Hangi partiden bahsettiğimizi hemen anlamışsınızdır. Kendini AK Parti olarak tesmiye eden ama çoklarının ve benim de vicdanımda AK olmayan partiden bahsediyorum. Hiçbir zaman kendi iddia ettikleri isimle anmadığım ve isimlerini mecburen cümle içinde kullandığım bu parti, hak etmediği ismin yanında hak etmediği bir sıfatı da sahiplenmeye çalışırken düştüğü saçma durumu fark etmemektedir: “dava partisi”. İslam davasının partisi olması durumunda “dava partisi AK Parti” ünvanını hak edebilir.

Şimdi soralım, bu partinin yahut yapılanmanın davası nedir?

Kuruluşunda Muhafazakâr Demokrat olarak kendini takdim eden partinin, bu sıfatı düşmanları ürkütmemek için aldığı bellidir. Rejim düşmanlığı zannı uyandıracak her türlü maksat ve yaklaşımdan uzak durulacağının teminatıydı muhafazakâr demokratlık. O vakitler düşman bile buna inanmamış ama mühlet tanımıştı. Müslümanların laik düzen içinde boğulmasını engellemek en büyük amaçtı. Başörtüsü yasağının kalkması ve İmam Hatip okullarının eski statüsüne döndürülmesi yani 28 Şubat darbesiyle gelen yasakların ortadan kaldırılmasından başka maksat yoktu. (Erdoğan’ı ılıman İslam için kullanmak isteyen FETÖ’yü hariç tuttum). Partinin kendisi de her türlü mide bulandırıcı şahsın doluştuğu bir yapıydı ve Erdoğan’ın bunlar içindeki durumuna bakıldığında, düşman açısından enterne edildiği var sayılabilirdi. Uzun yıllar böylesi adamlarla, Kemalist vesayet ve FETÖ paralel devlet yapılanması arasında ayakta kalıp hepsini faka bastırmış olması Erdoğan’ın hem siyasi dehasını hem de başından beri onlarla aynı düşüncede olmadığını gösterir. Yanındaki pek çok figür, muhafazakâr demokrat olarak düşman safına katılırken Erdoğan’ı partiyi kuruluş amacının dışına çıkarmakla suçladılar ki bu da teşhisimizin ispatıdır.

Zaman içinde Erdoğan’ın mevzi kazanmasıyla paralel olarak yanında sürüklediği parti, Erdoğan’la uyumlu hareket edemedi. Erdoğan’ın zorlaması ve itmesiyle sürüklenen partiyi terk eden önemli isimleri geçelim, Erdoğan’ın yanında kalmaya yahut sürüklenmeye devam edenler yine Erdoğan’ın zorlamasıyla “dava partisi” tamlamasını kullanır oldu. “İslam davası”demenin zorluğu ve belki de şimdilik yersizliği meselesine girmeden ne davası, neyin davası diye sorduğumuzda maalesef bazı sloganik laflardan başka bir şey duyamıyoruz. Geçmişte koskoca Büyük Doğu-İbda ideolojisini görmezden gelerek bizi sloganik bulduğunu söyleyenler bugün dava partisi önermesinin karşılığını veremiyorlar. Bunu dile getirmenin zorluğu ve yersizliği midir cevabın verilememesi? Hayır! Sadece cevabı bilmiyorlar, o kadar. Gerçekten de bilmiyorlar. Sadece “yerli ve milli olmak” gibi, beğendiğimiz ama içinin nasıl doldurulacağı sorusu koca bir dünya görüşü meselesini davet eden cevaptan başka bütün cevaplar bizi ürkütüyor. En çok da demokrasi palavrası, kadın erkek eşitliği zırıltısı ve ayrımcılık yapmama tantanası gibi İslam dışı-seküler cevaplar ağır basıyor. Umumi olarak partide kadınların öne çıkıp İslam hükümlerini tartışacak raddeye varmaları, her an “laiklik isteriz” çığlıkları atmalarından endişe duymamıza sebep oluyor. Siyasi dehası ve cesaretiyle Erdoğan’a ait olan başarıları, hisseleri olmadığı halde utanmadan kendilerine hamletmekten geri durmazlarken, Erdoğan’ın elde ettiği kazanımların içini boşaltan da kendileridir. Daha önce de söylediğimiz gibi, iktidar dönemleri boyunca Müslüman halk lehine kazanılan ne varsa istisnasız olarak içini boşaltan, boşaltılmasına seyirci kalan bu yapı içinde en iyi niyetlilerin de bu kazanımların içini doldurmayı beceremediğini görüyoruz. Bu yüzden milletimiz ve özellikle gençliğimiz mevcut özgürlük alanları sayesinde sesini yükselten her türlü din dışılığın hedefi haline gelmiştir.

