Yirmi Yıllık Hatalar, Yanlış Değerlendirmeler ve Kolektif Başarısızlık

Afganistan Taliban'ın eline geçerken, Biden yönetiminin Afganistan'daki ABD askerlerini geri çekmesine yönelik tepkiler çığ gibi oldu. Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı General H. R. McMaster, Afganistan'ın "barbarlık ve uygarlık arasındaki modern sınırda bir insanlık sorunu" olduğunu ve ABD'nin "tüm insanlığın çıkarına olan çabayı sürdürme" iradesinden yoksun olduğunu ilan ettiğinde birçok insanın duygularına tercüman oldu.

Olan şey korkunç bir trajedi, ama bu suç kimseye atılamaz. Biden yönetiminin 11 Eylül’ün 20. yıldönümünde ve savaş sürecinin ortasında gerçekleşen bu kısa çekilme takvimi bir hataydı. Ancak sahadaki durum, önceki üç ABD yönetimi tarafından izlenen yirmi yıllık yanlış hesaplamalarla başarısız politikaların ve Afganistan liderlerinin halkı yönetememesinin bir sonucudur. Şu anda konuşan eleştirmenlerin çoğu bu politikaların mimarlarıydı.

Afganistan'ın neden bu noktaya geldiğine dair daha geniş sorular, ülkede yirmi yılı aşkın süredir sürdürülen "teröre karşı savaşı" haklı çıkarma girişimlerini baltalıyor. Kabil'de 2013 ve 2016 yılları arasında (2014'ten 2016'ya kadar ABD büyükelçisi olarak) geçirdiğim üç yılı aşkın süre boyunca, ABD stratejisinin önündeki zorlukların ne kadar çetin olduğunu gördüm. Ülkedeki El Kaide'yi ortadan kaldırmada ve ABD'deki terör saldırısı tehdidini azaltmada büyük ölçüde başarılı olmamıza rağmen, gerilla mücadelesi, Afgan siyaseti ve "ulus inşası" yaklaşımımızda başarısız olduk. Taliban'ın dayanıklılığını küçümsedik ve bölgenin jeopolitik gerçeklerini yanlış anladık.

Gerçeklerle yüzleşmenin zamanı geldi: ABD güçlerinin çekilmesi bir-iki yıl daha ertelense dahi Afganistan'daki üzücü sonuçlar için hiçbir fark yaratmayacaktı. Amerika Birleşik Devletleri için Afganistan yılda on milyarlarca dolara mal olmak zorunda kalacaktı, zayıf yönetişime sahip bir ülke içindeki kırılgan kazanımlara dayanma umudu çok azdı, savaş koşulları aşınıyordu ve Taliban tekrar ABD kuvvetlerini ve diplomatlarını hedef aldıkça daha birçok Amerikan yaşamının kaybedileceğinden emindi.

Bu nedenle, suçlamalar ve olaylardan ders çıkarma süreci başlarken, çekilmeyi eleştirenlerin şunları fark etmesinin zamanı geldi: Afganistan müdahalesinin bizi bu noktaya getiren yanlış değerlendirmelerini ve eksikliklerini açıkça ele almak ve yanlış giden şeyin sorumluluğunu yaygın olarak paylaşmak gerekiyor.

Askeri Çöküş

Taliban'ın son günlerde Afgan şehirlerini birer birer hızla ele geçirmesinin ışığında, belki de en çarpıcı Amerikan yanlış yargısı, Afgan Ulusal Savunma ve Güvenlik Güçlerinin yeteneklerini sürekli olarak hatalı tahmin etmesidir. Taktiksel olarak Amerikan askeri desteği olmasa bile, Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri büyük şehirleri ve kritik askeri tesisleri savunacak bir konumda olmalıydı. Çok sayıda gözlemcinin belirttiği gibi, kâğıt üzerindeki Afgan Güçleri, Taliban'dan önemli ölçüde daha büyük ve çok daha iyi donanımlı ve organizeydi. Hatta Afgan Özel Kuvvetleri bölgenin en iyileriyle karşılaştırılıyordu. Mart 2021 tarihinde, ABD'nin Biden yönetimi yetkililerine yönelik istihbarat brifinglerinde, Taliban’ın ancak iki ila üç yıl içinde ülkenin büyük bir kısmını ele geçebileceği konusunda uyarıda bulunulduğu bildirildi.

