Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız? (Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor ve Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyidir. Ancak burası çok sıcak, gölgede 50 derece. Ya İstanbul nasıl? Orası da sıcaktır sanıyorum. (Av. Yılmaz, İstanbul’da olmadığını, Batı Karadeniz bölgesinde bulunduğunu söylüyor.)
Bugün ilk olarak, bir tesbitte bulunmak istiyorum. Dün Baran’ın 290. sayısı geçti elime. Roger Garaudy ile ilgili konuşmamın bulunduğu sayı. Makalede bir mesele yok. Fakat ikinci sayfadaki [internetteki bir haber sitesinden iktibas edilen metinde bulunan ve yine aynı siteden alınan] resimde, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun resminin yanında Roger Garaudy olarak sunulan ve resmi konulan kişi, Garaudy değil, Abbé Pierre’dir [1912-2007]. Kendisi Garaudy’nin dostu olan Katolik bir papazdır. 1945 sonrasında hem o hem Garaudy milletvekilliği yapmış olup, o zamandan beri de hep dost kalmışlardır. Böyle bir düzeltme yapılması doğru olur, çünkü o insan Garaudy değil.
Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl? (Av. Yılmaz, kendisini “dün” ziyaret ettiğini, iyi olduğunu ve Carlos’a kendisine iyi bakmasını söylediğini ifâde ediyor.)
Teşekkür ediyorum.
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı? (Av. Yılmaz, olmadığını ve dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Demin, Roger Garaudy’nin resmi yerine Katolik papaz Abbé Pierre’in resminin kullanılması üzerine bir düzeltme yapmıştım. Bu vesileyle, dilerseniz Hıristiyanlığı da ilgilendirir bir hâdise hakkında konuşalım bugün.
Mesele şu: Moskova’da düşük ahlâklı bazı kadınlar, şarkıcı mıdır nedirler bilmiyorum, bir katedrale giriyor ve şarkı söyleyip Devlet Başkanı Putin’e hakaret ediyorlar. Bu konuyla ilgili basında bir sürü şey görüyorum şu sıralar. En başta, dinî bir mekâna hürmetsizliktir bu.
Bir kere, Rusya’da çok sayıda muhalefet unsuru var. Bir kısmı kanunî partiler olmak üzere, kimisi kanun dışı, hattâ hükümete karşı silâha sarılmış olanlar var.
Ne var ki şimdi tüm mevzu, bu hafif, bu ahlâksız üç kadın... Haftalardır, aylardır, tüm basın bunlardan bahsediyor. Oysa bu kadınların temsil ettiği hiçbir şey yok.
İnsanların anlayamadığı şey şu; zaten bundan da bahseden hiç yok: Sözkonusu Kurtarıcı İsa Katedrali, Ortodokslar nazarında özel anlamı olan bir yerdir.
Rusların çoğu Ortodokstur. Yoldaş Stalin, Allah rahmet eylesin, -böyle diyorum, çünkü inanan bir insandı o, Ortodoks bir Hıristiyandı ve geceleri ibadet ederdi- kiliselere karşı bir savaş içerisindeydi. Anlıyorsunuz değil mi? Bizim gibi yâni, İslâmdan bahseden Suudî Arabistan gibi ülkeler nasıl İslâmın ve bizim için kıymetli herşeyin düşmanıysa, aynen öyle. İşte bunun gibi, çoğu ülkedeki müesseseleşmiş kilise de halkın düşmanıdır ve halkın inancını manipüle eder. Evet, Stalin inanan bir insandı, ateist değildi. Zaten bir papaz olmak üzere eğitim görmüş, ancak okuduğu İlâhiyat Fakültesi’nden adaletsizliklere başkaldırdığı için atılmıştı.
Her neyse, işte şimdiki rezaletin çıkarıldığı yerde eskiden bir başka katedral vardı, Stalin de iktidara geldikten sonra bunu yıktırdı. Yerine Komünist Parti için büyük bir bina dikmek istiyordu. Yalnız, zeminin, üzerine Stalin’in Gotik tarzında büyük ve ağır bir bina dikilebilecek kadar sağlam olmadığını keşfettiklerinden bunu yapamadılar.  
Onların savaştığı, Allah değildi. Karşı oldukları, Rusya’nın o resmî, monarşist ve feodal kilisesiydi.
Oraya istedikleri büyük binayı dikemeyince, aynı yere bir yüzme havuzu inşâ etmeye karar verdiler. Bu şekilde yaptıkları yüzme havuzu tüm dünyanın en büyüğü oldu. Bugüne kadar da bundan daha büyük bir yüzme havuzu hiç olmadı. Halkın hizmetine sunulmuş, gece gündüz açık, kışın dışarıda sıfırın altında elli derece soğuk olmasına rağmen içerideki sıcak suda yüzebileceğiniz, olağanüstü bir havuzdu bu.
