalan irili ufaklı bütün yapıların mücadele adına ortaya koydukları esaslı bir fikir sistemi var mı? Yok!

“Var!” diyenler nedir izah etsin!

Yapılan bütün çalışmalar, “dostlar alış verişte görsün” misali gösterişten öteye geçmedi. Elde plan yoksa o plan çerçevesi içinde bir hedef ve uyulması gereken kurallar da yok demektir! Basit bir ev yaparken bile, o evin önceden nasıl olacağına dair bir planı olur. Ve o plana göre hareket edilerek ev yapılır. İhtiyaçtan fazla malzeme tedariki ile ev yapılmaz.

İslamcılık iddiası taşıyan ciddi boyutlardaki bir kesimin fikirsiz, plansız ve insiyakî düşünme alışkanlığına sayısız örnek bulabiliriz, lakin biz örneğimizi günlük siyasetten verelim:

Gâvurun kurduğu sistem bütün mekanizmalarıyla tıkır tıkır işlerken, hasbelkader onun başına geçmiş ve bütün desiselere rağmen bir türlü yıkılamamış Cumhurbaşkanı’na veryansın edenlerin şurada burada güya dava adına muhalefet tellallığı yapmaları… Buna ne demeli?

O giderse her şey sütliman mı olacak? Onun yerine teklif ettiğiniz kim var? Yoksa kimse yok mu? Onu düşürebilseler yerine getirecekleri kişi milletin adamı mı olacak?

Sürüsüne kurtların saldırdığı bir çobanı bizim köyde bir kahvede aralarına alıp sıkıştıran birisine çoban: “... ağa, sen köpek olsan o kadar canavara karşı ne b.k yiyeceksin” demiş...

Erdoğan devrilse bilmem nerelerine kına yakıp zil takıp oynayacak çapulcu, embesil, maşa, emperyalist domuzların uşaklığını yapmaya teşne, kerameti kendinden menkul bir güruh var ve bunlar herkesçe malum belli tipler, çeşitli güç odakları...

FETÖ, PKK avaneleri, PYD sevicileri, CHP zihniyeti, melanet çetesi, Ergenekon artıkları, Perinçek kusmukları, İYİ Parti, HDP... Kemalist’i, “muhafazakâr”ı... Şu bu hepsi, hep bir ağızdan “Mevcut gidişatı durduralım da biz bi gelelim hele, sonra ne olursa olsun!” yarışındalar... Bunları anladık da ya İslamcılar?

Ancak bu kadar birleşmezin bir ortak paydası olabilir: O olmasın ben olayım, o oturmasın ben oturayım. Dibine kadar nefsaniyet.

Birisi kendi kendini Anatürk ilan edecek derekeye kadar düşmüş, kendi çalıp kendi oynayan bir kadın. Diğeri doğru dürüst muhalefet etmeyi bile beceremeyen, oradan oraya savrulan kıl kuyruk... Diğerleri, yani hepsi birbirinin aynı!.. Hepsinde som bir enaniyet!...

2014’te bana “Ak Parti yalakası moruk” diyerek saldıran bir müptezel vardı. Yeni yetme, Mihraç Ural ve Beşar Esed haşeratından harekete fayda bekleme modunda kıvranan bir moloz...

Bir taraftan Erdoğan’a söver, öbür taraftan sövdükleri adamdan “bir şey yapmıyor” diye yakınırlardı.

Kendini Esed’in kucağına atan ve Mihraç Ural ile pozlar veren ağdalı mücahit ile DİCK adlı bir örgüt kurmuşlardı. Yanlarında da her fasılda akortsuz saz çalan bir fasıkla birlikte... 

“Devrimci” örgüt şemsiyesi altında toplanıp İBDA’nın ortaya koyduğu mücadele usullerini hesap etmeyen, bunun manasına ermemiş, yeri geldiğinde İBDA’cı diye kendilerine güzel isim seçerek pazarlamaya çalışan kimi ahmaklar, paylarını düşen cevabı bizzat Kumandan’dan almışlardı.

Dün ve bugün, “Kurtuluş yolu”nun usulünü ve esaslarını dosta/düşmana her vasatta haykıran İBDA...