Afgan Güçleri’nin yeteneklerindeki hatalı tahminler, 2009 ve 2011 yılları arasında Amerikan kuvvetlerinin artırılmasının ertesinde artık düzenli hale gelmişti. ABD Savunma Bakanlığı'nın Kongre'ye düzenli olarak yaptığı altı aylık sunumlar, Afgan ordusunun artan profesyonelleşme ve savaşma kabiliyetinin altını düzenli olarak çiziyordu. Aralık 2012 tarihli “Afganistan'da Güvenlik ve İstikrara Yönelik İlerleme Raporu" tipik bir örnekti ve Afgan kuvvetlerinin operasyonların yüzde 80'ini gerçekleştirdiğini, 352.000 asker ve polisin işe alındığını vurguluyordu. Kasım 2013 tarihli benzer raporda ise iddialar daha da ileri gitti: "Afgan güvenlik güçleri artık kendi halkları için güvenliği başarıyla sağlıyor, kendi savaşlarını veriyor" ve “dünyanın en iyi eğitimli ve donanımlı 50 güçlü milletten oluşan bir koalisyonun elde ettiği kazanımları” elinde tutabiliyordu.

2014 yılına gelindiğinde, Afgan güçlerinin "konvansiyonel operasyonların ve özel operasyonların yüzde 99'una liderlik ettiği" ve "352.000 personelin hemen hemen tam yetkili seviyesinde" olduğu bildiriliyordu. Sahadaki durum kötüleşse bile, 2017'de yayınlanan bir rapora göre Afgan Güçleri genellikle büyük nüfus merkezlerini koruyabilecek kapasitede ve Taliban saldırılarına cevap verecek durumdaydı.

Sadece son birkaç yıl içinde raporlar daha endişe verici bir gerçeği yansıtmaya başladı. 2017'de ve yine 2019'da, on binlerce "hayalet" askerin olduğu yönünde haberler vardı ve bu da bırakın 352.000'i, Taliban'la savaşmak için 330.000'e yakın askerin asla mevcut olmadığını gösteriyordu. Savunma Bakanlığı'nın Aralık 2020'de Kongre'ye verdiği raporda, “hayalet” askerler ve firarlarla ilgili yinelenen soruna işaret ederek, “yaklaşık 298.000 Afgan güvenlik personelinin ücret almaya hak kazandığını” belirtti.

Afganistan Yeniden Yapılanma Özel Müfettişi (SIGAR) de düzenli olarak ekipman ve maaşların izlenmesinde yaşanan sorunları vurguladı. Afgan ordusunu dönüştürmeyi amaçlayan kaynakların israfı, sahtekârlıklar ve yanlış yönetilmesi, ANDSF'nin savaş kabiliyetini daha da zayıflattı. İsraf ve dolandırıcılık ölçüsü, genellikle üst düzey Afgan hükümet yetkililerinin karıştığı yolsuzlukla milyarlarca dolara mal oldu. SIGAR bunun çoğunu ortaya çıkarmayı başardı, ancak bunu durdurmak için daha fazlası yapılmalıydı.

Yıpratıcı Çıkmaz

2013'ten itibaren savaş alanında Taliban, 2013'te Taliban'ın kurucusu Molla Ömer'in ölümüne, halefinin 2016'da suikasta uğramasına ve 2018-19 en ağır koalisyon bombardımanlarına rağmen, Washington dilinde “yıpratıcı bir çıkmaz”a dönüşen durumda her yıl zemin kazanıyor gibiydi.

