Esselâmü Aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, kendisinin nasıl olduğunu soruyor Carlos’a.)
İyiyim, iyiyim. Türkiye’den haberler neler?
(Av. Yılmaz, Başbakan Ahmed Davudoğlu’nun görevi bıraktığını ve onun yerine olağanüstü kongrede Ak Parti başkanı seçilen eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın başbakan olduğunu söylüyor.)
Evet, biliyorum, Gönüldaş Erdoğan’ın adamı. Erdoğan’ın “Müslüman Kardeşler” çizgisini sürdüren biri. Peki Davudoğlu ne yapıyor, o nerede şimdi, milletvekili mi hâlâ?
(Av. Yılmaz, Davudoğlu’nun yine aynı partide faaliyet gösterdiğini ve bu bakımdan herhangi bir problem yaşanmadığını, milletvekili olarak mecliste bulunmaya da devam ettiğini söylüyor.)
Tamamdır. Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak Kumandan Mirzabeyoğlu ve Av. Ahmed Arslan’ın Carlos’a devrimci selâmlarını gönderdiğini söylüyor.)
Ahmed Arslan iyi mi?
(Av. Yılmaz, onun da iyi olduğunu söylüyor.)
Pekâlâ.
Hakkında konuşulabilecek birçok şey var ama son bir aydır düzenli biçimde El-Cezire televizyonunda vefatı vesilesiyle röportajı yayınlanan Hasan el-Turabî hakkında birkaç şey söyleyerek başlayacağım. Benim hakkımda söylediği bir şey var mı diye de bakıyorum ama böyle bile olsa yayınlamazlar herhâlde. Fakat zamanında benim hakkımda şöyle bir şey yazmış ve açıklamıştı ki, “Carlos’un Sudan’dan sürgün edilmesini ve Fransız güvenlik servislerine teslim edilmesini onaylamakla büyük bir yanlış yaptığını” söylüyordu orada.
Allah taksiratını affetsin. Ondan çok daha kötü insanlar var çünkü Sudan’da. En azından, teorik çerçevede, sahici bir adamdı Hasan el-Turabî ve yaşanan politik değişimleri iyi anlamış, Müslüman Kardeşler’in de bir ülkede meşru yollarla iktidara gelmeye bakması gerektiğini takdir etmiştir.
Fakat söylediği bu şeyler, hain ordu subaylarının ihaneti yüzünden Sudan’da gerçekleşmedi. Otuz yıldır Sudan’da diktatörlük yapan General Ömer el-Beşir başta olmak üzere bu subaylar, Turabî’nin iktidarda olduğu demde ihanet ettiler ona.
Neyse…
Dışarıdan bakıldığında ikinci derece bir mesele olarak da görülebilecek bir şeyden daha bahsedeceğim bugün: Son bir haftadır, gece gündüz, tüm haberler bundan, [19 Mayıs 2016 Perşembe günü] Paris-Kahire seferini yaparken Yunan adaları civarında düşen Mısır Havayolları uçağından bahsediyor.
Gelmek istediğim nokta şurası: Uçağa tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyor; bir kaza gerçekleşmiş, hattâ belki de bir saldırı yaşanmış olabilir. Yalnız, saldırı olma ihtimâline dair kuşkularım var, çünkü kimse üstlenmiyor.
Elbet bir gün uçağa gerçekte ne olduğunu öğreneceğiz ama mesele şudur: Niçin sabahtan akşama bu konudan bahsediyorlar? Fransız hükümeti, Fransız başbakanı, diğer bakanlar, niçin sürekli sadece bundan bahsediyorlar?..
Tamam, bu bir trajedidir, çok kötü bir hâdisedir. Fakat bakıyorum, politikasına katılırsınız katılmazsınız ama çok ciddi ve sorumlu bir lider olan devlet başkanı Sisi başta olmak üzere, Mısır’da bile yetkililer hep bu meseleden bahsediyor.