Kadroları ile birlikte her zaman ve her yerde “küfrün surlarına tırmanış”ın öncüsü olan İBDA...

Bu güne kadar başta Salih MİRZABEYOĞLU olmak üzere cepheler, zindanlar ve meydanlarda şehitler vererek bedel ödeyen İBDA...

Bütün sapık anlayışlara zamanında “DUR” diyen tek hareket İBDA...

Dün İBDA’nın, (dün dediysek 30-35 yıl önce) FETÖ uyarılarını dikkate almayanlar bugünkü manzarayı asla anlayamazlar!..

Dün, İran, Humeyni, mezhepsiz, sapık, itikadı bozuk/düzük her hainane hareket hakkında konulan doğru teşhisleri anlamayanlar, bugünü hiç anlayamazlar!

İBDA var olduğu müddetçe, bu topraklarda istiklalini ilan eden dava bayrağı her burçta dalgalanmaya devam edecektir.

İBDA’nın hâkim olmadığı bir mekânda gerçek mânâda kurtuluş mümkün değildir.

Tarihimiz, İBDA mensuplarının inancımızın hâkimiyeti uğruna vermiş olduğu destansı mücadeleye şahittir.

Bu ülkede mücadele adına ortaya konulan doğru bir strateji varsa, onun ne olduğunu açıklayabilen tek hareket İBDA’dır.

Hareketlerinden ve davranışlarından İBDA’nın ortaya koyduğu anlayışa zıt, hainlik ve ihanet kokan tavırlarla boy gösterenlerin yeri ve adresi bellidir.

Düşmanlarımız belirlenen hedefe doğru nişan alıp tetiğe basıyorlar. Ama vurulanların birçoğu dost ateşine kurban gidiyor.

Bu noktada sorulması gereken asıl soru şudur; cephede kendi safından kurşun yiyen asker kime hücum etsin?

Düşman karşıda belli. Oradan gelecek saldırılara karşı mevzilendiği siper de sağlam. 

Bu da belli...
Ama mermiyi arkadan yiyor ve ateş edeni de tanımıyorsa?
Yenilmek mukadderdir.

Mekanizma’dan baslayalım: Askeri bir deyim. Tüfeklerin mermisini harekete geçirmek için önce mekanizma dediğimiz düzeneğin kurulması gerekiyor. Bunu yapmadan tetiğe basamazsınız. Basarsanız boşuna tetik düşürmüş olursunuz.

Türkiye halkı, bunca zulme rağmen İslâm’a teslim olmuş bir millet olduğunu her zaman isbat etmiştir.

Bırakın İslâm’a teslim olmayı, bu ülkenin komünisti, ateisti, Süryani, Ermeni, sağcı solcu, Kemalist, laik, Atatürkçü, Alevi, Laz, Çerkez, Kürt ve Türk her ferdinin tamamının bünyesine, şöyle veya böyle İslâmiyet’in ortaya koyduğu değerler sisteminin az veya çok kokusu sinmiştir.

O yüzden, başka kelimelerle kendini tanımlayanlar da, “biz de Müslümanız” derler. Bu türden insanların kullandıkları kelimelerin birçoğu bizim medeniyetimizin membaından çıkan cevherlerdir. 
İşte o kokuyu bile bir türlü silip atamadılar. Her yola başvurdular, hemen hemen her şeyi denediler. Olmadı, olmuyor, olmayacak!

Düşmanlarımız bu ülkede bundan böyle her istediğini yapamayacak. 

Yaptırmayacağız!
Bu ülkede “Kim garazsız ve ivazsız Allah ve Resulü diyorsa biz onlardanız, onlar da bizdendir.”

“Allah, dava bayrağını en tepeye dikme murâdımızı dâim, kâlbimizi kavî, zekâmızı keskin, bileğimizi kuvvetli, silâhımızı şaşmaz, bütün menfîliklerimizin yerine müsbetlerini kâim etsin. Öteye yüzü kara gitmeyelim.”*
 
*Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl’la Başbaşa, Sh. 364


Baran Dergisi 626. Sayı