Bu yıpratıcı çıkmazın tohumları erken ekildi. 2001'den sonraki ilk yıllarda Afganistan polisine ve ordusuna yatırım yapılmaması, Taliban savunmadayken yetenekli bir savaş gücü oluşturmak için değerli bir zamanın yitirilmesi anlamına geliyordu. Hava kuvvetlerinin inşası on yıldan fazla bir süre boyunca ön planda değildi; yeni nesil Afgan pilotların eğitimi 2009 yılında başladı ve bu süreç gereğinden daha yavaştı. Ve Afgan hava kuvvetleri son zamanlarda nispeten etkili olarak görülürken ABD'li danışmanların 2019'da ayrılmaya başlarken operasyonlar için bakım ve destek sağlayan binlerce sözleşmeli askeri de geri çekme kararıyla, gelebilecek başarılar da baltalanmış oldu.

Nitekim, Afgan ordusuyla birlikte çalışan 18.000 sözleşmeli askerin hizmetlerinin devredilmemesi veya masrafları karşılayacak mali güvencelerin sağlanamaması Kabil'deki hükümete zarar verdi, ancak Afgan Güçleri’nin bu destekle bile savaşıp savaşmayacağı artık belirsiz. ABD kuvvetleri, geri çekilmesine rağmen sahadaki Afgan Güçleri’ne lojistik akışını ve Afgan Hava Kuvvetleri'nin bakımını sürdürebilirdi. Bunun yerine, Temmuz gecesi ABD'nin önemli bir lojistik dayanağı olan Bagram Hava Üssü'nden ayrılması, Afganistan'daki askeri başarısızlığımızın kalıcı bir sembolü haline gelecek. (Lojistik kapasitesinin korunmamasının başka bir sonucu daha vardı: ABD askeri, diplomatik misyonu ve yardım programlarıyla çalışan tercümanların ötesinde elçilik personelinin ve on binlerce Afgan'ın tahliyesini engellemesi.)

Bu arada, ABD'nin benimsediği terörle mücadele stratejisi hiçbir zaman sürekli kazanımlar getirme becerisi göstermedi. Eski Genelkurmay Başkanı Mike Mullen bu hafta bir röportajda söylediği gibi, ABD'nin 2011'den sonra yaptığı sevkiyata karşı çıktı, çünkü "18 ay boyunca önemli bir ilerleme göstermediysek veya önemli bir başarı göstermediysek, o zaman yanlış stratejiye sahiptik ve gerçekten yeniden düzenlememiz gerekiyordu." Ancak çekilme kararına kadar böyle bir yeniden ayarlama hiç gelmedi.

Her yıl Afgan askerleri aylarca maaşsız ve kendilerini savunmak için gerekli malzemeler olmadan ilerledi. Trump yönetiminin Şubat 2020'de Taliban'la yaptığı Doha Anlaşmasından sonraki bir yıl içinde birlikleri geri çekmeyi planladığı açık olmasına rağmen eyalet başkentleri yeterince güçlendirilmemişti. Taliban'ın ilerleyişi geçtiğimiz haftalarda yoğunlaşırken, Afgan askerleri de 20 yılı aşkın süredir milli bağlılık kazanmayı başaramayan komutanları ve siyasi liderleri tarafından yüzüstü bırakıldı. Afganistan hükümetinin savunması çökerken ulus için herhangi bir toplanma çığlığı yayınlamaktan ne kadar aciz oldukları dikkat çekicidir. Bu, Afgan Güçleri’nin son günlerde neden savaşmadığını açıklamaya yardımcı olur.

