Belçika'nın başkenti Brüksel'in yöneticileri, Afrika'daki sömürge geçmişinin kentte bulunan izlerini silmek hedefiyle kurulan çalışma grubunun yazdığı raporu tartışmaya hazırlanıyor.

Eylül 2020'de kurulan çalışma grubu, kentte kamuya açık alanlarda ülkenin sömürge geçmişini temsil eden veya hatırlatan sembollerle ilgili raporunu Brüksel yönetimine sundu.

Raporda heykeller, anıtlar, binalar, meydan ve cadde isimleri gibi sömürge sembollerin 19. yüzyılın sonundan beri kullanıldığı ve kentin kamusal alanlarının tek yanlı ve propaganda perspektifiyle düzenlendiği belirtildi.

Sömürülen kişilerin ve onların halen Brüksel'de yaşayan torunlarının varlığının dikkate alınmadığı vurgulanan raporda, "Bugün kamusal alanlar Brüksel'in şu anki sakinlerinin vizyonunun yansıtmamaktadır. Eskiden normal olan bugün artık normal değildir." ifadeleri yer aldı.

Brüksel'deki birçok anıtsal yapının Belçika'nın Kongo, Ruanda ve Burundi gibi Afrika ülkeleriyle tarihi ilişkilerine işaret ettiğini vurgulayan raporda örnek olarak Adalet Sarayı ve 50. Yıl Parkı gibi alanlar sıralandı.

Bu tür yerlerin inşasının Belçika Kralı 2. Leopold döneminde Afrika'dan getirilen fil dişi, kauçuk ve kereste gibi zenginliklerin satışından elde edilen gelirle yapıldığı hatırlatıldı.

Raporda getirilen öneriler arasında Kral 2. Leopold'un şehir merkezinde bulunan ve özellikle Afrika kökenlilerin yaşadığı mahalle yakınındaki atlı heykelinin kaldırılması veya sömürge kurbanlarının anısını yaşatacak şekilde dönüştürülmesi, 50. Yıl Parkı başta olmak üzere bazı parklardaki sömürge dönemi heykellerinin kaldırılması, tünel, cadde, meydan gibi yerlere verilen Kral 2. Leopold ve diğer sömürge döneminin simge kişilerinin isimlerinin değiştirilmesi gibi başlıklar bulunuyor.

Mimari, sanat, tarih, felsefe, sosyoloji gibi alanlarda uzman 16 kişiden oluşan grubun raporunu Brüksel bölgesel yönetimi ve parlamentosunun tartışması bekleniyor.

80 yıllık sömürge

Belçika'nın başta Kongo olmak üzere Afrika'da yaklaşık 80 yıllık sömürge geçmişi bulunuyor. Özellikle 1885 ile 1908 arasındaki Kral 2. Leopold döneminde, bugün Kongo Demokratik Cumhuriyeti olan ülke yıllarca yağmalanmıştı.

Kral 2. Leopold, milyonlarca kişinin ölümüne neden olmuş, uygulamalarıyla zaman içinde "Kongo kasabı" olarak anılmıştı. Kongo, Belçika’dan bağımsızlığını 1960’ta kazanmıştı.

Kral 2. Leopold, hiç ayak basmadığı Afrika'dan elde edilen zenginlikle Belçika'da anıtsal yapılar yaptırmıştı. Bunlar arasında bulunan Adalet Sarayı, 19. yüzyılda yapılmış en büyük bina olarak biliniyor.

Belçika’nın Kongo katliamı

Belçika’yı diğer Avrupa ülkeleri gibi katliamlarıyla hatırlıyoruz. 6 milyon insanın vahşice ölümüne sebep olan Belçika’nın Kongo Katliamı ise unutulmayanlar arasında.

1876’da Belçika Kralı II. Leopold, bir sivil toplum kuruluşu kurarak Orta Afrika’yı keşfetme ve Kongo Nehri civarındaki köle ticaretiyle savaşma amaçlarını duyurdu. Tabii bu bir bahaneydi. Kuruluş aynı zamanda bölgede yaşayanların hayatını iyileştirmek için yollar, okullar ve hastaneler yapacaktı. Gel gelelim bir hastane değil, katlettiği 6 milyon insan için büyük bir mezar yaptırmalıydı. Avrupalı güçlerin Belçika’nın eline bırakılması için onayladığı Kongo toprakları için 20-30 milyon insanın fikrini soransa olmamıştı.

Sözde Belçika İnsani Yardım Örgütü yola çıktığı amaçlardan şaştı, büyüme ve kar kaygısıyla ticari bir şirkete dönüştü. Ülkeye ne bir hastane tuğlası, ne de bir okul kireci için masraf yaptı. Gözü dönen kral Kongo’nun zengin kaynaklarını sömürmeye başladı. Bu sırada Kongo halkı da nasibini alıyor, köleleşiyordu. Kral Leopold, sahip olduğu tapular sayesinde Kongo’yu kendi özel mülkü haline getirdi, resmen ülkeye bir kara bulut gibi çöktü.

Kongo havzası çoğunlukla yerel halkı acımasız biçimde sömüren Belçikalılar tarafından yönetilen madenlerle ve çiftliklerle dolduruldu. O kadar acımasız bir muamele vardı ki, tarihe yazılanlar adeta kan donduruyor. Özellikle kauçuk ağaçlarına sahip en geniş ülke olan Kongo, Belçika tarafından önemli bir gelir kaynağıydı. Bunun bedelini zavallı işçiler bedenleriyle ödüyordu.

Ellerini kestiler

Kauçuk toplayan Afrikalı köylülere giderek daha yüksek hedefler konmaya başlandı. Bu hedeflere ulaşamayanların da “tembelliklerinden” dolayı kolları kesiliyordu. Eğer işçiler kauçuk için lazımsa ya da çalışmak için iki elini kullanması gerekliyse, askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini kestiler.

Vahşi cezalarında bunlarla sınırlı kalmayan kral, zaman zaman köyün tamamını bile yok ediyordu. Zaten onlar öldürmeseler de, işçiler ağır çalışma şartlarından zayıf düşüp hayatını kaybediyordu.

Kongo’da 1885 yılında başlayan acımasız sömürge döneminin gerçek yüzü 1900’lü yılların başında gazeteci Edmund Dene Morel tarafından açığa çıktı. Morel, elinde kanıtlarla tüm dünyaya Kongo’daki katliamı gözler önüne serdi ve ülkeye el konularak bu çileye son verildi.

Son bulsa ne olur, ardında organlarının yarısını kaybetmiş masum insanlar kaldı. Hayatları boyunca hiçbir işte çalışamaz hale geldiler. Ölüm oranları artarken, yaşanan travmalar doğum oranlarını da etkiledi ve nüfus problemi ortaya çıktı.  Tüm bu yaşananların etkisiyle 1880 ve 1920 yılları arasında Kongo’daki nüfusun, 20 milyon kişiden 10 milyona düştüğü tahmin ediliyor.

AA, Ensonhaber