Ben yüzmeye hiç gitmedim oraya. Erkek kardeşim olsun, arkadaşlarım olsun, hep gittiler ama ben sadece meraktan dolayı bir bakmaya gittim o kadar.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, halk için yapılmış o yüzme havuzunun bulunduğu arsanın kiliseye iade edilmesine karar verildi. Peşinden, havuzun olduğu ve zamanında eski katedralin bulunduğu yere yepyeni bir katedral inşâ etti devlet. Bu hâdisenin Ortodoks inananlar için, alelâde Rus halkı için ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır.
Ortodoks ritüelleri ve oradaki şatafat bana oldum olası tuhaf gelir, neticede biz çok sade biçimde ibadet ederiz ve kalbimizden gelmesidir önemli olan. Tabiî, şimdi meselemiz bu değil.
Neyse, Rus devleti, inananlar için, aralarında çok ama çok dindarların bulunduğu Rus halkı için, sözkonusu katedrali yeniden inşâ etti. Bu katedralin, aynı şekilde kilise kurumunun,  Ruslar için çok önemli bir değeri vardır. Hattâ 1941’de Sovyetler Birliği Almanlarla savaşmaya başladığında, Stalin kiliseyle temasa geçmiş, kilise de Sovyet hükümeti ve ordusunun, Kızılordu’nun arkasında durmuştur. Kilisenin Ruslar için ne anlama geldiğini bu vesilesiyle de anlayabilirsiniz.
Evet, bu özel katedralin çok önemli bir sembolik mânâsı var. Şimdi o düşük ahlâklı kadınların oraya gidip de böyle bir mekânda saygısızlık yapmaya hiç hakkı yok. Ben ne Hıristiyanım ne de Ortodoks, fakat hiç de doğru bir davranış değil bence bu. Sadece kanun dışı değil, aynı zamanda ahlâksızca.
Güya Rus halkının haklarını savunuyormuş gibi ortaya çıkan tüm o dünya basınının söylemediği şey, bu kadınların Rusya’da temsil ettiği hiçbir şeyin olmadığıdır. Kaldı ki bu kadınları savunan avukat da Hıristiyan falan değil, isminden de anlıyorum ki bir yahudi, Azerbaycan yahudisi. Ne demeye Azerbaycan’dan kalkıp bu hâdiseye dahil olmak üzere Rusya’ya geliyor, onu da anlamış değilim. Neyse...
Dediğim gibi, bu kadınlar herhangi birşeyi temsil etmiyor, daha doğrusu “iyi” olan herhangi birşeyi temsil etmiyor. Dünya basınının bu kişilerin etrafında fır dönmesi de zaten bundan.
Neticede, bu kadınlar yargılanmaya başlandı. Haklarında yedi yıl hapis istendiği için, “umarım sert bir cezaya çarptırılmazlar” diye konuştu Başkan Putin. Zaten bundan sonra yapmaları gereken tek şey de, aldıkları ceza dolayısıyla Başkan Putin’le temasa geçmeleri, avukatları kanalıyla Başkan’a bir dilekçe sunmalarıdır. Putin de serbest bırakılmalarını söyleyecektir. Bir diğer ifâdeyle, bu kadınlar etrafında bunca gürültü koparılması ve kendilerine önem atfedilmesi tamamen sun’idir.
Söylemek istediğim şey şudur:
Ben 1960’larda Sovyetler Birliği’nde, Moskova’da yaşadım ve orada öğrenim gördüm. Geçmişte orada bulunan yüzme havuzunun önünden geçerken, kaç kere insanların “bak burada bir katedral vardı” diye heyecanla konuştuklarına şâhid olmuşumdur. Şu âna kadar hiç kimse, bundan eminim, dünya basınının hiçbir unsuru, ister İngilizce, ister Fransızca, ister Almanca, ister Arabça yayın yapsın, tek kelimeyle bile olsun bu katedralin Ruslar için ne anlama geldiğinden söz etmiş değil.
Rus Ortodoks Kilisesi’ni falan savunmuyorum. Sadece, bu bahiste koparılan gürültünün çok kaba bir manipülasyon olduğunu söylüyorum.
Yine başka bir hâdise; bunu da dün sabah gördüm. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de gerçekleşen bir olay...
Bir kısım Doğu Katolikleri mevcud olsa da, Ukrayna halkının çoğunluğu Ortodoks Hıristiyandır.
Neyse, haberde bir “haç” görülüyor. Haç demişken, ben şahsım adına bu haç ve çarmıha gerilme işini şok edici bulmuşumdur. Şöyle ki, bu mesele, bu şekilde ahirete göçüş, Hazreti İsa’nın vahyinin ruhuna zıttır. Tabiî haça hürmet gösteren insanlar da var. Annem olsun, büyükannem olsun, böyledir meselâ. Mesele de bu değil zaten.
Hâdise şu: Kiev’in merkezinde kısa şortlu, göğüsleri meydanda, çıplak vücudunda da [Moskova’daki skandala yol açan şarkıcı grubun ismi olan] “Pussy Riot” yazılı bir kadın, elinde bir elektrikli testere olduğu hâlde, devrilirken sözkonusu çıplak kadına zarar vermesin ve yana düşsün diye başka bir kadının iple bağladığı bir haçın önüne geliyor ve dünya basını ve televizyonlarının hazır bulunduğu bu yerde tutup haçı kesiyor, haç da bir ağaç gibi devriliyor. Böyle bir ülkede insanların inancına saygı göstermek durumundasınız oysa. Neymiş, bu eylemi yaparak “Pussy Riot” grubuyla olan dayanışmalarını gösteriyorlarmış.
