Aden Körfezi ve Korsanlar
Yolumuza devam ederken bulunduğumuz bölgeye Amerikan savaş gemisi de gelmiş ve korsanların sorgulanmasına başlamışlardı. Türk Savaş Gemisine korsanlara ne olduğunu sordum. Telsizle öğrendiğim kadarıyla korsanların tutuklandıkları söylenmişti.

Birkaç saat sonra Türk Savaş gemisi TCG Giresun, yeniden konvoya katıldı ve eskortluğa devam etti. Bir müddet bu şekilde beraberce seyir yaptıktan sonra Türk Savaş Gemisi büyük bir bayrağı göndere çekti. Akabinde de gemimizin fotoğraflarını çekti. Biz de onları çekiyorduk ve karşılıklı olarak bayrakla selâmlaştık.

Akşama doğru TCG Giresun, konvoydan ayrılacağını söyledi. Gemi komutanı ile telsiz görüşmesi yaparak “konvoyda iki Türk gemisi olduğunu ve en azından tehlikeli bölgeyi geçene kadar bize eşlik etmesini” rica ettim. Ayrıca 15 yıl bahriyede hizmet ettiğimi bunun 9 yılını muhriplerde geçirdiğimi söyledim.

Gemi Komutanı, beni tanıdığını söyledi. Benden üç yaş küçüktü. Bahriye Mektebi’nden 1989’da mezun olmuş. Fakat görevleri gereği konvoydan ayrılması gerekiyormuş. Bize bir ABD gemisinin eşlik edeceğini söyledi ve ne kadar ısrar etti isem de konvoydan ayrıldı.

Nedense eskort edeceği bildirilen Amerikan gemisi hiçbir zaman konvoya katılmamış, yolumuza korumasız olarak devam etmek zorunda kalmıştık. Yine stres dolu seyir devam ediyordu. Ne geçmez bir zamandı. İki gün boyunca yaşadığımız olayları yıllar geçtiği halde hiç unutmadım.

O gece korsan saldırıları yine devam etti. Ulusoy 8 adlı bir Türk gemisi saldırıya uğradı. Saldırıya biri ana gemi olmak üzere 3 tekne katılmıştı. Gemi kaptanı bizzat başüstüne gidip korsanlara basınçlı su ile karşılık vermeye çalışmıştı. Teknenin fribordu yüksek yani güverte yüksekliği deniz seviyesinden çok yukarıda olduğu için korsanlar saldırıdan vazgeçmek zorunda kalmışlar.

Gemi kaptanı ile telsizden görüştüğümde nefes nefese konuşuyor, tedirgin olduğu her halinden belli oluyordu. Şimdi aksi rotada ve aynı koridorda bize doğru yaklaşıyorlardı. Bir müddet sonra Ulusoy 8 ile karşılaştık ve saldırıya uğradıkları noktaya doğru hem de konvoyumuzda savaş gemisi olmadan ilerlemeye devam ettik.

Uydu telefonu ile koordinasyon merkezini arayarak yardım istedim. Bölgeye bir Polonya gemisi gönderildiğini söylediler. Fakat bu gemi de hiçbir zaman gelmedi.
O gece bizim için çok endişeli şekilde geçti. Bölgede saldırılar olduğu ve onlarca savaş gemisi olduğu halde hiçbir savaş gemisi bize eskortluk yapmıyordu. Hâlâ tehlikeli sulardaydık.
Bir ara koridor üzerinde iki tane balıkçı teknesi görünümünde radar temasımız oldu. Dürbünle bakınca bunları iyice gördük. Balıkçı gemisine benziyorlar ve Kuzey Güney istikametinde ilerliyorlardı. Bizim geminin telsiz ve radarları iyi olduğu için bütün konvoy gemileri ile temas kurup tekneleri rapor ettim.

Gemilere o iki tekneden uzaklaşmak için 90 derecelik dönüş yapmamız gerektiği bu sayede yakın düşmekten kurtulabileceğimizi söyledim. Benim düşünceme olumlu cevap vermişlerdi ve aynı bahriyede olduğumuz günlerde olduğu gibi “bir anda dönüş” yaparak her iki tekneden uzaklaşacak bir rotaya girdik.