Bir başka yanlış değerlendirme de bölgesel savaş liderlerinin zayıflığıyla ilgilidir. 2001'den bu yana, bu savaş liderlerinin Taliban'a karşı hızla harekete geçebilecek binlerce silahlı takipçiye komuta ettiğine dair güçlü bir varsayım var. Hem ABD hem de ulusal Afgan hükümeti bunun böyle olduğuna inanıyordu ve bunun sonucunda genellikle acımasız yerel liderleri kabullendi. Eski başkan yardımcısı (ve insan hakları ihlalcisi) Abdul Raşid Dostum'un Kalesi Şibirgan’ın; daha önce eski mücahit lideri İsmail Han'ın hakimiyetinde olan Herat'ın; ve öncesinde de Atta Nur tarafından yönetilen Mezar-ı Şerif'in yıkılışı, bu varsayımın ne kadar kusurlu olduğunu ortaya koyuyor. Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani, toplanacak güçleri olmadığını görmek için bu savaş liderlerinden yardım istedi, ancak bu daha çok Ulusal hükümetin, ordunun durumu ve ABD'nin parçalanmış bir Afgan siyasi gerçekliğini okuması hakkında üzücü bir yorumdu.

Amerika Birleşik Devletleri, savaş çabalarını temelden sarsan başka bir faktörün üzerine gitmeyi de abarttı: Pakistan'daki Taliban sığınakları. ABD liderleri yıllarca Afganistan'daki savaşın barışçıl çözümü için İslamabad'ın desteğini aradılar. Başarısız oldular; çünkü İslamabad, Afganistan'daki seçeneklerini açık tutmakla daha çok ilgilendi. Yine de 11 Eylül’ün lideri Usame bin Ladin'in Pakistan’ın Abbottabad şehrinde saklandığı tespit edildikten sonra bile Amerika Birleşik Devletleri ülkenin geniş bölgesel önemini göz önüne alarak Pakistan'la yakın bağlarını korudu.

Sınır ötesi bir sığınakları olan bir isyanı yenmek oldukça zordur. Ketta ve Peşaver'deki Taliban yönetimi fon buldu, saldırılar planladı ve bir engelle karşılaşmadan asker topladı. Afgan hükümeti Taliban üslerini kapatmak için defalarca Pakistan'dan yardım istedi. Yine de Pakistan İçişleri Bakanı Temmuz 2021'de Taliban ailelerinin İslamabad banliyölerinde yaşadığını itiraf etti.

Afgan Gerçeklerini Yanlış Okumak

20 yıl içinde neden etkili bir Afgan hükümeti ortaya çıkamadı? ABD kesinlikle üretmek için çalıştı. Afganistan'a önce 2001 yılında Bonn Konferansı'nda ve Milli Anayasa'nın yazılması vasıtasıyla, Batı demokratik modelini dayatma çabalarımız yirmi yılı aşkın bir süre devam etti.

Eski Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai sık sık ABD'nin siyasi baskılarından şikâyet ediyordu. Bu tür bir "müdahale" genellikle Afgan siyasetini yolunda tutuyor gibi görünüyordu, ancak gerçekte beklenmedik sonuçlar doğurdu. O zamanlar ABD'nin Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi olan Richard Holbrooke 2009 seçimlerini etkilemeye çalıştığında, Karzai’nin zaferinin önüne geçmeyi değil, sadece Afgan cumhurbaşkanını düşmana dönüştürmeyi başardı. 2014'te ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, sivil çatışma tehdidi ortaya çıktıkça ulusal birlik hükümetine arabulucuk etmeyi denedi. Sonuç ise Cumhurbaşkanı Eşref Gani ile rakibi Abdullah Abdullah arasında hiçbir zaman çözülmeyen huzursuz bir siyasi uzlaşma oldu. Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yani 2019'da beş yıl öncesinden sekiz milyondan az Afgan oy kullanmıştı. Bu tartışmalı sonuç, Afganistan'ın demokrasisinin Taliban tehdidinin arttığı bir dönemde güçlenmediğini gösteriyordu.