Sadece şöyle bir mantıkî açıklama bulabiliyorum tüm bu gürültüye ben: İktidardakiler, bu kazayı kullanarak, yaptıkları başka her şeyi örtbas etmek istiyor ve stratejik bakımdan hiçbir önemi olmayan bu hâdiseyi öne sürerek, insanların sırf bununla meşgul olmasını arzu ediyorlar.
İster biz kaza, isterse terörist bir saldırı olsun, sonuçta üç beş aileyi etkileyen bir trajedidir bu ve dünyada değiştirebileceği herhangi bir şey olmayan, yâni herkes için o kadar da önemli olmayan bir hâdisedir. O hâlde, dünyada her gün çok sayıda insan öldürülürken, sabah akşam sadece bir uçaktan bahsetmek ne oluyor?..
Yeri geldikçe bu tür manipülasyonlardan sık sık bahsediyorum size ancak artık akıl almaz bir seviyeye vardırdılar şimdi bunu. Bu, orada ölen insanlara saygısızlık olduğu gibi, halkın kendisini asıl ilgilendiren meseleleri düşünmemesi için, özellikle Fransa’da halkın iradesi hilâfına meclisten geçirilen kanunları tartışmaması için yeltenilen muazzam bir manipülasyondur, yönlendirmedir aynı zamanda.
Sonuç olarak, göstere göstere yaşanan büyük bir siyasî çürüme dönemindeyiz bugün. Doğrudur, ABD, haberleri yönlendirme ve propaganda konusunda bir numaradır. Ancak ne yazık ki, şimdi diğer tüm ülkeler de bunu kopya ediyor onlardan. Çok üzücü, çok…
Biraz da ülkem Venezüella hakkında konuşmak istiyorum.
Sözde Troçkist ama arkalarında ABD olan sahte solcuların Fransa kanalıyla Venezüella’ya sızmasını, işte böyle bir düşman sızmasının neticelerini yaşıyoruz bugün. Bunların hepsi CIA ajanıdır demiyorum elbette ama bunları ABD’nin yönlendirdiği âşikardır.
(Carlos, daha önce de vesilesi geldikçe temas ettiği sözkonusu “Lambertist” Troçkistlerden bahsediyor bir süre ve bunların önce Fransız, sonra da Venezüella devlet yapısına nasıl sızdığını özetliyor. Son dönemde yoğunlaştırılan basın yönlendirmeleri yoluyla, özellikle Latin Amerika ülkelerinde, milliyetçi burjuvaların değil de, emperyalistlerle iş bağlantıları olan hain burjuvaların nasıl iktidara getirilmesinin amaçlandığını anlatıyor. Ülkesi Venezüella’da bugün yaşananların, dünyanın kalan yerlerinde yaşananların bir aynası olduğunu vurguluyor.)
Bütün bu yaşananlar, ideolojik farklılıkların üstüne çıkıp herkesin safını seçmesi gereken bir “dünya savaşı”dır. Bu bakımdan, Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendi tarzında ülkesinin çıkarını savunmuş bir insandır. Ancak Avrupa Birliği’ne girmek tarzındaki politik çizgisi yanlıştır ve –içinde Alevîsi şusu busu da olsa- 80 milyonluk müslüman bir ülkeyi hıristiyan Avrupa’nın içine almak istemeyeceği bir yana, böyle bir katılım durumunda, toprakları “dost rejimler” tarafından işgal edilmiş NATO üyesi yarı bağımsız bir ülke olarak, Türkiye’nin kalan son bağımsızlığı da elinden uçup gidecektir. Avrupa’ya serbestçe seyahat etmek ve çalışmak başka bir şeydir, ki böylesi çok güzel olur, bağımsızlığını kaybetmek çok daha başka…
Her şeyin en iyisinin olmasını ümid edelim.
Türkiye’deki gönüldaşlarım kendilerine iyi baksınlar ve sadece objektif bir ideolojik görüş temelinde değil, asıl objektif bir tarih görüşü temelinde savaşsınlar. Ki bu çerçevede, ideolojilerini değil ama stratejik çıkarları paylaştığımız insanlarla da müttefik olmayı bilmeliyiz bazen.
Allahü Ekber.

 
22 Mayıs 2016

Baran Dergisi 489. Sayı