NATO ve millî tatbikatlarda 4–5 gemi aynı nizam taktiklerini dener, dönüş ve çark manevralarını uygulardık. Aradan 20 yıl geçtikten sonra bu sefer ticaret gemileri ile korsanlardan kaçış manevralarını yapıyorduk. Benim kaptanı olduğum gemi rehber gemi olmuştu ve diğer gemilere kumanda ediyordum.

Bahriyedeyken böyle durumlar ancak Filotilla Komodorları için geçerliydi. Kaderde böylesine ilginç anları yaşamak da varmış. Her ne ise, sonunda sıkıntılı ve stresli bir seyirden sonra sabahı ettik ve koridordan çıkarak Umman denizine girdik. Tehlike nispeten geçmişti ama yine de bitmiş sayılmazdı. Zira Umman sahillerinde de korsan saldırıları oluyordu. Bu nedenle Pakistan’a kadar pür dikkat seyir yapmalıydık.

Ayrıca bunun bir de dönüş yolu vardı. Nitekim dönüşte Aden Körfezi’nden değil de bu sefer Somali sahillerinden geçecektik. Yeni seferimiz Arjantin olmuştu ve Aden Körfezi’nden değil ama bu tehlikeli sahillerden geçecektik. Bize Doğu Afrika yani Somali sahillerinden en az 600 mil açıktan geçmemiz tavsiye edilmişti. Ben de rotamı, yolu uzatmak pahasına da olsa tavsiyeler doğrultusunda çizmiştim.

Bu sayede korsanlarla karşılaşmadan Madagaskar geçidine girmeden Afrika’nın güneyine kadar inebildik.

Şimdi biraz da korsanlığın en büyük sebebinden bahsedelim. Zira Somali’deki otorite boşluğu buna neden oluyordu. Bu otorite boşluğuna sebep olanlar da malûm. Şimdi saldırılar sona erdi ve 8 yıl önce yaşadığımız bu saldırılardan eser kalmadı.

Türkiye devlet olarak Somali’ye büyük yardımlarda bulunmuştu. Yıkılan devlet otoritesi yeniden kurulmuş ve az da olsa ekonomik düzelme korsanlığın azalmasını sağlamıştı. Tekrar bu hadiselerin yaşanması istenmiyor ise şu tedbirlerin alınmasında yarar görüyorum:

1-Her şeyden önce Aden Körfezi’nde açılmış olan koridor üzerinde dikey geçişler hariç emniyetli bir bölge kurulması gereklidir. Buraya balıkçı gemileri de dâhil olmak üzere hiçbir geminin girmesine müsaade edilmemelidir.

2-Ayrıca Birleşik Arap Emirliklerinde bulunan korsan önleme merkezinin Yemen Devleti hâkimiyetinde bulunan Sokotra Adasına alınması gereklidir. Buradan yaşanabilecek hâdiselere çabuk ve kolay bir şekilde müdahale etmek mümkündür. Sokotra Adası başta olmak üzere Aden Körfezi’ne en geniş sahili olan Yemen Devleti’ne aittir.

Bu iki tedbir sözde korsanlığı önlemek için palyatif çözümler. Meselenin künhüne inip hâdisenin sebebini ve çözümünü söylersek:

Evet, Somali Korsanları’nın bu eylemlerini yapmasındaki en büyük etken bölgedeki otorite boşluğu ve ekonomik imkânsızlıklardır. Bundan 15 yıl önce Somali’de iyi kötü bir hükümet vardı. (Adı Müslüman Mahkemeleri Hükümeti gibi bir şeydi.) ABD ve Avrupa sömürgeci gayeler ve Müslümanlara karşı olan hazımsızlıkları sebebiyle Etiyopya askerlerini ülkeye sokarak bu hükümeti devirdiler. Somali’de yeniden otorite boşluğu meydana çıktı.

Zor durumda kalan Somalili insanlar hayatta kalabilmek için gemilere saldırmaya başladılar. Gemicileri soymak yerine rehin alarak fidye istemeyi seçtiler. İşte Aden Körfezi bundan sonra tam bir kâbus denizi haline geldi. Yüzden fazla gemi kaçırılarak yüksek meblağda fidyeler alındı. Her ne kadar korsanlık yaptıkları iddia edilse de, bu insanlar sömürgeciliğe karşı bir başkaldırıyı temsil ediyor ve dolayısıyla memleketlerinde suçlu olarak değil de birer kahraman olarak görülüyorlar.

Baran Dergisi 528. Sayı