Birlik hükümeti liderleri Haziran 2021'de Başkan Joe Biden ile görüşmek için Washington'u ziyaret ettiklerinde, isim dışında ‘birlik’ yoktu ve Gani'nin başkanlık sarayı giderek daha fazla izole edildi. Yine de Washington'daki pek çok kişi Taliban tehdidiyle ilgili ortak bir amaç olduğunu düşünmeye devam etti.

Afganistan'ın ulusal siyasi liderliği Taliban'la en iyi nasıl savaşılacağı konusunda hiçbir zaman tam olarak tutarlı olamadı. Bölgesel güç simsarları ile Kabil arasında ve Peştunlar ile azınlık Tacikler, Hazaralar ve Özbekler arasında gerginlikler yaşandı. Hem Karzai hem de Gani, ortak bir ulusal vizyonun teşvik edilmesinden ziyade bir ganimet sistemi aracılığıyla etnik temsili yönetti. Ve ABD'nin bakanlıklardaki liderleri belirleme, hatta seçme çabaları sadece Afgan hükümetinin bağımsızlığını ve meşruiyetini baltaladı.

Buna karşılık Taliban, yalnızca askeri olarak ve bir terör örgütü olarak değil, siyasi bir hareket olarak da dirençli olduğunu kanıtladı. 2001'den sonra Taliban, Afganistan'ın bazı bölgelerinde halk desteğinden yararlanmaya devam etti ve on binlerce yeni nesil genç Afgan taraftarı yetiştirdi. Taliban, 2009 ve 2011'deki yeni ABD birlikleri sevkedilirken dahi gelişebileceğini kanıtladı. Afgan hükümetinin Taliban'la 2010'dan itibaren uzlaşma çabaları, Afganistan'daki siyasi ve askeri belirsizliklerin örtük bir şekilde kabul edilmesi anlamına geliyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nin 2018'de Taliban ile resmi olarak müzakere etme kararı ve yabancı hükümetlerin Şubat 2020'deki Doha Anlaşması'ndan sonra Taliban elçilerini karşılama kararı da bu gerçeği yansıtıyordu.

Onlarla savaşırken Taliban'ı yanlış anladık; ayrıca ABD ile çekilme takvimi konusunda anlaşmaya vardıktan sonra dahi Gani hükümetiyle Doha'da gölge boksu yapmalarını yanlış okuduk. Anlaşmaya varmaya hiç niyetleri yoktu. (Taliban'ın değiştiği düşüncesi, mevcut elegeçirmeden önce ortaya çıkan rahatsız edici görüntüler göz önüne alındığında, şimdi daha da naif görünüyor.) Yine de bu niyet bazı yönlerden ABD tarafından yansıtıldı: Amerikalı müzakerecilerin nihai amacı, düzenli bir ABD çekilmesi için koşulları oluşturmaktı. Taliban bunu hep biliyordu.

Taliban Kabil'i zorla ele geçirince uluslararası tanınırlığının olmayacağı yönündeki tehditler bir şey ifade etmiyordu. Taliban liderleri, ABD'nin kendilerini hükümet olarak tanıyıp tanımadığı konusunda endişeli değil; Washington ne yaparsa yapsın diğer uluslararası aktörler muhtemelen tanıyacaklar.

"Ulus inşası" konusunda Amerikan hırslarıyla ilgili bir başka yanlış değerlendirme ve hata ise şuydu: Amerikalı yetkililere göre, yapılanların çoğu işe yarıyor gibiydi. ABD, temsili bir hükümeti desteklemek, yasama organını güçlendirmek ve hem bir dereceye kadar güvenlik hem de sosyal hizmetlerin sunulmasını sağlamak için çalıştı. Çabaları Afgan eğitimini dönüştürdü, okuldaki kız çocuklarının ve üniversitedeki ve işyerindeki kadınların sayısında bir artış oldu. Medeni haklar oluşturuldu, özgür basın ve yargı ortaya çıktı. 2001'den sonraki yıllarda milyonlarca mülteci Afganistan'a döndü.

