“Batı’nın Üçüncü Dünya ile olan ilişkileri yavaş yavaş Birleşik Devletlerin iç politikasına bağlı bir hâl alacaktır”
Salih Mirzabeyoğlu
 
Küresel sistem ve onun bürokratik ağlarında hükümetleri/devletleri zorlayan enteresan gelişmeler oluyor. Giderek tırmanış kaydeden süreçte “uluslararası hukuk”un adı geçmez oldu. Bir gücün, rakip gücün yapısına doğrudan operasyon yapabildiği bir arenanın ortasındayız. Bir anlamda adı tam olarak ilan edilmemiş savaş var. “Dünya sistemi” adıyla dayatılan ilişkiler, anlaşmalar, organizasyonlar bir bir çatırdıyor, işlevsizleşiyor, kendini feshediyor.
Amerikan yönetim mekanizmasında son yıllarda derinlik kazanan kavga ve çatışmalar, ülke bürokrasisini de bölmüş, bürokratik birimlerini bir diğerine düşmanlaştırmış durumda... Kriz, özellikle Trump’ın gelişiyle birlikte tavan yaptı.
Pentagon-CIA-FBI-FED-NSA... II. Dünya Savaşı sonrası son şeklini alan ve tüm dünya hükümetlerine sirayet eden yapılanmalarıyla küreselciler, Amerikan yerlileri, Siyonist birimler, silah ve finans şirketleriyle birlikte alışılagelmiş ilişkilere aykırı biçimde siyasi-silahlı-ekonomik-ticari ağırlıklarıyla sivriliyor; küresel bloklaşmayı/parçalanmayı tetikliyor. Buna mukabil bazı devletler de ABD içine doğru zamanlı-zamansız müdahalelerle krizi azıtan tesirde bulunuyor. Bu güçler aynı zamanda ABD içinde bazı birimlerle dayanışma halinde...
Aldığı son vaziyet itibariyle dengenin bir tarafında İngiltere, Rusya ve Çin menşeli ticaret ve finans şirketlerinin rol aldığı gözlemleniyor. Bunlarla temas halinde ve aralarındaki rekabeti gizlemeyen Türkiye ve İran da var. Almanya ve Japonya’nın yolun henüz başında olduğu söylenebilir. Japonya şu sıralar Çin faktörü nedeniyle Almanya’ya göre önde görünüyor. Japonlar “milli ordu” kurma hazırlığında ciddi ilerleme kaydetti.
İngiltere’nin Brexit sonrası Çin ve Türkiye üzerinden -şu aşamada- sürece arka kapıdan dahli söz konusu. İngiliz seciyesinde görülen klasik “güç dengelerine göre tavır” burada da kendini gösteriyor. Asya’daki bazı yönetimler de mevcut küresel kargaşayı fırsat olarak değerlendiriyor. Azerbaycan, “İpek Yolu” projesi kapsamında önemli bir konumda.
Türkiye, “İpek Yolu” adlı alternatif ekonomik projenin merkezi ülkeleri arasında ve hitab ettiği coğrafyayı basamak yaparak “kıtalararası” destek toplama çabasında. Öte yandan Çin, Türkiye ile Afrika’da rekabet halinde. ABD destekli teröre hedef olan Türkiye, NATO içindeki çatlakları derinleştiren Rusya ile zaman zaman paralel adımlar atıyor. Savunma alanında NATO envanterinden bağımsız silah üretiminde ciddi mesafe kaydetti.
Rusya ise tüm kuzey Avrupa’da yakın tehdit olarak algılanıyor. Rusya’nın füze yüklü gemileri kuzey denizlerinde hareket halinde ve ne zaman ne tür tepki vereceği belirsiz, dolaşıp duruyorlar. Ordusuz kıta Avrupa’nın durumu en kötüye doğru istidat kazanmış görünüyor. Birçok Avrupa bölgesinde ise “özerklik, bağımsızlık” fikri içten içe pişiyor.
Tablo, II. Dünya Savaşı öncesi Avrupasının belirsizliğini hatırlatıyor. Benzer durum -ABD içindeki güç kavgalarından ötürü- federatif yapısını altüst edici tesirleriyle Amerikan rejimi için de söz konusu... Milletler arası istihbarat örgütlerinin eskisinden daha fazla önem kazandığı bir zaman diliminde dünya, savaş ilan etmeden savaşan güçlerin paylaşım kavgasına sahne şu sıralar... Yeni kral Salman’ın oğluna tanınan yetkilerle birlikte, Suud rejimindeki tasfiyeler, mezkûr uluslararası bürokratik savaşa dâhil edilebilecek mahiyettedir.
Türkiye’de 15 Temmuz işgal girişiminde aldıkları rollerle dikkat çeken sivil-bürokratik isimlerin tutuklanışı da benzer mahiyette değerlendirilebilir. Katar’a yönelik Arabistan merkezli kışkırtmayla beliren “Küreselci” birimlerin ileri gelenleri etkisizleştirilirken, buna küresel ölçekte verilecek tepkinin nerede ve nasıl olacağı zamanlama meselesi...
Şimdilik kaydedebildiğim ve sürat kazanmış olan dünya çapındaki hadiseler 24 saatlik zaman birimi içinde şok değişikliklerle seyir halindeyken, bir asra yakın “yurtta sulh cihanda sulh” eyyamcılığıyla dünyadan kopuk yaşamış Türkiye, artık “büyük oynamak” tecrübesine zorlanıyor.
II. Dünya Savaşı’nda “demokrasiye geçiş”i emperyalist dayatmalar sonucu gerçekleşen ve Kemalist tek parti diktatörlüğüyle şekillenen Türkiye’deki Batıcı parlamenter sistem, dünya ölçeğinde kilitlendi. Küresel bunalımdan aldığı payla birlikte mevcut sistem dengeleri içinde Türkiye, hangi şekil ve keyfiyetle milli ve bağımsız istikametini belirleyecek?
Son olarak, Salih Mirzabeyoğlu’nun 1986 yılında Marifetname adlı eserinin 292. sayfasında kaydettiği ve yazının girişinde iktibas ettiğim şu tesbiti tekrar paylaşmak istiyorum:
“Batı’nın Üçüncü Dünya ile olan ilişkileri yavaş yavaş Birleşik Devletlerin iç politikasına bağlı bir hâl alacaktır.”
 
Baran Dergisi 565. Sayı