Sonuç ortadadır: Bu parti bir dava partisi değildir, başındaki adamın peşinde sürüklenen yahut onun sırtında giden garip bir organizmadır. Özellikle 15 Temmuz saldırısı ve sonrasında Erdoğan’ın liderlik liyakati karşısında bu parti, kadro ehliyetsizliğini ifşa etmiştir. Bu eksiklik, işler sıkıştığında MHP’nin devreye girmesiyle daha da aşikâr hale gelmiştir. Erdoğan’ın AK Parti diye tesmiye ettiği partisi, milyonlarca üyesi ve şusu busuyla ne ağır taşları kaldırabilecekken bu iş MHP’ye kalmış ve böylece kimin dava partisi olduğu da açığa çıkmıştır. MHP ve ülkücüler sürekli dillerine doladıkları “vatan, millet” sözü için Erdoğan’ın yanında durabilirken, kendine AK Parti diyen yapı, bizzat lideri tarafından “beni yalnız bıraktınız” ithamına maruz kalmıştır. O itham ve tabiî ki ikazdan sonra kımıldanması beklenen parti, bugün çok daha kötü durumdadır. Erdoğan ve onun Büyük Doğu emeliyle ilgileri olmadığını ve bu emelin gerçekleşmesine engel olmaya başladıklarını bariz şekilde gördüğümüz bu yapı, bu garip gidişinden dolayı Müslüman halk nezdinde de dışlanmaktadır.

Dava partisi nasıl olur diye soranlara Fransa’yı işgalden kurtaran Jakobenleri ve Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetini örnek gösterebilirim. İlki Aydınlanma Çağı’nın fikirlerini kan dökerek yaşatmaya çalışmasıyla kötülenmiş olsa da Fransız Devrimi onlar sayesinde ayakta kalmış ve Fransa Alman işgalinden korunmuştur. Bugün Batı dünyası varlık hususunda Jakobenlere çok şey borçlu olduğunu kabul eder. İkinci örneğe gelirsek; Anadolu’nun var olma mücadelesine askeri ve siyasi olarak önderlik eden İttihatçı asker ve sivil bürokratların örgütü olan bu cemiyet, savaşı yürütme, Halk Fırkasına dönüşme ve eski rejimin tamamen yok edilerek laik cumhuriyet rejiminin inşası işini büyük başarıyla tamamladı. Bununla da kalmayarak, Müslüman halkın her türlü muhalefetine rağmen yeni rejimi yaşatacak vesayeti bile inşa etti.

Günümüze gelince, zorluk ve yokluk şartları içinden gelerek hayallerindeki dünyayı kurmayı başarmış bu iki örneğin karşısında, elinde her türlü devlet imkânı, yanında sağlam halk desteği ve önünde karizmatik liderine rağmen kımıldayamayan ve kendisine dava partisi diyen bir yapılanma… Bu haliyle sadece davasız olduğunu ifşa eden bu parti, gerçek bir dava partisinin nasıl olamayacağının örneği olabilir.