Türkiye’de herhangi birinin “Pussy Riot” ifâdesini Türkçeye tercüme ettiğini zannetmiyorum. “Riot”, isyan demektir. Kızgın insanların sokağa çıkıp taş fırlatmaya başlaması, okul veya üniversitelerde protesto amaçlı olarak karışıklık çıkarılması, yine mahkûmların hapishâneyi ateşe vermeleri, işte böylesi eylemler “isyan”dır. “Pussy” ise, İngilizcede küçük kediye denir. Fakat bugün kullanılan ve herkesin anladığı argoda bu kelime, kadın cinsî organı, yâni vajina yerine kullanılır. Çok da kaba bir ifâde addedilmez ama argodaki kullanımı bu şekildedir.
Biliyorsunuz, ben sert bir insanım. Öyle kolayca heyecanlanıp incinmem. Ancak bu durum için konuşursam, insanlara saygılı olmalısınız. “Pussy Riot”, kadın cinsî organının isyanı demektir. Sembolik bir kıymeti olan o katedrale gidip hoplayıp zıplamanın Rusya’da bir karşılığı vardır. Böyle olunca, polis tarafından tutuklandılar. Fakat dövülmediler. Yargılandılar ve iki yıl da hapis cezası aldılar.
Umarım iki yıl hapiste kalmazlar, iki yıl hapis yatmayı da hak etmiyorlar, onları tahliye etsinler de sonra hangi cehenneme giderlerse gitsinler.
Ancak, tüm dünya basınına, insanları bu kadar muazzam biçimde manipüle etme tarzlarına yazıklar olsun. Dünyada her gün ne kadar çok hâdise gerçekleşiyor, ama bilmiyoruz, bilmiyorum. Hiçbiri bu şekilde verilmiyor, biz de göremiyoruz.
Bu hâdisenin aslını bilmem de şans eseri aslında. İngilizce bildiğim için haberi gördüm. Rusya’da yaşamış ve sözkonusu katedralin tarihini de bizzat otobüste, sokakta oradan geçenlerin konuşmaları ve tam o havuzun önünde haç çıkarmaları vesilesiyle öğrenmiş olmam dolayısıyla, olan bitenin aslını ve bu katedralin mühim değerini biliyorum.
Tüm bunlar da hep Putin’e karşı yapılıyor. Ben bir Putin’ci değilim. Bu hükümetin mükemmel olduğunu söylemiyor, aynı ideolojiyi de paylaşmıyorum. Fakat hiç olmazsa bir vatansever olarak ülkesini seven ve bu istikamette icraatte bulunmaya çalışan bir devlet başkanınız var.
Üstelik, bizim de güçlü bir Rusya’ya ihtiyacımız var. Çok kavimli bir devlette tüm milletler tarihî ve kültürel haklarını, kendi dilinde eğitim hakkını, dinî ve manevî haklarını, demokratik haklarını, aynı zamanda da tüm vatandaşlık haklarını koruyabilir olmalı. Rusya Federasyonu bu anlamda benim için bir cennet değil. Dürüst olmak gerekirse, sosyalist bir devletim olmasını tercih ederdim.
Rusya’da çok önemli ve Sovyet geleneğini sürdüren bir Komünist Parti mevcudtur. Aldığı oy bakımından da ikinci büyük parti. Hakiki bir muhalefet hem de. Ülkesine ihanet etmeyen, Batının ajanı olmayan, ülkesinin gelişmesi için ve özellikle uluslararası siyasette doğru strateji ve tutumlar sergilendiğinde hükümeti desteklemekten çekinmeyen bir parti. Ne var ki bundan bahseden yok. Varsa yoksa “Pussy Riot”. Bu yüzden, dünya basınına yazıklar olsun.
Basın savaşını kazanmak zorundayız. Bu hiç kolay değil. Nasıl olacağını da bilmiyorum. Bu savaşa ben de Haftalık BARAN dergisi vasıtasıyla arasıra katkıda bulunuyorum. Dünya toplumlarını kontrol ve baskı altında tutmak ve sömürmek için iş gören bu muazzam yalan, kamuoyunu zehirleme ve yönlendirme makinesine karşı savaşmaya çalışan Türkiye’deki gönüldaşlarımla, kardeşlerimle de büyük gurur duyuyorum.
Allahü Ekber.
(Av. Yılmaz, Carlos’un mûtad konuşması bittikten sonra, Carlos’un Ramazan Bayramı’nı tüm İBDA camiası adına tebrik ediyor.)
Pazartesi günü ben de size tebrik kartlarımı göndereceğim, ama inşallah yine alıp el koymazlar. Bayram –Îd’ul-Fitr, biz böyle deriz- hepinize hayırlar getirsin. Size ve Hasan Ölçer’e birer mektub göndereceğim.
Selâmetle kalın.
18 Ağustos 2012