Yine de bu başarılarla elde edilen kazanımları abarttık. Yolsuzluk konusunda elimizden gelenin en azını yaptık, bilerek üst düzey hükümet ve askeri figürlerle çalışarak sıradan Afganların rüşvetten, siyasi ve insan hakları ihlallerinden sorumlu olduğunu gördük. Uyuşturucu karşıtı programımız acıklı bir başarısızlıktı: Haşhaş üretimi son on yılın çoğunda artmaya devam etti ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2020'de ekim altındaki dönümlerde yüzde 37'lik bir artış tahmin etti. Afganistan’ın ekonomik büyümesinin nihayetinde hükümetin kendi harcamalarını karşılamasına izin vereceği umudu bağış konferanslarında yıldan yıla ilerletildi. Görkemli projeler çürüdü: 1950'lerde Afganistan'a yönelik Amerikan büyüklüğünün sembolü olan Kajaki Barajı'na yeni bir türbin kurulması 15 yıl sürdü.

Afganistan'ı Kim Kaybetti?

Şubat 2021'de Kongre tarafından zorunlu tutulan Afganistan Çalışma Grubu, ileriye yönelik önerileriyle bulunuyordu. Afgan devletine ve halkına desteğin devam etmesinin, bir barış sürecini desteklemek için diplomasinin devam etmesinin, bölgesel müttefiklerle çalışmanın ve Doha barış müzakerelerinin sonuçlanmasına izin vermek için ABD asker varlığının genişletilmesinin önemini vurguladı. Bu politikalardan biri hariç hepsi raporun yayınlanmasından önce ve sonra yürürlükteydi, ancak şu anda tanık olduğumuz çöküşü engelleyecek hiçbir şey yapmadılar. Afgan devletinin hayatta kalması yalnızca bir Amerikan Birliğinin varlığının devamına bağlı olmamalıydı.

Çekilmeyi eleştirenler tarafından yapılan baştan çıkarıcı bir argüman var: Taliban yönetimindeki bir Afganistan'ın ABD'nin güvenliğini tehdit eden terörist gruplar için yeniden bir sığınak haline gelmesi. Bu argüman, ABD müdahalesinin orijinal gerekçesi ve Afganistan'dan gelen tehdidi en az seviyeye indirmeyi başardığımızı kabul eden bir görüştür. Bununla birlikte, fedakârlık da önemliydi: 1 trilyon dolardan fazla yardım, 2.400 ABD hizmet üyesinin (ve binlerce sözleşmeli askerin) ölümü, 20.000'den fazla yaralı Amerikalı.

Belki de gelecekteki bir Taliban hükümeti altında bir terör tehdidinin yeniden canlanması aksi takdirde olacağından daha hızlı gelişecektir. Ancak bu sonucun süresiz bir Amerikan askeri varlığı gerektirdiği sonucuna varmak, ABD askerlerinin, IŞID ve El Kaide'nin Afganistan'da olduğundan daha fazla sayıda faaliyet gösterdiği ve ABD için daha büyük bir tehdit oluşturduğu dünyanın diğer birçok yerinde de süresiz olarak konuşlandırılması gerektiği anlamına geleceğini ima edecektir. Dahası, ABD'nin terörist grupları izleme ve saldırma yetenekleri 2001'den bu yana katlanarak artmıştır.

Nihayetinde Washington'un ABD askerlerini geri çekme kararı, bugün Afganistan'da yaşananların tek ve hatta en önemli açıklaması değil. Açıklama, 20 yıllık başarısız politikalarda ve Afganistan'ın siyasi liderliğinin eksikliklerinde yatıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde hala “Afganistan'ı kimin kaybettiği” konusunda sert bir tartışmaya girmeyeceğimizi umabiliriz. Ama yaparsak, hepimizin suçlu olduğunu kabul etmeliyiz.

Tercüme: Abdulkerim Kiracı